Fakültede bir dersimiz vardı. Herkes bol keseden not alırken, zorla 50-60 alırdım. Sebebini fark eden bir arkadaşım,“Döndür döndür aynı şeyleri yaz. Hoca okumuyor. Kâğıdın dolu olmasına bakıyor.” dedi. Denedim. Nihâyet güzel bir not aldım. Aldım ama yazılı kâğıdım berbattı.

Yeni Şafak yazarı İbrâhim Karagül’ün yazıları, işte aynen benim bu yazılı kâğıdım gibi. Adam, döndürüp döndürüp aynı şeyleri yazıyor. Karşılığında maaş alıyor; devletin uçağında geziyor.

Bu Karagül, referandumda evet oyu istemeyen yazarları, “Neredesiniz?” diye hedef gösterdiğinde “Sen 15 Temmuz gecesi neredeydin?“ diye sormuştum. 15 Temmuz gecesi ortalarda yokken bu kadar coşuyorsa bir de dışarı çıkmış olsa ne yapardık bilemiyorum. Muhtemelen, twit atıyordu. Bu tipler, twit atmayı, ateş etmek falan sanıyorlar.

Bütün cesâretimi toplayarak bugünki yazısını okumaya karar verdim. Uzun mu uzun bir yazı. Geçen seneki yazıyı yayınlayıp altına birşeyler eklemiş. Tekrarları çıkarınca ortada yazı mazı yok.

“Yazsın, bize ne! İnananın, maaş verenin, uçağa çağıranın sorunu” deyip geçmek isterdim ama yazısında öyle bir ayrıntı var ki boşverilecek cinsten değil. Bir Müslüman Türk olarak kanıma dokundu. Şu ifâdeleri, lütfen dikkatli okuyun:

“Kırk yıldır sistem içinde beslenen Fetullahçı Terör Örgütü eliyle başlatılan şey, Birinci Dünya Savaşı sonrası en ağır saldırıydı.”

“O gece, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük saldırı geri püskürtülüyordu.”

“15 Temmuz; Haçlı Savaşları’ndan sonra başlattığımız gibi, Moğol istilâsından sonra başlattığımız gibi, Birinci Dünya Savaşı sonrası yeni bir tarih başlattığımızın, üçüncü büyük şoktan kendimizi kurtardığımızın, omuzlarımız dik yürümeyi yeniden öğrendiğimizin, Osmanlı’dan sonra ilk kez büyük Türkiye olduğumuzun tescilidir.”

“O gece siyasî tarihi değiştirdiğimiz gecedir. Kutü’l Amare’de, Gazze’de, Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Sarıkamış’ta, Medine’de verdiğimiz mücadeleyi devam ettirdiğimiz gecedir.”

“O gece, bu vatanı kanlarıyla sulayanlar, işte onlar, Medine Müdâfaası kadar, Kudüs Savunması kadar, Çanakkale Şehitleri kadar büyüktür.”

Yazılarımda önadla hitab etmem. Fakat İstiklâl Harbi’ni ve şehitlerini yok sayan bu edepsize saygı göstermem mümkün değil.

İbrâhim evladım,

Nasıl bir gençlik geçirdiğini bilmiyorum ama kendini, 15 yaşında unutmuş gibisin. Kanın kaynıyor, heyecanlısın. Muhtemelen Diriliş Ertuğrul’u da kaçırmıyorsun.

Lisede târih dersi görmemiş olamazsın. İstiklâl Harbi’ni bilmiyor olamazsın. Antep, Urfa, Maraş müdâfaasını duymamış olamazsın. İzmir’e çıkıp Batı Anadolu’yu yangın yerine çeviren, kadınlarımızın kızlarımızın ırzına geçen Yunanla yaptığımız savaşları okumamış olamazsın.

O zaman amacın ne? Niçin İstiklâl Harbini ve şehîdlerini yok sayıyorsun? Niçin zikretmiyorsun?

Yazının sonunda, “Kalbinizi, zihninizi temiz tutun. Sizi körleştirmelerine asla izin vermeyin. Yumruklarınızı sıkın. Sesiniz ve dizleriniz titremesin. Onlar Doğu Akdeniz’de hazırlık yaparken biz Fırat’ın Doğu’suna akarız. Siyasî kimliğiniz ne olursa olsun, bu coğrafyadaki bin yıllık tarihe bakın, nerede saf tutacağınıza öyle karar verin.”demişsin.

Kahraman olma arzunu, kahramanlık hikâyesi anlatma ihtiyacını anlıyorum. Her erkek ister. Fakat tutamayacağın sözler verme!

Sizler, Fırat’ın Doğusu’na falan akmazsınız.

Artistlerle şarkıcılarla ziyâret edip moral verirsiniz.

TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYINIZ

Editör: TE Bilişim