Gençlik yıllarımda emek ve sermaye çelişkisini, insanın emek koyduğu, yarattığı bir şeyi almasının neden lüks olabileceği, sermaye olmadan da emeğin para etmediği fikri beni çok etkilemiş, bu nedenle o yaşlarda altından kalkamadığım sorularıma yanıt aramıştım.

Tabii bu soruları sorma, yanıt arama durumlarımı sülâlemdeki devrimci fikri benimsemiş akrabalarımdan duyduğum vakadır.

Daha çocuk denecek yaşta kafa patlattığım şey, hep emek ve sermaye çelişkisinin yanıtını aramak, bulmaktı.

Önerilen kitapları bir çırpıda okurdum ders kitaplarını öteleyerek (keşke okusaymışım) her önüme gelen, isteklerini ailelerine anında aldıran, ( özellikle blucin takımı ) imrenerek baktığım arkadaşlarımın ailelerine basardım damgayı "Tamam bunlar kapitalist bir aile işte"

O yaşlarda öğrendiğim "Kapitalizm" benim için ay sonunu rahatlıkla getiren, üstelik parası ay sonunda artmış, üzerlerine üst baş da alabilen herkesti.

Bunun böyle olmadığı ilkokul son sınıfta okuduğum Felsefenin Temel İlkeleri, Das Kapital kitaplarından öğrendim.

Biz küçük burjuva sınıfına giriyorduk.

İşçi sınıfı değil, mağdur memur sınıfıydık. (Neden küçük burjuvaydık sanki, o yıllarda bundan çok utanmıştım)

Her önüme gelene biz burjuva değiliz amca, küçük burjuvayız, paramız var ama ay sonunu getiremiyoruz demeye başlayınca, okuduğum ağır kitaplar ileri yaşlarda okunmak üzere elimden zorla alındı.

Ancak etkilendiğim bu kitapların yazarlarını da merak etmedim değil.

Friedrich Engels, Karl Marx

Garipsediğim şey bu kitapların yazarlarının öyle çok da fakir olmadığı, işçi sınıfı olmadıkları.

Mesela, örneğin, farz ı misal; Engels tıpkı Türk filmlerindeki zengin oğlan fakir kız muhabbetti gibi, bir fabrikatörün oğluydu.

Saygın bir aileden geliyordu. (O yıllarda saygınlık ölçüsü paraymış, şimdi değil elbette)

Derdi neydi de işçi sınıfının patronlar tarafından ezildiği fikri ile Kapitalizme, yani babasının sınıfına savaş açtı?

Bana hiç inandırıcı gelmemişti.

Lise yıllarında babası tarafından okuldan alınarak muhasebecilik yapmak zorunda kalmış, daha sonra merak sardığı edebiyat çevresine girerek "Telegrap Für Deutschland" gazetesinde Frederich Oswald mahlası ile yazılar yazmış.

1842 yılında 'da Komünizmin İlkeleri adlı kitabını çıkarmış.

Engels hayatı boyunca Kapitalizm'in işçi sınıfının üzerindeki tahakkümüne karşı çıkmış bir kapitalist çocuğu.

İlginç değil mi?

Artık babasının fabrikasında işçi sınıfına nasıl davranıyordu babası, sendikalı işçileri ücretsiz izne mi çıkarıyordu, hakkı olan ücreti vermeyerek onları kendisine bağımlı köleler haline mi getiriyordu?

Eşit işe eşit ücret yok muydu o zamanlar? Onu bilmem.

Sabah sabah üstelik pazar günü miskin miskin çayımı yudumlamak dururken nereden aklıma geldi Engels diye düşündüm çocukluk yıllarıma giderek.

Sonra aklıma şıp diye geldi birden bire, hımm emek sermaye çelişkisinden.

Siyaset ve Ticaret.

Emek koyanla, para koyan, terazide tartıldığında emek koyanın, para koyan karşısında hafif kaldığını gördüm.

Hiç bir parti insana yatırımdan yana değil.

Öyle olsaydı; parası olan, tezgahtan mal alıyor gibi makam mevki sahibi olmazdı.

“İleride milletvekili olurum yatırdığım parayı kısa sürede toplarım” diye düşünenler paralarını bankaya yatırmaktansa siyasete yatırmayı tercih ettiler.(Bunun için kredi çeken, seçilemeyince intihar eden bile var)

Seçilecek yerlere konmak da bu arada ayrı bir sorun tabii.

Bu da olmazsa iki Daire Başkanlığı ile idare edebilirler, paraları yabana gitmez siyasete yatırım yapanların.

Ticaret erbabı olmayanlar siyaset erbabı da olamıyorlar.

Neden peki?

Siyaset parayla dönüyor da ondan.

Siyaset parayla döndüğünden, emek koyanlar emekçiden yana tavır alırlar, sermayeden yana olmazlar

Ondan istemiyor olabilirler mi emek koyarak çalışan, ter dökenleri?

Sermaye düzen olmak için yine kendisini koruyacakları getirir.

Aksi halde kendilerine bağımlı yoksullar yaratıp yönetmezler, insanlara balık tutmayı öğretir, insanca yaşamın kapılarını açarlardı.

Engels fabrikatör oğlu idi ama sanırım bu yüzden paranın olmadığı bir dünya istiyordu.

Kapitalizm önüne gelen her şeyi ezer geçer, yok eder.

Kötü para, iyi parayı her yerden kovar ekonomide.

Bu yüzden rahatlıkla insan harcayanlar, kötü paradan yana tavır alırlar.

Param olsa "Ekmek Partisi" kuracağım.

Ekmeğini alan gelsin.

Bu sefer de nerede bunun katığı derlerse, peynirin kilosu ile yarışamam, neredeyse çeyrek altınla yarışır hale geldi çünkü.

Biz emekçiler üçüncü çeyrek, ikinci yarı söyleminin, yani ekonominin düzelmesini bekleyelim bakalım, ömrümüzü tüketerek.

Ne yaparsak yapalım "Atı alan Üsküdar’ı geçiyor" üstelik her koşulda.

Halk iktidarı, sınıfsız bir toplum olabilir mi?

Hadi canıııım.

Yine derin hayallere daldın Neşe.

Seni bir acı kahve kendine getirir.

Hatır güdenlerin de varsa, köşende otur, köşeni köşesiz, dümdüz, burnunun doğrultusunda yaz gitsin kızım…   

YAZILARININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.

Editör: TE Bilişim