Ben burada, bazılarından bahsetmeden geçemeyeceğim. Daha doğrusu, bu paylaşımımın konusu ve gayesi bu.

........

Alaattin Çakıcı uzun yıllardır cezaevinde.

Sayısız cezaevlerinde yattı ve şu an Kırıkkale'de Keskin Cezaevinde.

Kasım ayında kendisini ziyaret ettim.

Ziyaret dönüşü İstanbul 'a dönene kadar, provokasyon olarak başımıza gelmeyen kalmadı. Anlatmaya kalksam bir traji - komik roman olur.

Sadece şu kadarını söyleyeyim : Devlet kimlerin elinde kalmış? Yazıklar olsun!

Görüşmemizde, Çakıcı kardeşimiz bana, aynı olaydan, ayrı ayrı mahkemelerde iki defa cezaya çarptırıldığından bahsetti. Yedi yılı aşkın bir zamandan beri, fazladan içerde tutulduğunu söyledi.

Buna rağmen, şikâyetçi değildi.

Şükrediyordu. " Allah devletimize zeval gelmesine fırsat vermesin. Vatan ve milletimiz var olsun. " diyordu. Herkesi çok özlediğinden bahsediyor ve gözleri doluyordu.

Onca sağlık sorunları yaşayan bir insanın, hâlâ haline şükretmesi, hâlâ ; önce vatan ve millet demesi, tesadüfi bir durum değildir.

........

Bir hukukçu öğretim görevlisi kardeşimizden bu konuda rica ettik. Sağ olsun bütün dava dosyalarını teker teker inceledi. Günlerce bu konu üzerinde çalışma yaptı. Ve bir rapor hazırladı.

Bu rapora göre, sevgili. Alaattin Çakıcı'nın cezası yedi yıl önce dolmuştu ve bunca zamandır fazlalıktan içerde tutuluyordu.

Devam eden davalar, tutuklu kalmasını gerektirecek davalar değildi. Bunlar, para cezasını gerektiren davalardı.

Meselâ; Başbakan'ı, Adalet Bakanı'nı hedef alan , onları eleştiren sözlü ve yazılı beyanlar.

Yâni, dik duruşun, Allah'tan gayrisina secde etmemenin, kula kul olmamanın cezası çektiriliyor Çakıcı'ya ...

.....

Dedik ki, hazırlanan raporu hükümet yetkililerine ulaştıralım.

Yollara düştük.

O sıralar yurtdışında kaçak durumda yaşayan İsmail Türk kardeşimizin de mağduriyeti ile ilgili durumu da gündeme koyarak, seksen öncesi beraber yürüdüğümüz bazı kardeşlerimizden bu konuda bize yardımcı olmalarını isteyecektik. Haber saldık.

Cevap vermediler. Telefon ettik, çıkmadılar.

WhatsApp üzerinden,

" Şu an toplantıdayım. İşim bitince döneceğim!"

v.s. gibi hikâyelerle savsaklama yoluna gittiler.

........

Sizden para istenmiyordu. Hele hele ölüme gitmeniz zaten istenmiyordu.

Kaldı ki, dün ; birbirimiz için ölüme giden, kurşunun önüne atlayan insanlardık. Candan da öte can kardeşlerdik.

Bize ne oldu böyle?

Neden mâziyi unuttuk?

........

İsmail TÜRK kardeşimiz kendi imkânlarıyla yurda döndü. Uydurma bir FETÖ suçlaması yapılmıştı kendisine. Yargılanması tutuksuz sürüyor. Mahkemenin, bu konuda kendisine beraat vereceği kesindir. Çünkü, ortada böyle bir suç yoktur. Aksine, İsmail TÜRK kardeşimizin, FETÖ ile yıllarca mücadele ettiği ve onlar tarafından kendisine açılmış davalar vardır.

Kısacası, İsmail şimdi öz yurdundadır. Kaçak olarak yaşamak zorunda bırakıldığı o yurtdışı ağır şartlarının, bünyesinde yarattığı ruhi ve fiziki rahatsızlıkların tedavisi ile uğraşıyor şimdi. Oysa ki, bunları hak etmemişti. Daha doğrusu, bunları hak edecek hiçbir şey yapmamıştı. Sadece, dün ; " can yoldaşım "dedikleri, bırakın "can" olmayı, "candan" olmayı, sadece ve sadece kıyısından köşesinden " yoldaş" olabilselerdi ....

Yeterdi!

..........

Birkaç ay sonra Alaattin Çakıcı ' da hürriyetine kavuşacak.

Ahmet Türk'e,

Deniz Yücel'e ve daha nice bölücü hainlere, terörist canilere gösterdiğiniz ilgi ve alakanın ,verdiğiniz hukuki desteğin milyonda birini vatanseverlere vermediniz ve göstermediniz.

.......

Sanılmasın ki, feryâdımız başkalarınadır.

Biz, bize dost olamadıktan sonra, el'den , yaban'dan bize ne?

" Ülkücü ülkücünün öz kardeşidir"

Demiştik. Ve dünlerde , öyle idik de.

Bugün ise, ülkücülüğün kimyası bozuldu.

İstisnalar dışında, kimse kimsenin umurunda değil. Balat'ın görevlileri bu konuda aldıkları tâlimatı, üstün bir gayretle yerine getiriyorlar.

Denilebilir ki, en başarılı oldukları konu, işte bu.

Yâni, ülkücülüğün kimyasını bozmak ve ülkücüyü ülkücüyü düşürmek!

Hattâ, düşman etmek ve birbirine kırdırmak!

Buradan da anlaşılacağı üzere, dik duruş sergileyemeyenlerin, Allah'tan gayrisina kulluk edilmeyeceğini bilip beceremeyenlerin ülkücülük mayalarında , dünden bozukluk vardı. Lâkin ve neyazık ki, biz görememişiz!

Editör: TE Bilişim