Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve Fetullah şeytanı da dâhil örgütün en üst yönetiminden 75 sanıklı FETÖ Çatı Ana davasının ana tanıklarından biriyim. 2014 yılında Ankara Anayasal Suçlarla Mücadele Savcısı Serdar Coşkun’un yürüttüğü soruşturma çerçevesinde Ankara Terörle mücadele Şubesine verdiğim 55 sayfalık ifade temel alınarak açılan mahkeme bizi de yeniden dinlemek için çağırmıştı.

Mahkemede hâkim bir soru sordu:

“Selim Bey FETÖ devlete nasıl sızdı?”

Cevabım tutanaklarda var, aynen şöyle odu:

“Hâkim Bey soru yanlış. Çünkü FETÖ’nün devlete sızdığı falan yok. Sızma gizli yapılır. FETÖ’nün devleti ele geçirme projesi 1960’lı yıllardan beri organize edilen bir proje. 1960’lı yıllarda 2. Ordu komutanı Cemal Tural, MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Üsteğmen Esat Keşafoğlu, Albay Reşat Taylan, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür, CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek gibi “Derin devletin” en derin adamları tarafından angaje edilerek tasarlanan bir projenin uygulanması yapılmış. 1970’li yıllarda Demirel, 1980’de 12 Eylül cuntası, sonra Özal, Çiller, 28 Şubatçılar ve 2002’den 2014’de (17/25 Aralık) kadar da bu hükümet destek olmuştur. Yani FETÖ’nün devlete sızması diye bir şey yok. Devleti elinde tutanların gerçekleştirmek istediği projenin pratikte uygulamasına yaptı FETÖ. Şimdi 17/25 Aralık milat yapılmak istenmektedir. FETÖ’yü 30-40 yıldır besleyenler kendi paçalarını kurtarmak ve yargılanmaktan kurtulmak için 17/25 Aralık diye bir miladın arkasına sığınıyorlar. Siz hukukçular bunu nasıl kabul ediyorsunuz. Suçun zaman aşımı ceza hukukunda tespit edilmiştir. 17/25 Aralık baz alınıyorsa birisi 15 Aralık’ta bir suç işlemiş olsa af mı ediliyor.

Bir soru sorayım Hakim Bey. Ben beş yıl önce bir cinayet işlesem ve size gelip, ‘Hakim Bey ben beş yıl önce bir cinayet işledim ama ben ilk 3 yılı kabul etmiyorum. Eni son iki yıla göre yargıla, kabul eder misiniz?” elbette böyle bir şeyi asla kabul etmezsiniz.

Hâkim Bey, ben bu yapıya 1986 yılında fiili olarak katıldım ve birçok görevler aldım. Ben de bu mahkemede sanık olarak yargılanmak istiyorum. Suçum varsa çekmeliyim. Ancak bu yapıyı 1960’lı yıllardan beri kim beslediyse, kim devletin her kademesine yerleşmelerine kapı açtıysa, kim ne istedilerse verdiyse onların da bu mahkemede sanık olarak yargılanmaları gerekir.”

Bu ifademe rağmen Hâkim Bey söylenenleri ya duymazdan geldi ya da konjonktür öyle gerektirdiği için 17/25 Aralık temel alınarak yargılamalara devam edildi.

17/25 Aralık temel alındığında bu örgütü kurduran, yöneten, icraatlarına katkı yapan birçok FETÖ’cü otomatik olarak yargılanmaktan kurtuluyor.

FETÖ canavarını kimlerin beslediği çok açıktır ve maalesef bugün kahır ekseriyeti yine devletin kilit noktalarında görev yapmaktadır. Şimdi bazıları “Bunlar tevbe etti” diyebilirler. Ama gerçekten tevbe edip etmediklerini ve bu şeytani örgütü terk edip etmediklerine nasıl emin olabiliriz? Bugün devletin gücünden korkularından takiyye yapmadıklarını nereden bilebiliriz? Çünkü FETÖ denen şeytani örgütün en önemli ilkelerinden biri Bukalemun hayvanı gibi bulunduğu yerin şekline ve rengine bürünmeleridir. Yarın yeniden güç elde ettiklerinde yeniden onlara hizmet etmeyeceklerine nasıl emin olabiliyoruz? Bunlar belirli filtrelerden geçirildi mi?

Geçtiğimiz günlerde Ak Parti Medya ve Tanıtımdan Sorumlu Başkanı Mahir Ünal’ın yardımcısı Emre Cemil Ayvalı, katıldığı bir televizyon programında; “FETÖ ile Ak parti kol kola diyorsunuz! Ak parti bürokraside FETÖ ile kol kola girdiyse bunu farklı darbecileri tasfiye etmek için yaptı. 2002'de iktidara gelmişim, sene 2007 - 2008. Benim bir müsteşar atamam için bu adamın genel müdür olarak 12 yılı doldurması lazım. Bir tarafta darbeci Kemalist gelenek vardı, bir tarafta da FETÖ vardı. Bunları birbirine kırdırmak suretiyle yol almak mecburiyetinde kaldım. Mesele budur.” Diye bir açıklama yapmış. Bu aslında bir itiraf ama bu itirafı daha önce yapan onlarca Ak Partili var. Erdoğan bunu en içten itiraf edenlerden biri oldu. “Kandırıldık” deyip pişmanlık arz etti ve gerçekten pişmanlığını en açık şekilde göstererek bu şeytani örgüte savaş açtı. Zaten bu şeytani örgüte karşı Erdoğan’dan başkasının da savaş açması muhal görünmektedir. Savaş açmakla kalmadı, bedeli ne ise ödeme adına elinden gelen her türlü çabayı sergiledi ve kendi ifadesiyle özellikle yurt içinde “İnlerine girip” darmadağın etti.

Peki ya diğer darbecileri haklamak gerekçesini ileri sürerek FETÖ ile işbirliği yaptığını söyleyen diğer Ak Partililer pişmanlık arz etti mi? Pişmanlıklarının gereği olarak FETÖ ile gerçekten mücadele ettiler mi?

Birkaç istisnayı saymazsak FETÖ ile gerçekten mücadele eden kişi sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Çoğu bunun lafını bile etmekten ya korkuyor ya da “Ya FETÖ geri dönerse” gibi belli hesaplar içine giriyor.

1960 yılından beri bütün iktidarlar FETÖ’nün önünü açtılar. FETÖ kendisine açılan alanları kullanarak Türkiye devleti içinde tam olarak örgütlendiği gibi yurt dışına açılarak Asya’dan, Afrika’ya, Avrupa’dan Amerika’ya ve bütün Türk devletlerine kadar giderek ağını kurdu. Bu ağı kurarken devletin en yüksek makamlarından referans mektupları alıp gittiği devletlere verdi.

Bu süreçte FETÖ isimli şeytani örgütün devletimize, milletimize, dinimize hülasa maddi ve manevi ne kadar değerimiz varsa onlara zarar vereceğini söyleyenler “tu kaka” edildi. “Tu kaka” edilenlerin bir kısmı hakkında FETÖ İslami çalışmalar yaptığı için ona saldırıyor denildi ve dediklerinde haklıydılar. Zira özellikle medyaya çöreklenen bir kısım sol ve ateist kesim FETÖ faaliyetlerine karşı oluşları onun İslami bir görünümü olduğundan dolayıydı. Ancak Nurettin Veren ve benim gibiler İslami kesimin içinden çıkmıştı ve FETÖ’nün gerçekten milli ve manevi değerlerimize yok etmek için tasarlanan bir örgüt olduğunu yakinen görmüş ve hayatları pahasına ortaya koymuştur. Ancak devlet erkini elinde tutan ve FETÖ’yü besleyenler bizi de hain ilan edip her türlü itibar suikastına maruz bıraktılar. Maalesef bu durum şimdi de aynıyla devam etmektedir. Özellikle Ak parti içindeki kripto Fetöcüler bizim FETÖ ile mücadelemizde önümüzdeki en büyük engel oldular.

Bugün maalesef FETÖ ile gerçek bir hesaplaşma yapılamamıştır. FETÖ denen şeytani örgütün birkaç istisna hariç üst yönetimi yurt dışında ülkemizin aleyhinde propaganda yapmakla meşgul. Yurt içinde de özellikle politik alandaki Fetöcülere dokunulmadığı için hemen her parti içindeki kripto Fetöcüler operasyon üstüne operasyon yapmakta ve FETÖ ile gerçekten mücadele edenlerin mücadele azmini kırmaya çalışmaktadırlar. Sayın Erdoğan bile FETÖ ile mücadelede maalesef, “En yakınlarım bile bu hususta beni yalnız bıraktı.” deme gereğini duymuştur.

FETÖ her ne kadar ülkemiz içinde büyük bir darbe yemiş gibi görünse de özellikle politika, mülkiye, diyanet, YÖK, üniversiteler, MEB gibi kurumlarda varlığını hala sürdürmektedir. 15 Temmuz öncesi özellikle Vali, Kaymakam ve Emniyet müdürleri seviyesinde çok ciddi örgütlenme yapan FETÖ’nün bu alanlara yerleştirdiği militanlarına yeterli inceleme yapılmadığı kanaatindeyim. Emniyette ciddi oranda tasfiyeler yapılmasına rağmen mülkiyede bir kaç Vali ve bir kaç Kaymakam dışında bu yapıya mensuplar hakkında yeterli operasyon yapılmamıştır/yapılamamıştır.

Aradan bunca zaman geçmesine rağmen yapılan yeni bir operasyon ile Ege Ordu Komutanı’nın emir subayı Fevzi Öztürk’ün FETÖ’cü çıkması meselenin ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne sermektedir.

Fevzi Öztürk hakkında hazırlanan iddianamede, emirleri TSK içindeki en kritik görevlerde bulunan subayların örgüt imamlığını yapan mahrem imam Lütfi Çıldır’dan aldığı belirlendi. Bugün FETÖ militanı olmaktan dolayı aranan ve yurt dışında olan Lütfi Çıldır, Hacettepe Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği mezunu, daha sonrasında ABD’de Elektronik eğitimi gören ve 2004’te askeri yazılım ve siber güvenlik politikaları üreten çok önemli bir kurum olan Havelsan’da çalışan biriydi.

Bugün FETÖ militanları hemen her partide de varlıklarını sürdürmektedir. Tıpkı TSK’da olduğu gibi bir FETÖMETRE yapılıp politik arenadaki Fetöcüler ayıklanmadığı müddetçe FETÖ’yü bitirmek tıpkı PKK’yı bitirmek gibi uzun zaman alacaktır. Kaldı ki PKK açık biçimde Türkiye’ye savaş açtığı için bilinen bir düşman ama FETÖ Bukalemun gibi şekilden şekle, renkten renge giren bir istihbarat örgütüdür. Binlerce kez söylediğim gibi bu şeytani yapıyla sadece emniyet ve adliye ayağıyla baş edilemez. Siyasi, sosyal, dini, kültürel, emniyet, adliye, ekonomik vs. topyekûn bir savaş ilan edip yeni bir mücadele stratejisi geliştirmek zorundayız. Aksi halde bu şeytani yapı karşımıza bazen tarikatçı, bazen Süleymancı, bazen menzil, bazen İsmailağa, bazen Ak partili, bazen MHP’li, bazen İpli, bazen Saadetli, Devalı, Gelenekli olarak karşımıza çıkar.

SON CÜMLEM: Bugün Erdoğan giderse (Ak Parti değil) FETÖ bütün gücüyle geri döner ve kaldığı yerden ihanetlerine devam eder. FETÖ ile mücadele sadece Erdoğan’ın davası olmaktan çıkarılıp bir devlet ve millet davası haline getirilmelidir. Bunun içinde acilen bir FETÖ ile Mücadele Üst Kurulu oluşturulmalı ve gereken yapılmalıdır. Yoksa dizimizi çok döveriz.

TÜM YAZILARI

Editör: TE Bilişim