Devlet Arşivleri’ndeki 250’den fazla arşivcinin, işe yaramadığı, istihdam fazlası olduğu, Cumhurbaşkanlığı’na yakışmadığı, FETÖ’cü ve PKK’lı olduğu gerekçesiyle başka kurumlara dağıtılması oyunu, çok şükür bozuldu. Oyunun gerisinde bir cemaat yapılanmasının olduğu, işsiz güçsüz cemaatçilerin Cumhurbaşkanlığı’nda kadrolaşmasının önünün açıldığı da ortaya çıktı. Kıyımın mîmarlarından Devlet Arşivleri Başkanı Uğur Ünal, karârı geri çekti. İşin içinde olduğu söylenen Muhammed Sâfi ise bir açıklama yapmadı.

Osmanlı Arşivi’ne yapılmak istenen bu ihânet esnâsında târihçiler ve köşe yazarları ses verirken araştırmacı gazeteci Murat Bardakçı’nın “gık”ı çıkmadı.

“Çıkmazsa çıkmasın. Adam, mecbur değil ya!” diyebilirsiniz.

Elbette mecbur değil. Kendi ifâdesiyle, sözleri yanlış anlaşıldığı için ses etmemiş. Oysa daha 20 Temmuz’da Arşiv hakkındaki 11 nolu kararnâme çıkınca “arşivlerde mutlu son” yazısı yazdığında, kimse yanlış anlamadı.

Şimdi 20 yıl kadar geriye gidelim.

1997 senesinde de bir arşivci kıyımı yapılmak istendi. Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Füsun Koroğlu’nun irtica bahânesiyle başlattığı kıyım hareketinde işsiz güçsüz sosyal demokratların kadroya alınmak istendiği ortaya çıkınca Osmanlı Arşivi personeli, hem basın desteğini sağladı hem de hukûkî süreç için harekete geçti. Nihâyetinde Füsun Koroğlu, geri adım attı.

Peki bugün, “Konuşursam yanlış anlaşılırım.” diyen Murat Bardakçı, o zaman ne yaptı? İnanın, o günki yazılarına fon müziği gerekse kesinlikle mehter marşı olur.

Buyurun okuyun:

“Geçen hükûmetin arşivci kadrosundan maaşa bağladığı ahçılarla şoförlerin atamaları derhal iptal edilmeli, Refah'ın yazılı tarih mirasımıza düşürdüğü leke hemen temizlenmelidir... Ama bu işin yolu ‘‘mürtecileri temizliyoruz’’ bahanesiyle tarih profesörüne bile belge okuma dersi verecek derecede işinin erbabı olan yıllanmış uzmanları imtihana sokup yıllarını Osmanlı'nın yazılı mirasını tasnif etmeye vermiş kadroyu huzursuz etmekten ve konuyu ‘‘gerici-sosyal demokrat’’ tartışmasına çekmekten geçmez...Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Dr. Filiz Koroğlu mutlaka farkındadır ama ben gene de hatırlatayım: Osmanlı belgelerini okuyabilmek sadece ve sadece ihtisas işidir ve her Osmanlıca bilen Refahlı yahut mürteci değildir.” (9 Kasım 1997-Hürriyet)

Bardakçı, TTK Başkanı Yusuf Halaçoğlu ile Füsun Koroğlu’nu, Osmanlı Arşivi’nin dijitalleştirilmesi bahânesiyle 1 trilyonu sokağa atmakla suçladığı 10 Mayıs 1998 târihli yazısında ise arşivcilerin hakkını şöyle savundu:

“Arşiv çalışanlarına karşı duyulan kinin sebebi nedir? Daktilografların aylıklarına yüzde 30 zam yapılırken birçok arşivcinin maaş artışı neden yüzde 5'lerde kaldı.”

(Aynı Bardakçı 14 Mayıs 2006 yılında trilyonu çöpe atmakla suçladığı Halaçoğlu’ndan şöyle bahsetti: “Son dönemin gâyet seçkin bir târihçisidir ve benim de dostumdur. Birbirimize girmiş gibi gösteren bâzı yayıncılara da başka bir iş yapmak düşer!”)

Bardakçı’nın 1 Ağustos 1999 târihli yazısı daha da ilginçti. Füsun Koruğlu’nun başka mâceralarını yazarken 2 yıl önceki arşiv projesinden şöyle bahsetti:

“Füsun Hanım, önce en çetrefil Osmanlıca kayıtları bile gazete okur gibi okuyan arşiv uzmanlarını Osmanlıca'dan imtihan etmeye kalktı ama komedi basına aksedince imtihan projesi rafa kaldırıldı. Hanımefendi hemen arkasından, ortaya bundan iki yıl öncesinin parasıyla 900 küsur milyar tutan bir bilgisayar projesi atıverdi. Güya arşivde ne kadar belge varsa CD-ROM'lara kaydedilecekti ama belgeler bütün dünyada bilgisayarda değil mikrofilmlerde saklanmadaydı ve bu parlak proje sadece bazı bilgisayar şirketlerini zengin etmeye yarayacaktı. Rahmetli Gülçin Telci'yle beraber konuyu haftalar boyu gündemde tutmamız üzerinden maceradan vazgeçildi……..

Son perde bu hafta başında oynandı, bir gazetede sandıklar dolusu çürümüş belge fotoğrafları yayınlandı. Fotoğraflar bundan iki sene öncesine aitti, arşive devredilen eski maliye evrakının o andaki durumunu gösteriyordu ve bugün böyle bir mekán yoktu. ‘‘Hizmet içi’’ fotoğraflar tek bir makama, başbakanlık müsteşar yardımcılığına gönderilmişti, birileri iki sene öncesinin görüntüleriyle Türkiye'nin belge hazinesini karalama çabasındaydı.”

Demek ki neymiş?

Arşivleri Başkanı târih profesörü Uğur Ünal’ın beğenmediği arşivciler, târih profesörlerine bile belge okuma dersi verecek derecede işinin erbâbı, yıllanmış uzmanlarmış. En çetrefil Osmanlıca kayıtları bile gazete okur gibi okuyorlarmış.

İşte bu uzmanlar hakkında 11 nolu kararname çıkınca “mutlu son” yazısı yazan Bardakçı, bu yazıdan bir ay sonra başlayan kıyım hakkında tek kelime etmedi.

Acaba neden?

Çünkü arşivci kıyımının arkasında Murat Bardakçı’nın öve öve bitiremediği Muhammed Sâfi’nin olduğu söyleniyor. Sâfi, 24 Haziran seçimi öncesinde sosyal medyada silahlanma çağrısı ve “Nurcular olarak Cumhurbaşkanının yanındayız.” açıklamaları yapan bir kişi. Arşivci kıyımının arkasından Nur talebeleri de çıkınca başka söze gerek kalmadı.

Aklınıza şöyle bir soru gelmiş olabilir. Arşivdeki 250 uzman sonbahar yaprakları gibi savrulurken susan Bardakçı, 1997’de yapılmak istenen kıyımda niçin kıyâmeti kopardı?

İşte bunun cevâbını 16 Kasım 1997 târihli yazıda buldum. Tam Bardakçı tarzında hem de. Üstâd, Füsun Koroğlu ve Osmanlı Arşivi konulu yazısına geçmeden evvel Reşat Ekrem’in “Haşmetli Yosmalar” kitabından örnekler vermiş ve sözü şöyle bağlamış:

“Neyse ki böyle haşmetli yosmaların ve sarışınların devlette yer aldığı o günler, artık çok gerilerde kaldı.”

Bingo! Füsun Koroğlu sarışın!

Sanırım anladınız. Direk, “haşmetli sarışın yosma” dese suç olur.

Anlayacağınız Bardakçı, Füsun Koroğlu ile arası kötü olduğundan arşivci kıyımına şiddetle karşı çıkmış.

Şimdi ise kıyımcılarla arası iyi. Eh âhir ömründe uçağa da çağrılıyor. Yaprak Dökümü’nün Hayriye Hanım’ı misâli, “Aman ağzımızın tadı kaçmasın!”

İşte gazetecilik nâmusu! İşte fikir nâmusu! İşte târih nâmusu!

Aklımdan geçeni itiraf edeyim: Demek ki üstâdın arası şimdiki kıyımcılarla da kötü olsaydı kaleme sarılacak ve konuya geçmeden evvel târihteki “kudretli pezevenkler”i falan yazacaktı. Tövbe tövbe!

“Yine de hakkını yemeyelim. Bu ihânete destek olmadı.” diyenleriniz varsa şöyle söyleyeyim:

Eğer bunu yapsaydı, fâreli örümcekli mahzenlerde çalışmaktan korkmayan, çekinmeyen arşivcilerin, kişisel arşivini karıştırıp suratına çarpacağını iyi bilir.

Bitmedi. Bardakçı konusuna devâm edeceğim.

NAZARA UĞRAYAN AKADEMİST BAŞKANA TAVSİYEMDİR

Devlet Arşivleri Başkanı Prof. Dr. Uğur Ünal, arşivci kıyımı rezâletinden sonra istifa etmek şöyle dursun, personeli karşısına alıp, “Olanları unutalım. Arşive nazar değdi. Nazar çıktı.” diyormuş. Tam da bir akademiste yakışan ifâdeler değil mi?

Bu durumda kendisine bir tavsiyem var:

Kurşun döktürün sayın profesör!

Elemtere fiş, kem gözlere şiş!