Türkiye'deki Suriye

Muhacir, mülteci, göçmen, sığınmacı kavramları Türk Milletinin son on yılda en çok duyduğu kelimelerdir.

Çoğumuz söz konusu kavramların aynı durumdaki insanları tanımladığını zannederiz. Ancak esasta Ülkesini terk eden insanları tanımlamada kullanılan bu kelimeler arasında önemli farklar söz konusudur.

Mülteci, Ülkesinde ırk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da milliyeti nedeniyle kendisini baskı altında hissederek kendi devletine olan güvenini kaybeden, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağını düşüncesi ile ülkesini terk edip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından 'kabul' edilen kişidir.

Sığınmacı ise; Yukarıdaki nedenlerden dolayı ülkesini terk eden ve henüz sığınma talebi, kaçtığı ülkenin yetkilileri tarafından 'soruşturma' safhasında olan kişidir. 

Göçmen; mülteci tanımında bulunan nedenlerin dışında, çoğu zaman ekonomik gerekçelerle, ülkesini gönüllü olarak terk ederek başka bir ülkeye, o ülke yetkililerinin bilgi ve izni ile yerleşen kişidir.

Bu kavramlar üzerindeki kafa karışıklığını giderdikten sonra bir cihan imparatorluğunun mirasçısı olan Türkiye Cumhuriyetinin durumun bir göz atalım.

Yurdumuz 81 Milyonu aşan vatandaş nüfusunun dışında ne yazık ki bilim kurgu, uzay filmlerinde görmeye alıştığımız gibi “açık ülke” konumundadır.

Türkiye’nin bu unvanı hak etmesine sebep olan sayıları en az altı milyon olduğu tahmin edilen TC vatandaşı olmayan insanı barındırmasıdır. Başka bir deyişle neredeyse ülkemizde yaşayan 10–12 kişiden biri TC vatandaşı değildir.

Yabancıların içinde yaklaşık 3.700.000 kişiyle Arap, Türk ve Kürtlerden oluşan Suriye vatandaşı birinci sırada yer almakta, onu özellikle savaş, terör, işsizlik ve yoksulluğun yoğun olduğu Afganistan, Pakistan, çeşitli Afrika ülkeleri ve Orta Asyalı Türk soylular takip etmektedir.

Diğer devletlerden turist olarak gelip, kaçak olarak çalışan Türkler, kuzey komşularımızdan ve balkanlardan ülkelerinden gelenler, genellikle meslek sahibi olmaları veya işe yatkınlıkları nedeniyle kolayca iş bularak Türkiye’nin ekonomisine katkıda bulunmaktadırlar.

Ülkemiz açısından üzerinde hassasiyetle durulması gerekenler ise Türkiye’deki yabancıların % 60-65’ini oluşturan Suriye vatandaşlarıdır.

Arap Baharının devamı olarak 15 Mart 2011 tarihinde başlayan iç savaş sonrası en az yarısı 0–18 yaş altı kişilerden meydana gelen büyük göç dalgası Türkiye’de bazı şehirlerin nüfus yapısını bile değiştirmiştir. 

Suriyeli sığınmacıların yaş ve cinsiyet durumlarını gösteren tablo aşağıdaki gibidir.


YAŞ    ERKEK    KADIN    TOPLAM
TOPLAM    1.963.553    1.655.071    3.618.624
0-4    302.555    282.726     585.281
5-9    246.797    231.619     478.416
10-18    354.313    305.463   659.776
19-24    320.770    225.434   546.204
25-29    197.502    141.580   339.082
30-34    162.778    121.021   283.799
35-44    189.830    159.276   349.106
45-59    134.999    129.827   264.826
60-90+    54.009    59.125    113.134


1989 da Jivkov Bulgaristan’ından kimlik ve din değiştirmeye zorlanan Türkler ve sayıları 1,000.000’a ulaşan Kürt sığınmacılardan bu yana Türkiye’nin maruz kaldığı en büyük göç dalgası Suriye vatandaşlarından oluşmuştur.

Ülkemiz, yaklaşık sekiz yıldır büyük kısmı çocuk kadın ve yaşlılardan oluşan Suriye vatandaşına ekonomimize kayda değer bir katkısı olmadan bakmak durumunda kalmıştır.

Suriyelilerin 2017 yılı itibariyle Türkiye’ye maliyeti 30 Milyar doları aşmış durumdadır. İçinde bulunduğumuz Ocak 2019 için bu rakamın 40 Milyar dolar seviyesine ulaşmış olabileceğini tahmin etmek şüphesiz hiç yanlış olmayacaktır.

Ülkemizde devlet tarafından kurulan kamu iktisadi teşebbüslerinin satışından sağlanan gelirinin 60 Milyar seviyesinde olduğunu göz önüne alacak olursak, insanlık adına harcanan paranın ne kadar yüksek bir bedel olduğu daha iyi anlaşılacaktır.


Türkiye’ye ilk girişlerinde mülteci kamplarında barındırılan şimdilerde ise100.000 seviyesindekiler dışındaki Suriyeliler şehirlerimizde Türk vatandaşları arasına karışarak yaşamaya başlamışlar, öncelikli olarak güney ve batı illerine dağılmışlardır.

Aralık 2018 tarihi itibariyle Suriyeli sığınmacıların yaşadığı şehirler ve sayıları aşağıdaki tablo ve harita üzerinde gösterilmektedir.

ŞEHİR    SAYI    İL NÜFUSU İLE KARŞILAŞTIRMA
İstanbul    557 bin 694    %3,71
Şanlıurfa*    453 bin 628    %22,84
Hatay*    443 bin 631    %28,16
Gaziantep*    421 bin 986    %21,04
Adana*    231 bin 444    %10,44
Mersin    206 bin 033    %11,51
Bursa    163 bin 929    %5,58
İzmir    141 bin 757    %3,31
Kilis*    117 bin 778    %86,4
Konya    104 bin 856    %4,81


Tüm bu bilgilerden sonra toplumsal huzurumuz açısından ne kadar büyük bir tehditle karşı karşıya olduğumuz gizlenemez bir gerçektir. 

Yüksek doğurganlık oranlarına sahip Suriyelilerin büyük kısmı ülkeleri için kaygı taşıyıp mücadele etmek yerine Türkiye’de veya gelişmiş batı ülkelerinde yaşama planları yapmakta, neredeyse her şehrimizde sokaklarda başıboş bir halde toplumumuzu tehdit etmektedir. 

İlk günlerde kadirşinas Türk Milleti evini yurdunu terk etmiş bu insanlara karşı şefkatle yaklaşmasına rağmen giderek bu duygunun yerini kaygıların ve öfkenin aldığı görülmektedir.

Etnik temelli ayrıştırma planlarının hedefine yerleştirilmiş olan Türkiye’de, büyük kısmı Arap Milliyetçisi olan Suriyeli gençler, yılbaşı gecesi Taksim meydanında Suriye rejim bayrağıyla Esed nidalarıyla kutlama yapacak kadar pervasızlaşmaları büyük bir infiale sebep olmuştur. 

Oysa ki Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak, toprakları üzerinde bir terör devletinin kuruluşunu önlemek için büyük masraflar ve şehitleri göze alarak harekat yapmaktadır. 

Milletimizin büyük çoğunluğu bu durumdan rahatsızdır. Rahatsızlığını açıkça ifade eder hale gelmiş olması,
15 Temmuzun rövanşını alma peşinde olan çevrelerin fitne çıkarmak üzere iştahını kabartmaktadır.

Söz konusu ipi okyanus ötesinde olanlar sosyal medya başta olmak üzere kullanabildikleri her araç ve yolla Devletimiz tarafından uygulanan Suriye politikasını etkisizleştirmek için faaliyetlerini sığınmacı aleyhtarlığı üzerinde yoğunlaştırmışlardır.

Şurası da unutulmamalıdır ki Türkiye, henüz ayrılıkçı Kürtçü hareketlerin tehdidinden kurtulmadan sayıları her geçen gün artarak gelecek 20 yıl içinde 20 Milyona ulaşabilecek Suriye kökenli Arap etnisitesi ile mücadele etmek zorunda kalma tehlikesiyle karşıyadır.

Maalesef ortada hükümetin bugüne kadar Suriyelilerin ülkelerine göndermek konusunda bir planının olduğuna dair hiçbir işaret yoktur. Varsa da Türk kamuoyunun bundan bilgisi söz konusu değildir.


Türkiye’nin, milyonlarca gencimize iş veremediği ve milyonlarca insanımızın sosyal yardımlarla hayatta kalmaya çalıştığı bir ortamda bu büyük insanlık dramının etkilerini tek başına ortadan kaldırmaya çalışması mümkün olamayacaktır.

Türkiye’nin Suriye’de ne işi var diyenlere bu vesileyle söylemek isterim ki; bizim, milletimizin ve devletimizin selameti için orada bulunmamız tarihi bir sorumluluktur. 

En uzun sınırımızdaki yaşananlara gözlerimizi kapayıp sırtımızı dönerek hiçbir şey olmamış gibi yaşamamız mümkün olamaz. 

Bu gerçek dikkate alınarak bir an önce Suriyelilerin ülkelerine dönebilmelerini sağlamak üzere Devletimiz her yolu kullanarak geriye göçün alt yapısı oluşturulup uygulamaya geçilmelidir.

Ahmet Orhan Kimdir?

Ahmet Orhan, 5 Haziran 1956'da Manisa Turgutlu'da doğdu. Babasının adı Osman, annesinin adı Meryem'dir.

Kimya Mühendisi; Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Kimya Mühendisliği Bölümü'nü bitirdi.

PETKİM Petrokimya AŞ Aliağa Kompleksi'nde Kontrol Mühendisi, Kontrol Şefi, Başmühendis ve Müdür Muavini olarak görev yaptı. İş hayatı süresince; "Endüstriyel Tesislerin Korozyon Tesirinden Korunması" konusunda birçok seminer ve konferansa katılarak, koruyucu kaplama tekniklerinin uygulanması faaliyetlerini yürüttü. Turgutlu'da organik tarım yöntemlerini kullanarak bağcılık işiyle uğraştı.

İyi düzeyde İngilizce bilen Orhan, evli ve 2 çocuk babasıdır.
 

Editör: TE Bilişim