Tabii ki, emeller kısa-uzun vadeli, günlük, saatlik hatta dakikalık, şahsi veya umumi, ulvi veya süfli olabilir.

Ülkü bir hedefi gerçekleştirmek içindir.

“Kamet” ve “istikamet”ine göre şekillenir.

Gaye ferdi değil de, umumu ilgilendiriyorsa beşeri kaynaklı veya ilahi kaynaklı olduğuna göre farklılaşır.

Biz ülkü dediğimizde hep ilahi kaynağa dayanan, “kamet” ve “istikamet”i belli olanı anladık ve yaşamaya çalıştık, çalışıyoruz.

Ülkücülük anlayışımızın kolaylıkla fehmedilmesi için aynı kamet ve istikamette olduğumuz merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun mahkemede yaşadığı bir mükâlemeyi nakledeyim.

Mahkeme salonunda Hâkim - Muhsin Yazıcıoğlu mukalemesi:

Hâkim sorar:

Ülkücü kimdir?

Muhsin Yazıcıoğlu: Vahiyle alınmış emirleri hayata tatbik eden kişidir...

Hâkim tekrar sorar:

En büyük ülkücü kimdir?

MuhsinYazıcıoğlu:

Hz. Muhammed Mustafa (sav)'dır.

Bu mükâlemeden anlaşılacağı üzere bizim ülkücülük anlayışımız ilahi ilke ve kurallara dayanan ve bunlara hayatı istinat ettirerek inşa etmeye çalışmadır. Ülkücü bu hayatı benimseyendir. Kendimizi bildik bileli hep böyle bir ülküyü hedef edindik, “kamet” ve istikamet”imiz buna göre şekillendi.

Kusurumuz, hatamız ve eksiğimiz olabilir ve dahi olmuştur. Telafi etmeye çalıştık ve çalışıyoruz.

Ama Hz. Peygamber Muhammed Mustafa’yı sav daim olarak en büyük ülkücü olarak gördük ve tebliğlerini, yaşayışını ve sünnetini tatbike çalıştık ve çalışıyoruz.

Bu şekilde düşünüp yaşayan ve yaşamaya çalışan herkesi “ülkücü” olarak gördük ve gayretini gücümüz yettiğince destekledik. Bundan sapanlarla yolumuzu ayırmış olduk.

Ülkücülük anlayışımız bu olduğu için bütün mücadelemizde “Allah’ın birliğini ve Hz. Peygamber’in risaleti”ni tartışma konusu yapmadık ve yapmayacağız. Bize tebliğ edilen vahyi mutlak doğru olarak gördük ve görüyoruz. Hayatımız bu ülküyü hedeflediği müddetçe anlamlıdır bizim için.

Bakış zaviyemiz bu olunca kurumlarımızın ve liderlik anlayışımızın buna göre inşa edilmesi gerektiğine inandık.

Kurum ve liderleri kutsamadık.

Kurumlar amaç değil, araçtır.

Liderler vahye uygun davranmaya çalıştıkları müddetçe takip edilir.

Aksi takdirde terk edilir.

Hayat anlayışımız budur.

Biz inanıyoruz ki, hayatımız ve ölümümüz Allah’ın gücü dairesindedir. Öleceğiz ve hesap vereceğiz.

Onun için saniyesine hükmedemediğimiz bir hayat için fırıldak olmaya gerek yok diyoruz.

Peki, fırıldak yok mu içimizde.

Elbette vardır.

İçimizde her zaman münafık veya zamanla münafıklaşmışlar olmuştur.

Hatta siyaset bunu gerektirir diyerek savunduğu her şeyin tersini yapacak kadar savrulanlarımız olmuştur. Savrulanlar siyaseti terk edip politikleşenlerdir. İkiyüzlü değil, çok yüzlüye dönüşenlerdir. Bin bir surata dönüşmüşlerdir. Tam bir bukalemun gibi her renge ve şekle dönüşenlerden olmuşlardır.

Bilhassa dünyevîleşenler, makam, mevkii ilahlaştıranlar, şehvet ve servetin kurbanı olanlarda bunları görmek mümkündür.

Günümüzün savrukluğunu bununla izah ediyoruz. Savrulmada rol oynayanlar vardır. Mesela Özcan Yeniçeri bunu şöyle ifade etti. “Herşey aklıma gelirdi de Meral’in Ülkücüleri HDP’ye vagon yapacağı daha da vahimi bir takım Ülkücülerin bu vagona itirazsız bineceği aklıma gelmezdi”.

Aynen bizde diyoruz ki, Ülkü “kutup yıldızı” gibidir. Nirengi noktası olmaktan çıkarılırsa “kamet” ve “istikamet”ten sapmalar olur.

Politik olarak bakacak olursak bugün sapıp CHP zihniyetiyle aynileşenleri daha iyi tahlil ederiz ve ona göre konumlandırırız.

Dünyevi bir menfaat için bir değil binlerce takla atan eskimiş dostları görüyoruz.

Hani bir çorap reklamı vardı.

Eskidiler, savruldular ve yerlerine yeni çoraplar ikame edilme söz konusu oldu.

“Ben O’yum” yerine “Ben artık O değilim” diyorlar.

Yeni bir “Ben”e kavuştular.

Yeni “Ben”lerini Merhum Türkeş şöyle tanımlıyordu.

“CHP, zulüm ve İşkence partisidir. Türk milleti, CHP’yi ebediyen muhalefete mahkûm edecektir. 03.05.1977”

CHP sadece zulüm ve işkencenin merkezi değildir elbette, İslâmi değerlerin dışında her şeyin merkezidir. İnanmayalar hiç olmazsa 70’li yıllardan itibaren CHP’yi ve CHP’lilerin eylem ve söylemlerini incelesin.

Devlet Bahçeli günümüzde bu zihniyeti şu şekilde özetliyor. “CHP-HDP-İP şer bir amacın sacayağıdır”

Hâsılı kelam “secde-i rahman”da birleşebilenler “kamet” ve “istikamet”lerini muhafaza ederek ülkü, ülkücü ve en büyük Ülkücülüyü doğru anlayarak hayatlarını ve mücadelelerini yaşamaya çalışıyorlar.

Bu ülküyü kaybedenler ise savrularak CHP zihniyetinin bir aparatı konumuna düşmüş oldular.

Savrulanlara diyorum ki, geliniz “eski dost olunuz, eskimiş dost değil”.

Bilinmelidir ki, hata ve yanlıştan vazgeçmek, asla rücu bir fazilettir.

Pil tükenmeden gelin aslınızı, kamet ve istikametinizi bulunuz.

Şer zihniyetin aparatı olmayınız.

En büyük ülkücünün sancağı altında gölgelenenlere ve bu gölgelikte gönülleri birleşenlere selam olsun.

Selam ve Sabırla…

Veysi Erken

Öğretim Üyesi, Eğitm, Yönetim ve Kişisel Gelişim Uzmanı

Editör: TE Bilişim