Meşhur bir hikayeyle başlamak istiyorum: Deve kuşuna “uç” demişler. “Uçamam, ben deveyim” demiş. “O zaman koş” demişler, bu sefer de “Koşamam, ben kuşum” demiş.

Yine benzer bir hikayede: Fili görme engellilerin yanına getirmişler ve sormuşlar:

“Bu nedir, neye benziyor?”

Biri filin kuyruğunu tutmuş “Halata benziyor” demiş. Filin hortumunu tutan onun iri bir yılan olduğunu söylemiş. Gövdesini tutan onu bir duvara benzetmiş. Filin kulağını tutan onun büyük bir yelpaze olduğunu zannetmiş. Bacağından tutan onun ağaç olduğunu söylemiş. Dişinden tutan “Fil mızraktır” demiş.

Bu fil tanımı size tanıdık geliyor mu?
 
Yukarıdaki hikayeden bahisle; İYİ Parti, görme engellilerin fil tarifiyle, uçamayacağı için deve, koşamayacağı için de kuş olan deve kuşu görünümünde. 

İlkesiz, renksiz, kokusuz, tatsız, tuzsuz ve hepsinden önemlisi kimliksiz bir parti olarak doktorların “Alın eve götürün, hastanede yapılacak her şeyi yaptık” dediği bir hasta gibi yaşam mücadelesi veriyor. 

İyi niyetli herkesin beklentilerinin boşa çıktığı son kongre de ilaç olmadı.

İYİ Parti’nin ‘vakit darlığı’ mazereti bu kongreye de damgasını vurdu. “Koş” denildiğinde kuş olacak, “Uç” denildiğinde de deve mazeretiyle durumu idare edecek. Veya ettiğini sanacak. 

Benzemezlerin birbirine benzemeye niyeti yok

Eski mahalleden gelenler, geldikleri yerin hastalıklarını da getirdikleri için fazla sırıtmayacak ne de olsa. Ortada siyasi tutarlılıktan söz edilecek bir durum yok çünkü. 

Kadro bütünlüğü yok. Amaç ortaklığı yok. Çizgi tutarlılığı hiç yok.  

İYİ Parti’de, kimisi bulunduğu yeri “merkez sağ” tanımlayabilmektedir.

Ardından “bizim önceliğimiz milliyetçilik değildir” diyebilmektedir.

Kimi yönetici “Ülkücü dersek herkesi kucaklayamayız” düşüncesine sahipken, kimisi de MHP’de ülkücülüğünü yaşayamadığı için mücadele verip burayı kurduklarını söyleyebilmektedir. Hatta ülkücü kimlikten taviz verilmemesi gerektiğini savunabilmektedir. 

Aradaki mesafeye nüans değil uçurum denir herhalde.  

Merkez, merkez-sağ (artık tarih olması lazım gelen NATO’cu terimler), milliyetçi, light milliyetçi, Türk milliyetçisi, ülkücü, muhafazakâr, Kemalist, liberal gibi kavramlar havada uçuşuyor. 

Buna bir kavram veya kavramların etrafında birleşmek denmez. Dense dense kavram kargaşası denir. Yaşanan da tam olarak budur. 

Yönetici kadro, partilerini, görme engellilerin fili tarif ettiği gibi tarif ettiği için tek bir sıfattan veya tanımdan söz etmek mümkün olamamaktadır. 

Mümkün olamaz, sanki bir tiyatro sahnesinde herkes kendi rolünü oynamaktadır ve partiyi de kendisine göre tanımlamaktadır.

Daha bir yılı doldurmamış partide bütün teşkilatların istifası istenmekteyse, bunun nedeni kafaların karışık olmasından başka bir şey değildir. 

Deneme yanılma gibi siyasette yeri olmayan bir metottan çare aranması işte o kafa karışıklığının kanıtı.

Partinin kimliğini kim/kimler tanımlayacak?

Bu partinin kimliğini kim tanımlayacak belli değil, çünkü kafalar karmakarışık. 

Önceki partisinden niye ayrıldığı sorgulanmayan ve dahi hiç zahmet çekmeden ikinci adam koltuğuna oturtulan zat mı tanımlayacak? 

Partinin Genel Başkanı için “FETÖCÜ” diyen ama sonra kimselerin anlamadığı şekilde tapunun ortağı gibi davranan mı tanımlayacak? 

Merkez sağın hala yaşadığını sanan mı? 

Veya partinin merkeze oturmaktan başka çaresi olmadığını düşünüp ilk fırsatta ülkücülerden kurtulmayı hesaplayan mı?

Hiç kimsenin kendisinden bedel istemediği ve hiç kimseye de en ufak bir bedel ödemediği halde “Ülkücülere bedel ödemekten bıktığını” söyleyen mi?

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu kontenjanı listeye konulan ama ne Muhsin Yazıcıoğlu ile ne ülkücülükle hiç bir ilgisi kalmamış ve de cumhuriyetimizin en önemli kırılma noktasında herkes elini taşın altına koyarken gizlenip referandumda “Hayır” bile diyememiş kişi mi?

Önceki partilerinden ülkücülerin iktidarı için ayrıldığını söyleyenler var. Her defasında ülkücülük hassasiyetinin altını çiziyorlardı. Koltuklara kurulunca yola çıktıklarını unuttular. Onlar mı tanımlayacak partinin kimliğini?

Tartışmayı bastırmak başarıysa bu bir başarıdır

 Kimse kusura bakmasın. Durum hiç de iç açıcı değil.

Ortada, istifasının ardından sözüm ona zorla geri dönmeye ikna edilmiş bir Genel Başkan var; bir de onu ikna etme başarısını kendisinde görenler/gösterenler.  Hepsinin içinde ileriye dönük başka hesapları olan kurmay heyetinden bahsedersek yanlış konuşmuş olmayız.

Seçim başarısızlığını üstlenmek istemedi partiyi yöneten irade. Bunun yerine daha önce oynanmış/denenmiş senaryoyla yeniden iş başına gelmeyi denedi. 

Kabul edelim bu konuda başarılı olmuştur. Böyle yaparak seçim başarısızlıklarının tartışılmasının önüne geçilmiştir. Bu anlamda başarılı bir dram sahnelenmiştir Afyon’da. 

Bu kimlik tartışması partiyi ve yönetenleri hiçbir zaman rahat bırakmaz ki. İşine gelince kuş, işine gelince deve olanlar kendilerini çok başarılı görüyor olabilir. Ama o kafayı kumdan çıkardığında herkes görüyor ki o cisim bir devekuşu.

Ülkücüler yoruldu. Ülkücüler kırıldı. Ülkücüler moralsiz olsa bile her şeyin farkında. Yalnızca, ülkücülerden ilk fırsatta kurtulmak isteyenler bir şeyin farkında değil.

Ülkücüler o kafalardan ve cümle yalanlardan zaten kurtuldu.

Editör: TE Bilişim