Dünya Ekonomik Forum, global ekonomik resetleme programına hız kesmeden devam ediyor. Covid salgını sonrası yaşanan ekonomik yıkım, düşen üretim bu çeteye kontrolsüz, kuralsız oynama alanı sağladı. Bu özel, teknokrat grup klasik hayvancılığa alternatif olarak lab. şartlarında üretilen kültür etlerini alternatif olarak sunmaya başladı ve muhtemel ki tüm dünyaya diretecek.

Web sayfalarında aynen şöyle yazıyor: “Dünya, ekonomisini resetlemeye başladık, pandemi sonrası gıda kaynakları da resetlenecek, daha sürdürülebilir bir yöntem olarak kültür etler geliyor. Kültür etlerinin üretilmesi daha az zaman alacak, dünyadaki kaynakları daha az kullanacak ve hayvanlar kesilmeyecek”.

Son birkaç yıldır, gittikçe artan sayıda firma, gerçek et yerine sahte yapay etlerin üretilmesi için “Yeni Dünya Hareketine” katıldılar.

Bunların arasında Aleph Farms isimli bir İsrail şirketi de mevcut. Şirket 2019 ortalarında kuruldu. Yine Shiok Meats isimli çakma karides üreten bir firma ve Beyond Meat adıyla Çin’de sahte biftek, domuz ve piliç üreten bir firma var.

Şimdilerde Impossible Burger ismiyle genetik modifiye soyadan burger, restoran ve market zinciri kuran ve tüm ABD et pazarını eline geçirmeye çalışan bir şirket de var.

Bu firmalar sürdürülebilir ve atmosfere karbon salınımını azaltan üretim iddiasındalar.

2019 yılında yayınladıkları raporlarında sürdürülebilirlik iddialarına rağmen, soya bazlı et, organik beslenmeyle üretilen ete göre, üretimde kullanılan bütün aşamalar düşünüldüğünde net negatif emisyon yönünden çevreye çok daha olumsuz etkileri mevcut.

Karbon İzi Değerlendirme raporunda organik beslenen hayvan yetiştiriciliğinde bağırsak gazı emisyonu, dışkı emisyonu gibi birçok üretim aşamasındaki karbon salınımı değerlendirildiğinde kilo başı taze ete karşılık gelen negatif karbon emisyonu 3.5 kilodur. Genetiği değiştirilmiş soya bazlı etlerin yarattığı sorun ise kıyaslanamayacak kadar daha fazladır. Başta su ve hava kirliliği olmak üzere bu türden üretim meraların ve ormanların birincil yıkım nedenidir.

Hayvanların doğal beslenme yöntemleriyle yetiştirilmesi, atmosfere ideal miktarda karbondioksit salınımı nedeniyle meralarda rejeneratif tarımın ideal şartlarını sağlamaktadır. Genetiği değiştirilmiş soya yetiştiriciliği, dirençli yabani otların hakimiyeti, bu nedenle devreye sokulan süper pestisitler ve kontrolsüz çevresel kirlilik demektir.

Sürdürülebilir hayvancılık, çevre koruması, rejeneratif tarımsal faaliyetlerin anahtarı olan doğal hayvancılık yöntemleri yerine sahte etlerin üretildiği bir dünyada, doğa ve kalan tarımsal alanları tamamen yok olacaktır.

SAHTE ETLER METABOLİK SAĞLIĞIN YIKIMI DEMEKTİR

Son 150 yılda salgın boyutuna ulaşan kronik hastalıklarla gıda kaynakları arasında gösterilen en önemli somut ilişkilerden birisi gıda içeriğindeki Linoleik Asid (LA) dir. LA gerçekte metabolik bir zehir olup, mitokondriyel fonksiyon bozukluğu, insülin direnci, obezite ve hücresel enerji üretiminde ileri derecede azalma demektir. Sahte et üreticileri, gıda üretmek adına temel bir madde yaratmaya çalışmaktalar. Bu madde gerçek etin yapısal iskeleti üzerine katkı maddelerinden oluşmakta. Bu katkı maddelerinin arasında kanola ve aspir yağı bulunmakta. Aspir yağı, Beyond Meat şirketinin etlerinde %80 olarak kullanılmakta. Kanola yağı Impossible Burger etlerinde %21 oranında kullanılmakta. Her iki yağ da gıdanın içeriğindeki sağlıksız Linoleik Asid içeriğini yükseltmekte.

Organik etlerle sahte etlerin arasındaki temel farklılık LA muhtevasıdır. Organik etlerdeki Omega 3 ve Omega 6 oranı Omega 3 lehine yüksektir. Yani Omega 6 yani LA muhtevası son derece düşüktür. Impossible Burger veya Beyond Meat etlerinde LA muhtevası doğal etlere göre 20 kata kadar daha yüksektir. LA oksidasyon sürecine yatkındır ve bu tehlikeli metabolik olay oksidatif LA metabolitlerine neden olur. Bu da DNA, proteinler, mitokondria ve hücre zarı harabiyeti demektir.

Sahte Etler, Gıda Kaynaklarını Kontrol Altına geçirmenin bir başka atağıdır. Bu zenginlik ve gücün, karbohidrat kaynaklarını eline geçirdikten sonra sıranın ete ve ürünlerine geldiğinin resmidir.

Canlı hayvanlar, bir şekilde yok edildikten sonra patentli bitkisel kaynaklı altenatiflerin hakimiyeti mutlak olacaktır. Klasik tohumların yok edilerek yerine genetiği değiştirilmiş tek mevsimlik ürün veren tohumlarla zaten gıda kaynaklarının kontrolünde önemli bir aşama yapılmıştır. Patentli tohumcular artık çiftçilerden daha çok para kazanmakta, bu tohumları silah gibi korumaktadır. Özel firmaların gıda kaynaklarını kontrol ederek, tüm ülkeleri ve toplumları kontrollerine geçirmeleri yakındır. Eğer biz bu sürecin işlemesine onay verirsek biotek firmalar, çiftçiliği ve hayvancılığı tamamen bitirecekler. Patentli gıda üretiminin amacının gıda kontrolünü ele geçirmek olduğunu anlamayan devletler köleleşecekler. Bu kıskaç gittikçe derinleşecek.

Tarımda her türden zehrin kullanıldığı patentli tohum sektörü sağlıkta, çevrede, insanlığın geleceğinde yıkım yapa yapa ilerliyor. Endüstriyel tarım dünya tarımsal alanlarının %70’ini kullanmakla birlikte, gıda kaynağı olarak yediklerimize sadece %30 oranında katkı yapıyor. Buna rağmen “Sıfır Açlık” sloganını elden bırakmıyorlar.

Sahte et ve gıda sektörü, gıda kültüründen ve biyolojik çeşitlikten gelen dünyanın devamlılığı yasasını yıkıyor. Dünyanın devamlılığını tehlikeye atmakla kalmayıp bizlerin sağlığını da mahvediyor.

Bu sektör o kadar azgınlaştı ki, insanın yanağının iç kısmından alınan hücreleri hücre kültürlerine dahi eklediler. Bu hücreleri, doğmamış buzağının fetusundan alınan kandan elde edilen sıvı ve insan kanından üretilen bir sıvıyla harmanladılar. Sonuçlarının başarılı olduğunu iddia ediyorlar. İnsan eti yemeye doğru adım adım ilerleyen bu sektör, tabiatın ilahi düzenine de hükmetmeye çalışıyor. İnsanlığın üçüncü fazı dediğimiz corona sonrası faz da insan artık insan olmayacak dememizin haklı bir zemini var…

Editör: TE Bilişim