Üzerinden tanklarla geçilmiş; sağlı, sollu ümit tarlaları ve fidanlıklarından bahsediyorum.

Tam kırk yıl geçmiş Anadolu yaylasının kentlerine, kasaba ve köylerine çöken o meşum gecenin üstünden.

18 yaşların masuniyetine..Kaybedilen istikbale, aslında olan neydi? Sorusunun hâlâ formüle edip sorulmayışına...

Gittikçe savrulduğumuzu, ilk günkü yerlerimizden ne kadar uzaklaştığımızı ve elimizden pusulamızın ustalık ve hileyle nasıl alındığını anladık ama geç kaldık.

Kimsenin ne literatür olarak, ne konjonktürel olarak duruş ve düşünüş olarak muhatap alınmadığımızı biliyoruz.

Bütün her yerden arındırıldık. Buna çocuklarımız da dahil edildi.. İntikamsa intikam, işte böyle alındı...

Kimin eliyle?

Soru sormanın hala sırası gelmedi demi daha?

Yahut cevabı kolay; ezber, kopya ile hemen verelim ve yarın bütün günü kırk yıl önceki gecenin ekâbirlerine sövüp yatalım.

Eğer sorun kendimizse yarımız öldük, diğer yarısı da ölme yaşında.

Eğer Türklük kavgasıysa mesele, Türkçe konuşmaktan baksa bizimle yakınlığı olmayanların iktidar oldu ve bütün değerleriyle yağmalandı ülke.

Dün siyasal olarak, fikren içinde bulunduğun konak düzenbazlarca ele geçirildi, artık kapısından bile geçirilmez oldun.

Bu güne kadar yaşadıkların o meşum geceden daha mı iyi? Hukuki varlığımız sorgulanır durumda. Hükümsüzdür! Kaşesi vurulmaya az kaldı.

İşte o çok sevdiğimiz ülke, insan ve devlet ortada. Sahip çıkacak kudretten uzaklaştırıldığını hatırlamaman için seni sürekli meşgul eden ortaoyuncuları kendine yakın, camdan hissediyor musun hala?

Ülke ve tarihin gündeminden düşmek üzereyiz. Bunun yok olmak, yani hatıraları her gün daha da silinen bir ölü, bir silik mezar taşı olduğunu bilmek için daha ne olması gerek?

Biz soru sormayı ne zaman öğreneceğiz?

Yine de yarın, bol bol sövelim rahatlayalım isterseniz?

Tarihî sövenler değil sorgulayan ve ayağa kalkanlar yazar!

Tarihin ıstampa ve kaşesi orada duruyor.