Bir anket firmasının sahibi anlatıyor: Yıllar önce Özal döneminde bir anket yapılmış ve  vatandaşlara şu soru sorulmuş: “Karı koca aniden işiniz çıksa  çocuğunuzu aşağıdaki meslek gruplarından olan kişilerden hangisine teslim ederdiniz?”  Bir çok meslek sayılmış, hakim, savcı, polis, doktor, işçi memur, esnaf,imam, din görevlisi müezzin gibi. Birinci sırada dinle irtibatlı meslekler çıkmış. Aynı anket bu seçimden birkaç gün önce bir defa daha yapılmış, ilk onda dinle ilişkili hiçbir meslek grubu yok. Yaklaşık 30 senede geldiğimiz nokta.

Bugün seçim sonuçları ve kaybedilen belediyelerle ilgili analizler yapılıyor ya, işte aslında işe buradan başlanmalıdır. Din adamları veya dindarlar en güvenilir olmaktan en güvenilmez hale nasıl düştüler? Niçin vatandaş dün öyle düşünürken bugün böyle düşünüyor? 17 yıllık iktidarın bu güven aşınmasında ne kadar rolü var? Bu ve benzeri  soruların cevabı verilmeden  seçim sonuçları ile ilgili gerçek bir çözümleme yapılamaz.

Gerçekten bu hale nasıl düşüldü?

Bunun en açık cevabı, dinin siyasetin emrine verilmesi ve şahsi çıkarların bir aleti haline getirilmesidir. AKP iktidarından önce dini siyasetin tasallutundan uzak tutmak için son derece titiz davranan ve İslam’ı kendimize uydurulması gereken bir din olarak değil, kendisine uyulması gereken bir kurtuluş reçetesi olarak gören din adamlarının AKP iktidarı ile birlikte bu titizliği dinden alıp iktidarda kalma amacına yöneltmeleridir. Bunun en açık, en somut örneklerini artık bir din adamı demeye gönlümün elvermediği H. Karaman’ın yazılarında görmek mümkün.

Referandum dönemi öncesi ve sonrası yazdıklarını bir düşünün, hayır oyu verenlere zimni statüsü tanınabileceğini yazmıştı. Zimni kim? İslam ülkelerinde yaşayan gayri Müslim tebaya verilen isim. Müslümanlık için şahadet kafidir, başka bir delil veya hüccet aranmaz. Halit Bin Velid’in hikayesini bilirsiniz, kelime-i şahadet getiren bir kişiyi katleder, durum Allah Resulüne  anlatılınca, Allah Resulü sorar, Halit Bin Velid, “samimi değildi, ölümden kurtulmak için şahadet getirdi” deyince Allah Resulü “kalbini mi yardın” diyerek rahatsızlığını ve bu davranışı onaylamadığını ifade eder.

Bu ve benzeri bir çok örnek ortada iken bu ülkenin yarısını gayri Müslim ilan etmek,  ne dinle ne de vicdanla bağdaşır. Niçin? üç kuruşluk dünya menfaatini kaybetmemek için. Oysa din adamı toplumun vicdanıdır, Allah’ın ayetlerinin birer ticaret metaı haline getirilmesine göz yummaz. Ne pahasına olursa olsun hakkı söyler, şayet tuttuğu bir parti varsa bile onun yaptığı yanlışları meşrulaştırmaz, onu doğruya yöneltmeye çalışır.  AK parti iktidarı döneminde bunu yapan, yapabilen tek bir din adamı gördünüz mü?  Herkes bu iktidar baştayken ben ne koparabilirim hırsıyla hareket etti. Yasalar zaten by pas edilmişti, din de bu siyasetle uyumlu hale getirilince iktidarı denetleyecek tek bir mekanizma kalmadı.

Son 17 yılın asıl kaybedeni  bir kısım din adamlarıdır. Allah’ın yüce dinini siyasetin ayakları altına attılar. Çıkar ilişkilerinde sokaktaki adamdan daha hırslı davrandılar. Kalemlerini, dillerini hak için değil, çıkar için oynattılar. Ve bu bozulmanın, çürümenin en önemli faili oldular. Onlar görevlerini yapsalardı, bugün daha farklı, daha huzurlu bir Türkiye’de yaşıyor olabilirdik.