Vefatının 81. yılında halen dostlarına hüzün, düşmanlarına korku veren Büyük Türk Milliyetçisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü yine hasretle anıyoruz...

İsmini duyunca kimilerinin abdesti kaçar, kimileri ise derlenip toparlanıp saygı duyar...

Ancak son yıllarda "Türk" kelimesinin camilerde, hutbelerde kullanılmamasına tepkiler devam ederken hutbelerin yanında bir de okullarda millî bayram programlarında Atatürk'ün de isminin geçmemesine azamî dikkat gösteren bir kısım anlayış da zuhur etti. Nerdeyse 10 Kasım'ı bile Atatürk olmadan anacaklar! Geçtiğimiz 18 Mart programında İstanbul'da bir imam hatip lisesinde Atatürk'süz Çanakkale programı yapıldı. Albay Önder İrevül o programda gösterdiği tepki nedeniyle olsa gerek, sürgün edilmişti. Şimdi de emekli oldu zaten.

Hâlbuki Cumhuriyetin kurucu değerleri ve ilkelerine yönelik toplumsal uzlaşmanın ve birlik-beraberliğin sağlanması adına bu yıl da Diyanet İşleri Başkanlığının önünde birkaç fırsat vardı.
Örnek vermek gerekirse 30 Ağustos 2019 tam da Cuma gününe denk geldi. 29 Ekim'in birkaç gün öncesi yine Cuma günüydü. 8 Kasım 2019 Cuma günü de 10 Kasım Atatürk'ü Anma günü için bir fırsattı.

Hem de öyle bir fırsat ki, Âlemlerin yüzü suyu hürmetine yaratıldığını bildiğimiz peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa'nın (S.A.V.) doğumunu ifade eden mübarek Mevlid Kandili de bu haftaya denk geldi. Bu her zaman olmaz. Çünkü dinî günler her yıl 11 gün geriye gidiyor. Herhalde böyle bir birleşme için bir 33 yıl daha beklememiz gerekecek.

Bu haftayı iki Mustafa'yı da layıkıyla anarak geçirebilirdik. Tabii ki bunu söylerken bir karşılaştırma, mukayese amacında değilim. Olamaz da zaten.
Ancak yukarıda da bahsettiğim ve iyice ayrışan toplumumuzun toplumsal mutabakatı için bu iyi bir fırsattı. Yine bir ümit, hutbeyi bu beklentiyle dinledik. Ancak yine olmadı. 33 yıl sonraya inşallah! Yani bu medenî ve insanî davranışı gerçekleştirmek de sonraki nesle kaldı.

Tabii ki o nesle bırakabileceğimiz bir ülke kalırsa! Coğrafyamızdaki gelişmeler, içimizdeki hainler, ülke meselelerinde partizanca yaklaşımlar haricindeki duyarsızlık ümidimizi kırsa da, bizler Namık Kemal'in Osmanlı Devletinin son devrinde söylediği;

"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak, bahtı kara maderini."

Dizelerine yıllar sonra; Mustafa Kemal'in, mevcut Osmanlı hükümetinin düşmana teslim olduğu, Başkent İstanbul'un, koskoca İzmir'in, Bursa'nın, yurdun dört bir yanının işgal altında olduğu karamsar bir ortamda TBMM'nin açılışında Ergenekon'dan Türk Milletini çıkaran Bozkurt gibi haykırarak verdiği cevap gibi haykırıyoruz!

"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini!
Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini"


Yattığın yer cennet olsun.

Rahmetle anıyoruz.