3 Mayıs’da Nihal Atsız’ı anan Türkçüler, her nesense 1944’den 12 yıl evveline gitmemekte ısrar ediyorlar. Atsız’ın rejime karşı direnişi 1932’de başladı. Onu, 1944’de, hüdâinâbit ortaya çıkmış gibi göstermek ayıptır.

Atsız, 1932’de, “Niçin Çanakkale’ye gitmiyoruz?” sorusunu çok yüksek sesle sordu. Çanakkale cephesinde resmî tören yapmayan, Gülcemal vapuruyla şöyle bir Boğaz’dan gelip geçen devletlüleri eleştirdi. Elbette iktidar, bu çıkıştan memnun olmadı.

Bu yetmezmiş gibi, Edebiyat Fakültesi’nin bu genç ve cesur asistanı, 1. Türk Târih Kongresi’nde Reşid Gâlib tarafından üstü çizilen Zeki Velîdî’nin talebesi olmakla gurur duyduğunu, Reşid Gâlib’e telgraf çekerek haykırdı.

İktidar, Atsız’ı affetmedi. Fakülteden atılan Atsız, Ağustos 1933’de 8 arkadaşıyla Çanakkale’yi bir hafta dolaştı. Gördüklerini yazdı. Conk Bayırı’nda Anzak âbidesini görünce “Bunun burada ne işi var?” diye isyân etti. Şehidlerimizin ıssız mezarlarında kahroldu. Lozancılara ağzına geleni saydı.

İşte Atsız budur!

Fethi Gemuhluoğlu’nun deyimiyle, Kemalistlerle mücâdelede beş vakitlilerin göstermediği cesâreti göstermiştir.

......

MEĞERSE SUÇLU, ATSIZ’MIŞ!

Yıllar evvel, Türkî Cumhuriyetlere açılımın olduğu yıllarda Türkiye adına görevli giden bir akademisyeni dinlemiştim. Bölge hakkında yazdığı kitabı anlatmıştı. Kitapta herşeyi yazmadığını; maalesef Türkiye’den giden milliyetçilerin başka işler peşine düştüğünü söyleyince şöyle sormuştum:

“Hocam niye böyle oldu? Böyle Türkçülük, milliyetçilik olur mu? Hani oralardakiler kardeşlerimizdi? Nâmusları nâmusumuz değil mi?”

Cevap muhteşemdi:

“Hoşgörün! Bizim milliyetçilerde çekik gözlü Orta Asya kızlarına karşı bir ilgi, bir özlem var.”

Fırsatı kaçırır mıyım?

"Hocam, bizde de uzun saçlı, çekik gözlü, at binerken saçları savrulan Oğuz Kağan, Kürşad hasreti var. Biz de oralara gidince aynı yanlışları yapsak höşgörür müsünüz?"

Cevap, gâyet tanıdıktı:

“Siz feministsiniz!” (Kelime kelime olmasa da bu meâlde bir soru-cevap oldu.)

Hâlbuki bu soruyu, gâyet Müslümanca sormuştum.

..........

3 Mayıs’ta Nihal Atsız’ın mezarı başında konuşan İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun şu sözleri dikkatimi çekti:

"Kahraman olunacaksa Kürşad gibi olunmalı, sevilecekse ya Güntülü ya Almıla bulunmalıdır; yok eğer saf ama mert kalınacaksa Yamtar bize gerektir. ‘Bozkurtların Ölümü’nü, ‘Ruh Adam’ı okuduktan sonra bu millete adanmamak mümkün müdür? İşte Atsız bu sebeple önemlidir ve anılması gerekir.”

Meseleyi şimdi anladım. Meğerse Türkî Cumhuriyetlerde açılım (!) yapan Türkçüler, Güntülü ve Almıla arıyorlarmış.

Bozkurtların Ölümü’nü ve Ruh Adam’ı okuyunca kendilerini Türklüğe adamışlar.