Fetöcü Taraf gazetesinin emrindeyken Türk bayrağına dil uzatma cüreti gösteren Hilâl Kaplan’ı biliyorsunuz. Yersek, şimdilerde Türk milliyetçisi. Trump fos çıkınca Kraliçeci oldu ya bugünki yazısında Türk-İngiliz dostluğundan şöyle bahsetmiş.

“Erdoğan, İngiltere gezisinde Britanya'yı sâdece bir stratejik ortak olarak değil, dost olarak da gördüğünü söylemişti.......

Darbeden bir hafta sonra en üst düzey yetkilisini, Avrupa Bakanı Sir Alan Duncan'ı gönderen ülke İngiltere olmuştu. Başbakan May, ABD'den sonraki ilk deniz aşırı ziyaretini Washington'dan direkt Ankara'ya gelerek Türkiye'ye yaptı. Britanya Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu, raporunda Gülencilerin darbenin arkasında olduğunu belirterek, bir devlet duruşu sergiledi.”

İngiltere ile ticârî ilişkiler olabilir; stratejik ortaklık olabilir. Olmalı da ama asla ve kat’a dostluk olmaz; olamaz! Herşeyden önce İngilizlerin genleri ve benim şehidlerim müsâade etmez. Müslüman Türk’ün en büyük düşmanı İngiliz’dir. Hindistan Türk Devleti’ni işgâl edince şehzâdelerin etinden çorba yapıp Türk sultanına ve eşine yedirmeye kalkan İngiliz’dir. Çanakkale Savaşı sırasında, “Türkler hayvandır” diyen Churchill, İngiliz’dir. Şehzâdebaşı Karakolu’nu basınca uykudaki Mehmedleri şehid eden İngiliz’dir.

Darbeden hemen sonra gelmişler de destek olmuşlar da yok bilmem ne! Abuk subuk, patlıcanın dalkavuğu bir yazı! Bastırılan darbenin direnişçisi çok olur ya o gece ortada olmayan kripto gazeteciler, ertesi gün nasıl darbe kahramanı oldularsa İngiliz de aynısını yaptı.

Size bir filmi hatırlatmak istiyorum: The Water Diviner. Ülkemizde “Son Umut” adıyla gösterildi. Filmi seyredince “Aman Allahım! Bu topraklarda bir şeyler çevirecekler!” diye tüylerim diken diken olmuştu. Hemen kaleme sarılıp bütün subliminal mesajları yazıya dökmüştüm. Filmin en can alıcı cümlesi neydi biliyor musunuz? Bir İngiliz komutanı şöyle diyordu: “Müttefikimiz Yunanlılar söz dinlemeyip Batı Anadolu’yu işgâl etti.“ Bu cümle yetmezmiş gibi İngiliz Connor Anadolu yolunda, Türk subaylarını, Yunan eşkıyâsından kurtarıyordu.

İşte İngiliz budur! Yunan’ı üstümüze salar; sonra inkâr eder. Sahada harcadığı Yunan’ı filmde de harcar. Fetöyü destekler, üstümüze salar, “Ne içinde ne dışında varım. Amerika yaptı.” der.

İlginç olan şu ki filmde İngiliz Connor, Anadolu ihtilâline destek veriyordu. Peki, İngilizler, bir filmle de olsa Anadolu ihtilâline destek verdiğini niye açık etsin ki? “Ne desteği?” demeyin! İstiklâl Harbi’nde İngilizlerle hiç savaşmadık. Tam karşı karşıya gelince Mudanya Mütârekesi’ni imzâladık.

Filmden aldığım darbe mesajını şöyle yazmıştım:

“Kısacası, İngiliz, ‘Çanakkale filmi yaptım.’ diye ulusalcılara selâm çakmış. Biz nasıl, 2023 için heyecanlıysak İngiliz, bir o kadar telâşlı. Bütün umûdu, ulusalcılar. ‘Bakın sizi, bir asır evvel Osmanlı’dan kurtardım. Şimdi sıra Osmanlı’yı sevenlerde’ diyor anlayacağınız.”

Darbeyi tahmin etmiştim ama yanıldığım nokta, ulusalcılardı. Sebebine gelince;

Filmdeki İngiliz Connor’ın “Ben de kuvvâcıyım” demesi, bizim kuvvâcıları rahatsız etmemişti. Aydınlık gazetesi, filmi, “Çanakkale bilinci” diye alkışlamıştı. Evet, hakîki bir kuvvâ-yı millîyecinin “Bu ne rezâlet!” diyeceği filmi, ulusalcılar alkışlamıştı.

Bu film, tıpkı 15 Temmuz darbe kalkışması gibi İngiltere-ABD ortak yapımı. (Film ABD-Avustralya ortak yapımı. Avustralya, İngiltere demektir.)

Daha evvel bir yazımda, aynı romandan uyarlanan Tell England ve Galipoli filmleriyle Gelibolu Yarımadası’nın boş topraklar olarak algılatılması oyununu yazmıştım. Tell England’ın (1931) arkasından Anzak Tâziyesi geldi. Galipoli’nin (1982) arkasından Anzak Koyu adı resmîleşti ve Şafak Âyini başladı. Anzak empatisi yapan ve “boş toprak” algısına hizmet eden yerli Çanakkale belgesel filmleri ve Çanakkale Çocukları filmi çekilirken Hilâl Hanım kızımız da Taraf gazetesinde Çanakkale savaşlarının “masalsı boş işler” olduğunu yazıyordu. Ne dersiniz tesâdüf mü?

Şimdi kimse, “15 Temmuz darbesinin İngiltere’yle alâkası yoktu.” demesin! NATO darbesi, İngiliz olmadan olur mu? İngiliz, Ortadoğu’da hiçbir yere Amerika’nın tek başına çökmesine izin vermez. Vermez ama sonuç istedikleri gibi çıkmazsa çok usta manevrayla çark eder.

Tıpkı içimizdeki İngilizler gibi!

EVLAT ACISI, KUYRUK ACISI

Adamın biri çocuğunu zehirleyen yılanın kuyruğunu kesmiş. Gel zaman git zaman, yılan, “Barışalım, arkadaş olalım.” deyince adam şöyle cevap vermiş:

“Ben de bu evlat acısı sen de bu kuyruk acısı varken arkadaş olamayız!”

Kimse kusura bakmasın, Kutü’l-Amâre, Medîne, Çanakkale, İstiklâl Harbi şehidleri varken İngilizle dost olamayız!

Bugün 18 Mayıs. 103 yıl önce 18 Mayıs’ı 19 Mayıs’a bağlayan gece Kanlısırt’ta içlerinde iki tümen tıbbiyelinin de olduğu ve Müslüman Türk’ün geleceğini kuracak olan binlerce okumuş vatan evlâdı, İngiliz kurşunlarıyla birkaç saat içinde toprağa düştü. Tıp Fakültesi, 1921’de mezun veremedi.

Bunu unutan kansızlara yuh olsun!

“BİZİM ÇOCUKLAR DA GELMİŞLER”

2000’li yıllarda Çanakkale’de ilk defa 57. Alay Yürüyüşü tertip edildiğinde, yıllarca şafak âyini için gelen Anzak torunlarını görüp içlenen köylülerden birisi, “Bizim çocuklar da geldi!“ diye sevinmiş.

2015’de 57. Alay Yürüyüşü’ne 2016 ve 2017’de Kanlısırt şehidlerini anmak için 19 Mayıs gecesi düzenlenen gece yürüyüşüne katıldım. Gün ağarırken 57. Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey’in kabriyle karşılaştığımda hissettiklerimi yazacak kalem îcat olmadı.

Ömrünüzde bir kere olsun bu gece yürüyüşüne katılın derim. 57. Alay Şehitliği’ne çıktığınızda şehidlerimizin hakîki istiratgâhı Kesikdere’ye doğru inin ve “Bizim çocuklar da gelmişler!” diyen şehidlerimize kulak verin. Hissettiklerinizi kelimelere dökmeniz mümkün değil.