Tarihçiler insanların dünya yaşamını genellikle ilk çağ, ortaçağ, yeniçağ ve yakın çağ olarak ayırırlar.

İlk çağ yaşamı avcı toplayıcı adı üstünde ilkel yaşamın olduğu çok temel ihtiyaçların bin yılda bir yaşama sunulduğu çağ olarak kabul edilebilir (tabii halen bilinemeyen izah edilemeyen sunumlar da var mısır piramitleri Eric Von Danken’in Tanrıların Arabaları kitabındaki bulgular iklim değişikliklerinin izahı gibi)

Ortaçağ insanların bireysellikten toplumsallaşmaya inanç.

Sistemlerinin toplumlara sunulduğu dogmaların insanlık tarihinde en hit dönemini yaşadığı gelişme ile durağanlığın yüzyıllarca kavgasına sahne olmuş kimilerine göre karanlık kimilerine göre aydınlığa çıkış (aslında her ikisi de doğru) bir çağ idi. insanların yönetim şekli feodalite yöntemleriyle batıda derebeyi , kont , sör , baron doğuda ağa , şeyh gibi sıfatları olan yerel sömürücüler eliyle devam ediyordu.

Yeniçağ bizim toplumumuza göre Türklerin doğu Roma’nın başkenti İstanbul’u alması olarak izah edilir. Tabiî ki bir doğu toplumunun gelip tarihin en önemli batı imparatorluklarından birinin başkentini alıp kendisine yurt yapması çok önemli bir olaydır fakat yeniçağı izah etmekte çok eksik kalır. Çünkü yeniçağın gelişi batı toplumlarında Rönesans çizgisinin orta çağdaki gelişmecilerle durağancıların yüzyıllar süren kavgasında gelişmecilerin galip gelmesi insanların dogmalardan kurtulması din ve devlet işlerinin ayrılması bilimin ve yenilikçiliğin önünün açılması ayrıca yeni kıta keşiflerinin getirdiği zengin kaynakların bu ilerlemeye kaynak sunması ile izah edebiliriz.

Yakın çağı bir insan hakları çağı olarak görebiliriz köleliğin kaldırılması 1774 İnsan Hakları Bildirgesi 1798 Fransız ihtilalı aşağı yukarı yeniçağın bitip yakın çağın başlama fitilini ateşlemiştir diyebiliriz. Batı Avrupa’daki sanayi devrimi ve demokratikleşme çabaları yakın çağın en belirgin özellikleridir.

İnsanların toplumlaşma toplumların da milletleşme süreci ise çağlar boyudur.

İlk çağ olarak kabul edeceğimiz Oğuz Kağan Destanı ve orta asya,  ön yaşamı Etrüsklerin Roma’yı kurması Yunan medeniyeti Makedonyalı İskender’in Balkanlardan Hindistan’a kadar gidiş macerası Mısır medeniyeti hepsi bir milletleşme çabasıdır.

Türklerin Orta Asya’dan batıya iki bin yıl süren halen de sürmekte olan büyük göçü Haçlı Seferleri Arap İslam devletinin İspanyadan Orta Asya’ya kadar süren hükümranlığı Avrupa’da hareketlenen yerel birliktelikler milletleşme hareketleridir son olarak da geçen yüzyıl dünyada yaşanan birinci ve ikinci dünya savaşları birer milletler arası hareketlerdir.

Bazı tarihçiler genellikle ortaçağ sonrası tarihi bir milletler mücadelesi olarak nitelendirir.

İkinci dünya savaşından sonra daha çok da 1990’larda dünya yönetim şekli için önce globalleşme sonra ise küreselleşme adını alan görüşler uygulamalar özellikle ABD menşeli olarak hayatımıza girdi.

Bu tip düşüncelerin ABD’den çıkıyor oluşunu ABD’nin bir milli devlet olmayıp vatandaşlık bağının bir millete dayanmadığı olduğunu düşünebiliriz.

ABD maddi menfaatlere dayanan irili ufaklı yüz binlerce şirketin olduğu bir şirketler piramididir ve her piramit tepeden aşağıya doğru büyür ama mutlaka bir tepe noktası vardır.

İşte ABD piramidinin tepe noktası ABD devletinin üstünde olan küresel sermaye şirketleridir.

Dünya yaklaşık 80 senedir yaygın savaşlar görmedi bölgesel ikili üçlü çatışmalar yaşandı ama boyutlarına dünya savaşı diyebileceğimiz ölçekte bir savaş yaşamadı.

Biliniyor ki çağ değişmeleri mutlaka dünya ölçeğinde önemli yaşanmışlıklardan sonra yaşanıyor.

En yakın örnekler birinci dünya savaşından sonra dünyada yaşanan diktatörlükler çağı ve 1929 ekonomik buhranı.

İkinci dünya savaşından sonra küresel gücün İngiltere’den ABD’ye geçmesi ve üç bin yıl sonra orta doğuda bir Yahudi devletinin kurulması.

Dünya ölçeğinde çağlar boyu yapılan savaşlar hep değişkenlik göstermiştir.

Savaş aletleri, silahları, psikolojisi, teknolojisi, kültürü hep değişir bundan sonrada değişecek.

Küresel gücün yeni savaş mekanizması virüsler yolu ile mi olacak?

Bölgesel kalan ama gene de etkileri olan Mers ve Sars virüslerinden sonra dünya ve ülkemiz “corona “ adlı bir virüs ün etkisi altında.

Çin’de aralık 2019 da başlayan ve halen devam eden salgın, bu gün itibarı ile dünyada 1 milyon ikiyüzbin kişiye bulaşmış 60 bin insanın ölümüne sebep olmuş, ülkemizde ise resmi açıklamalara göre 500 insanımızın ölümüne sebep olmuştur virüs salgınını yayılma ivmesi halen yukarı doğrudur ve gittikçe gerek bulaşma gerekse ölüm vakaları katlanarak artmaktadır.

Ülkemizde ve dünyada bu salgının nasıl nerede ve ne zaman duracağı da bilinmemektedir.

Küresel güçlerin bir “küresel dünya yönetimi”ni de dillendirmeye başladıkları bir dönemi ve gene küresel güçlerin kurumlarının dünya üzerindeki tek para hegomanya isteği de artık kısa bir zamanda uygulamaya girecek gibi görünüyor.

Önümüzdeki orta zaman ölçeğinde biz ve bizim gibi milli devletlerle küresel güçlerin mücadelesi şeklinde cereyan edecek mücadelede tabiî ki ayakta kalan kazanacak zenginleşecek güvende olacak varlığını sürdürecektir.

Tabii bizler dünyaya Türk milleti penceresinden bakanlar olarak durumumuzu ne yapmamız gerektiğini yapabileceklerimizi düşünmemiz gerekmektedir.

Öncelikle tıpkı Rusya ile girdiğimiz 93 harbi gibi Balkan Harbi gibi bu savaşa kabul edelim ki kötü bir halimizde yakalandık.

780576 kilometrekarelik bir kara parçasında 83 milyon vatandaşı olan bir devletimiz var.

Yıllık toplam milli hasılamız yaklaşık 750 milyar dolar ama toplam borcumuzun 480 milyar dolar olduğu yazılıyor, merkez bankamızdaki toplam varlığımızın da 24 milyar dolar olduğu açıklandı (2002 de 29 milyar dolar varlığı vardı MB’nin demek ki 2002 den daha kırılgan bir yapıya geldik)

Önümüzdeki orta vadede üretimin ticaretin hizmetin turizmin ve ihracatın çok azalacağı istihdamın daralacağı işsizliğin herhalde en yüksek seviyeye çıkacağını sosyal yardım giderlerinin çok yükseleceğini düşündüğümüzde bir milli devlet olarak yaşanacak bu küresel savaşta nasıl bir sonuç alabileceğimizi tahmin edebiliriz.

Çaresiz miyiz?

Tabiî ki hayır.

Osmanlı’da bir küresel savaşın sonucunda yıkılmıştı.

Fakat Türk milleti emperyalizme karşı topyekûn bir oldu çarığıyla, baltasıyla, tahrasıyla ve milli benliğiyle savaştı, milli devletini kurtardı.

İMF’den borç almayalım.

Küresel felakete hazırlıklı olalım.

Milli birliğimizi mutlaka muhafaza edelim.

At izinin it izine karıştığı ve daha da karışacağı günlerde devşirmeleri, işbirlikçileri, bozguncuları menfaatçileri, yağmacıları iyi tanıyalım.

Her şeyi tanrıya bırakmayalım.