BALKONDAN SEYRETMEK AFYONU

Balkondan seyretmek fikrinin ortaya atılmasının özerinden yıllar geçti.
Fikri ortaya atanın eski ülkü yolu derneği genel başkanı Yaşar Yıldırım’ın olması,
akil görülen kahır ekseriyetinde bunu desteklemesi, yeni bir dönem başlattı.
Kimimiz katılmasak da coğunluğumuz katılıp işin içinde büyük bir strateji aradı.
Galiba ülkücü hareket gördüğü işkence ve zulümden sonra yaralarını saracak,
ideal ve fikirleri doğrultusunda geçmişten gelen tecrübesiyle eskisinden daha iyi örgütlenip hedefine yürüyecekti. Dövüşmekten vurmak ve vurulmaktan kurtulup okuyacak, önemli noktalara kilitlenip kadrolaşacak ticarette, basında, kısaca her şeyde devlette güçlenecekti.

Eğer bütün bu düşünceler bir stratejinin parçası olsa, umulan ve beklenenlerin hepsinin, ya da en azından bir kısmının gerçekleşmiş ya da gerçekleşmekte olması lazımdı; ama olmadı. 
Tam tersi ülkücü hareket başbuğdan sonra herkesi şaşırtan bir hızla bozulmaya, yozlaşmaya başladı.
SEYREDİLECEK ŞEYLER BİR YANA, ASLA SEYREDİLMEYECEK ŞEYLERİN DE AKIL ALMAZ BİR MANTIKLA SEYREDİLMESİ ülküsü ve ilkesi bilinen hareketi kelimenin tam manasıyla tanınmaz bir hale getirdi.
Çünkü bir fikir ortaya atılmış ama içi doldurulmamıştı.
Sadece vurmak ve vurulmaktan mı vazgeçilmişti, yoksa top yekûn bir mücadeleden mi kimse anlamadı.

Sokak hakimiyeti Türkeş’in ölümüyle tamamen bitti. 
Onu, bir biri ardına hızla terkedilen kurultaylar, mitingler, yürüyüşler, konferanslar, protestolar ocak ve parti etkinlikleri izledi. Hiçbir şeyden korkmayan ülkücüler, adına provokatörlük, ya da başka ne derseniz deyin havadan sudan nem kapıp her şeyden çekinir hale geldi. Getirildi.
Durduk yerde ülkücülerin aydınken cahillikleri, medeniyken barbarlıkları, yiğitken serserilikleri ortaya atıldı. Beyaz çoraptan girildi, sokaktan çıkıldı.

Artık ülkücülük adına ne varsa bir kişi belirliyor, 
ve onu ülkücülerden farklı diye solcu, liberal ne kadar, Türk ve ülkücü düşmanı yazar çizer gazeteci varsa ellerini patlatırcasına alkışlıyorlardı.
Yeni tarz, yeni lider beğenilmişti. 
Her şey, nerden bakarsanız bakın Türk düşmanları için mükemmeldi.
Artık, ister ülkücüler yeni tarza karşı çıksın ayrışsın, ister kurttan kuzuluğa geçsin fark etmezdi. 
HAL BUKİ SEYRETMEKLE MİLLİYETCİLİK HELE HELE DE ÜLKÜCÜLÜK ASLA YAN YANA GELECEK ŞEYLER DEĞİLDİ.

Peki nasıl gelmiş ya da nasıl getirilmişti? Tarihte bir örneği daha var mıydı? 
Daha vahimi böyle bir zamanda böyle bir durumda da seyredilebilir miydi?
Seyrettiği ney di? Her gün ölen onlarca asker bir Türk milliyetçisi için ne ifade ediyordu?
VATAN İÇİN ÖLEN ASKERLE, VATAN İÇİN ÖLEN ÜLKÜCÜ ARASINDA Kİ FARK NEY Dİ? 
Bunları kimse sormadı.
AYNI ŞEKİLDE GÜNDE BEŞ, AYDA YÜZ, YILDA ÜÇ BEŞ BİN ÜLKÜCÜ ŞEHİD EDİLSE YİNEDE SEYREDİP SEYREDEMİYECEĞİMİZ DE HİÇ TARTIŞILMADI. SANKİ ÖLEN BİZDEN DEĞİLDİ.
Milliyetçiysek eğer, milliyetçilik açısından her şey adeta yaman bir çelişkiydi.
Hem Türkiye’nin uçurumun kenarına geldiğini söyleyip, hem de umursuzca seyretmenin başka bir açıklaması olamazdı çünkü.

Küsmeye gelince küsmekte bir başka garabetti.
Oysa küsmek düzenin oyunu, mücadeleye devam etmek ise milliyetçiliğin gereği idi.
12 Eylül öncesi devletle birlikte miydik ki 12 Eylül sonrası devlet ezdi diye küsmeye hakkımız olacaktı.
12 Eylül de devletten işkence görmüştük de, 12 eylül den önce görmemiş miydik sanki. Kimse bunu tartışmadı.
Evet bir tek ülkücüler yaşamıyordu bu ülkede, evet idamından, müebbetine, sorgusundan işkencesine, cefasından zulmüne az çekmedi de, kimse dayatmadı ki onlara gel kardeşim milliyetçi, hele de ülkücü ol diye.
Bu bir sevda işiydi. Çilelerle, cefalarla doluydu. Öyle de oldu
Ama biz kendimizi kastıkça kastık. Vatan için ölmenin bedelini vatan nedir bilmeyenlerden beklemekten tutunda, küserek vatanın geleceğini vatansızlara terk etmeye varıncaya kadar bir dizi garabet birbirini izledi.
Hiç faydası olmadı mı elbette oldu. Koyunları görenler ülkücünün,
çakalları görenler bozkurtun kıymetini anladı; ama ne yazık ki bu seferde kantarın topuzu fazla kaçtı o ülkücü kalmadı.
Halk ülkücüler gibi düşünmeye başladıkça, ülkücüler maalesef halk gibi düşünmeye başladı.
İdeallerle erdemlerin, tavırlarla sıfatların, ülkücülerin, önemi ayan beyan çıktı ortaya.
Rantçılar, fırsatçılar, menfaatçiler adamın adamları sapır sapır döküldüler.
Dayanaksız ve mantıksız bir küskünlüğün vehameti, BİZENE den, kanıksanmayacak şeyleri de kanıksamaya kadar, millet için de, milliyetçi için de bir yok oluş olan, yozlaşmaya kadar uzandıkça uzandı.

Her zaman milletin menfaatini, kendi menfaatinden üstün tutan, bu ilkesiyle de destan üstüne destan yazan koskocaman bir hareket herkesin gözü önünde hızla
yorgun ve bezgin, ruhsuz ve küs, bencil ve kinli ve en sonda yönetimde hepimizin saçını başını yolduracak kadar ahlaksız, çıkarcı, korkak ve teslimiyetçi bir hale dönüştü.

ALLAH IN RIZASINDAN KOPANIN ALLAH TAN ,
MİLLETİNDEN KOPANIN MİLLETTEN BİR KARŞILIK GÖREMİYECEĞİNİ UNUTTU.
BOZKURT OLUP MİLLETİNİN ÖNÜNE DÜŞMEYİ, gerekirse yine millet için dövüşmeyi unuttu.
Yiğit olmadan Kürşat, uykusuz kalmadan Fatih, çile çekmeden alp, pişmeden derviş,
idealist ve erdemli olmadan ÜLKÜCÜ olunamayacağını unuttu.
SONU İSTER KAYBETMEK İSTER ZAFER OLSUN BİR MİLLİYETCİNİN NE KÜSMEK NE DE SEYRETMEK GİBİ BİR LÜKSÜ OLAMAYACAĞINI, TARİHİN HİÇ BİR DÖNEMİNDE DE OLMADIĞINI UNUTTU.

Bunca mücadele ve tecrübeden sonra seyredip seyretmemek, ya da silaha davranıp davranmamak konusunda
aptallıkla gerekliliği, donkişotlukla, serdengeçtiliği, namus borcuyla piyonluğu gafletle sorumluluğu bizden daha iyi kimse ayıramayacakken adeta basiretimiz bağlandı büyülendik.
Oysa zaman şiddet ve silaha sarılmadan eskisinden daha fazla mitink, eskisinden daha fazla yürüyüş, eskisinden daha fazla meydan zamanıydı. eskisinden daha fazla üniversite, eskisinden daha fazla dernek, eskisinden daha fazla hareket zamanıydı.

ÇÜNKÜ KAVGASI VERİLMEYEN HİÇ BİR SAVAŞ KAZANILAMAZDI.
YANİ SEYRETMEK FİKRİ, MESELENİN NERESİNDEN BAKARSAK BAKALIM YANLIŞTI.
HATTA İDDİA EDİYORUM ÜLKÜCÜ İÇİN BİR AFYONDU.

Zira insanlarınızı seyretmeye, yan gelip yatmaya, ve şahsi menfaatlerini milli menfaatlerin üzerinde tutmaya alıştırırsanız. Zamanla her türlü ideal ve erdemden soyunduklarını, ve sonunda değil Türk milliyetçiliği hiç bir davanın adamı olamadıklarını ve olamayacaklarını görürsünüz.