Osmanlı’nın son döneminde Damat Ferit gibilerin iktidarında Yurt dışına çıkan Türk öğrenciler ve aydınlar boş durmadılar ve bir araya geldiler. Osmanlı’nın kötü gidişatı karşısında duyarsız kalmadılar ve fikir üretmeye başladılar. Jön Türkler böyle ortaya çıkmıştı. Fikri plandaki durumu eleştirilebilir veya tasdikle ne bilir o ayrı bir konu.

Günümüze gelelim, Türkiye Komünist Partisi de yurt dışındaydı ve onlarda kendi fikirlerince Cumhuriyet sistemini değiştirmek istiyorlardı. Şu anda Türkiye’de TKP legal haldedir.

Ya Avrupa’da Ülkücüler?

Ülkücüler 12 Eylül öncesinde Türkiyeli İşçilerin MHP lideri Alparslan Türkeş tarafından Türkiye uzantılı ve Türkiye denetiminde bir oluşum ile dernekleştiler. Fikir üretimi Ankara’dan yapılıyor Avrupa’da o fikirler savunuluyor ve verilen emirlere göre hareket ediliyordu.

12 Eylül sonrasında Türk Solu, Marksistler, Bölücüler ve Ülkücüle yurtdışında soluğu aldıklarında Türkiye üzerine fikirler ve teoriler üretmeye başladılar. Bizim konumuz Ülkücüler.

İlk bölünme M. Serdar Çelebi ile başladı, Ülkücüler bölündüler. Ardından Nizamı Alem Ocakları ve bir daha bölündüler. Son olarak Bahçeli ve Federasyon diktatörlüğüne karşı çıkanlar ve kendiliğinden uzaklaşanlar, makam mevki bulamayanlar derken asıl önemlisi Hapishanelerde çile doldurup cezası olup Yurt dışına çıkanlar. Amip
gibi bölünmeye başladılar. Günümüzde ise İYİ Parti’nin ortaya çıkmasıyla, sosyal olarak yerlerini bulamayan Ülkücü kökenliler İYİ Parti destekçisi olarak tekrar bölündüler.

Bu bölünmeler içinde eğitimli, başarılı olanlar 12 Eylül cuntası yüzünden Yurt dışına çıkmak zorunda kalan Ülkü Ocakları ve MHP yönetiminde görev alanlardır. Onlar M. Serdar Çelebi ile birlikte
ayrılanlardır. Bu ayrılmalardan sonra bitme durumunda olan Ülkücü hareketi harekete geçiren Rahmetli Ozan Arif’tir.

…….

1960’lı yıllarda gelen eğitimini tamamlayamamış ilkokul mezunu veilkokulu dahi bitiremeyenlerden oluşan bir Ülkücülük, içlerinde kendini geliştiren çok az bir zümre var. Geri kalanı futbol takımı tutar gibi Ülkücülüğü taraf olarak bildiler. Bunlar ve bunlardan sonra gelen nesil de aynı şekilde devam ettiler. Bu oluşumlarda özellikle hemşericilik ön plana çıktı.

12 Eylül’de yurt dışına çıkanların çoğu ocaklardan uzaklaştı veya uzaklaştırıldı. Yani dışlandı. Aynı dışlama hala devam etmektedir.

Benim gibi zindandan sonra infazı yanıp veya başka türlü yurt dışına çıkan Ülkücüler samimi olarak Ocaklara gittiler ve eğitim, kültür faaliyetlerinde bulundular. Bulundukları şehirlerde ocaklar kurdular. Bu nesilde maalesef önceden oluşan zihniyet ile dışlandılar. Hemşericilik, makam mevki ve etiket hastalığı ön plana çıkınca bunlar da uzaklaşmak zorunda kaldılar. Köylü kurnazlarının yanında barınamayacaklarını anladılar. Çünkü onlar davayı teşkilatçılığı bildiklerinden kendilerinden fikren üstün olanları asla istemediler.
Hep suçladılar ötekileştirdiler ve her şeyi kendilerinin iyibildiklerini öne çıkarttılar.

Hemşericilik ayağıyla birkaç ay veya devamlı dernek başkanlığı yapanlar sanki uluhiyetliğe sahipmiş gibi hep yandaşları tarafından REİS veya BAŞKAN gibi sıfatlarla hep ön plana çıktılar. Bunların ne
fikri ne teşkilatçılığı ne de teorileri faaliyetleri vardı.

Sadece isimleri vardı ve o isim şöhret onları egolarına yenik düşürdü. Çocukları dahi başka cenahlarda yer buldular. Eşleri dahi MHP’ye oy vermediler AKP’ye oy verdiler. Maalesef şimdi bunların hepsi şimdi
davasına düşman AKP’ye çalışmaktadır.

GELELİM BATI AVRUPA TÜRKÇÜLÜĞÜNE

Türk dünyasının kanayan yaralarına duyarsız, Kırım, Doğu Türkistan, Türkmenler, Kıbrıs, Özbekistan, Balkan Türklüğü gibi konularda Avrupa Ülkücü teşkilatları hep duyarsız kaldılar. Sayın Devlet Bahçeli’nin ve Konfederasyon başkanı Cemal Çetin’in emriyle. Fakat unuttukları bir şey vardı. Ülkücülükten asla nemalanmak istemeyen samimi düşünen Ülkücüler bu konularda duyarlılıklarını göstermeye başladılar. Bunların bir kısmı ocaklardan uzaklaştı veya uzaklaştırıldı.

Yaşadığımızdan örnek vererek, 2005 yılında İsviçre’de çıkan Ermeni Soykırım kanunu Belçika’da çıkacaktı. Başta Atatürkçü Düşünce Derneği, Vatan Partililer ve Sosyalist fikre sahip Türkçüler bu konuda ellerini taşın altına koydular. Tabi bunlar ile birlikte Ülkücü sıfatı taşıyan Türkçüler de vardı. Birlik beraberlik içinde Belçika Türk Platformu oluşturuldu. Türk Federasyon defalarca davet edilmesine rağmen bu platforma katılmadılar. Milli Görüş bile bu platforma katıldı. Sayın Büyükelçi bu platforma sözde destek oldu fakat Diyanet karşısında yer aldı.

Çeşitli programlar, mitingler, girişimler neticesinde BTP Ermeni Soykırım kanunu çıkartılmadı. Bu birlik içinde sağcı solcu denilmeden sağlandı.

Kırım İşgali ve Avrupa Parlamentosunda çeşitli platformlarda gündeme getirildi, programlar protestolar düzenlendi, Doğu Türkistan meselesi de aynı şekilde. Bütün bunlara ev sahipliği yapan ve destek olan Belçika Atatürkçü Düşünce Derneğidir. İçinde her fikirden insan barındıran ve Türklük söz konusu olunca ellerini taşın altına koyan bizim insanımız. Ötekileştirdiğimiz bizim insanımız. 12 Eylül öncesinde düşman olarak gördüğümüz bizim insanımız.

Ülkücülük: Türk İslam felsefesine dayanır.

Türkçülükte ise inançlar kişileri bağlamaktadır. Gaye Türk birliği ve Türk’ün menfaatlerinde birlikteliktir. Bunun içinde Müslüman, İsevi, Musevi, Gök Tanrı ve Ateist inançlara sahip olanlar kan bağında birleşmektedirler.

Ben Batı Avrupa’da yaşayan ve burada kalıcı olacağımızdan dolayı olaya Türkçülük açısından bakmak zorundayım. Macaristan’ı Hristiyan diye yok sayamam, Türk kökenli Musevileri yok sayamam, Milli politikamızda
uluslararası platformlarda bize destek olanları yok sayamam. Büyük Türkistan’daki kandaşlarımı, Balkanlardaki kandaşlarımı inançlarını bilmediklerinden dolayı yok sayamam.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Milliyetçiliği tarifindeki Milliyetçiliği savunuyorsak, Orta Asya’dan günümüze savunulan Türk Milliyetçiliğini savunuyorsak inanç ayrımı yapmak Türkçünün birlik anlayışına ters düşmez mi?

Rahmetli Alparslan Türkeş’in: “CHP Atatürk çizgisinden çıkmasaydı MHP’yi kurmazdık.” Sözünü hatırlarsak şimdi MHP asıl çizgisinden uzaklaşmış ise, CHP Atatürk çizgisine yaklaşmış ise hür irademize göre fikir üretmek ve tavır almak insan olarak en tabi hakkımızdır.

Avrupa Ülkücülüğü köylü mantığıyla dar bir çerçevede varlığını sürdürürken asıl gayesinden uzaklaşmıştır. Türkiye’deki mevcut iktidarın savunucusu haline geldiğinden Ülkücü ruhunu kaybetmiş sadece
sıfatını taşımaktadır.

Ülkücü kökenden gelen hür iradeli idealistler ise, Milli menfaatlerimizin olduğu her yerde birlikten yana gayretlerini gösteremeye devam etmektedirler.

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE VE TÜRK GİBİ YAŞAYANA, TÜRK GİBİ DÜŞÜNENE.