Düşünüyorum ve tedirgin oluyorum.

Sn. Erdoğan daha Başbakan bile olmamışken ona gösterilen hayranlık ve değeri neden kaybettik?

Arap dünyası bizi, hiç sevmemişti. Ama bu sevgisizlikleri dışa pek vurmazlardı. Şimdi açıktan açığa Yunanistan’ın, Kıbrıs Rum Yönetiminin ve Ermenilerin yanında yer almaktalar.

Ne oldu Arap hayranlığı, ÜMMET sevdası?

ABD ve BATI Türkiye’nin ayağa kalkmasını, modern ve çağdaş olmasını asla istememişti ve istemiyorlar. Türkiye’nin kalkınması kendi gelecekleri için endişe ve risktir.

Azerbaycan’da 11.12.2020’de Bakü’deki kardeşlik gösterisi inanın ABD ve BATI’yı, Corono-19 dan bile fazla rahatsız edip korkutmuştur.

Avrupa Birliği (AB) yaptırım kararı aldı.

Dostumuz (!) Trump giderayak yaptırım kararını imzaladı.

Şöyle bir düşünmek gerek ne oluyor, ne hata yaptık, ABD ve BAT’yı neden ürküttük diye?

Yunanistan her saniye bizimle uğraşmakta, bizi tökezletmeye, Ege Denizi’nde yüzdürmemeye çalışmakta. Gündüz karşılarında gece rüyalarında biz varız.

ABD ve Dostumuz (!) Trump’ı ne ayak öğrendik sanırım.

Bunlar böylede, ümmet dediğimiz, din kardeşi (!) bildiğimiz Arap dünyası nasıl? Filistin Filistin diye yanıp tutuştuğumuz, Filistin bile bizi teğet geçmekte.

Arap dünyası, bizi dışladıkları gibi İsrail ile de işbirliği görüşmelerindeler.

Biz hangi yanlışımıza yanalım? Biz hangi Arap seviciliğimiz için dizlerimizi döveli?

İsrail dün gece Demir gurup SİVAS Sporumuza kötü davranmış

Oysa bizim akraba gençlerimiz İsrail’e yakıt taşımaktalar, ticaret yapmaktalar.

Nedir bu baskılar, nedir bu bunaltmalar, nedir bütün bunların nedeni?

Bazı nedenler elbette var. Bugünkü yönetim:

Türkiye ekonomik olarak bir dönüm noktasında, eti ve otu bile ithal eder konumda. Tarımı ve üretimi bitirmiş bir konumunda.

Alınan dış krediler üretim yapacak tüten bacalara değil ölü yatırımlara harcanarak Türkiye aşırı derecede dış borç ve faiz sarmalına sokulmuş vaziyette.

İç siyasette Sn. Erdoğan muhalefet partileri ile gemileri yakmış, köprüleri atmış, dostluk ve işbirliğini bitirmiş, ülkenin can damarı, yüksek çıkarları dışında muhalefetin desteğini bitirmiştir.

Zikzaklı ilişkilerle, diplomasi dili terk edilerek, bir Batı bir doğu siyaseti takip ederek, güven kaybetmiştir.

Deneyimli ve geçmişi olan hariciyecileri görevden uzaklaştırarak dil bilmez, biatçı ve cemaatçileri büyükelçiler atayarak, Türkiye’nin hak ve menfaatlerini anlatmakta zorluk çekmekteyiz. Dış politika hayallerle, varsayımlarla, hislerle ve şahsi dostluklarla yürütülemez gerçeğini bilememişiz.

Bu coğrafyada her şeyimizle güçlü olacağımızı unuttuk; şanlı TSK’yı kumpas, şantaj, kozmik oda gibi eylemlerle yıprattık. Birlik ve beraberliğimizi sarstık, kutuplaşmanın önünü açtık, bizden, sizden diye birlik duygumuzu törpüledik.

En büyük dostumuzun güç ve birlik olduğunu unuttuk. Birlikten kuvvet doğar gerçeğini göremedik. Siyasi partiler demokrasinin olmazsa olmazı ilkesini çiğnedik, hukuku siyasallaştırdık. Öyle ki ANAYSA MAHKEMESİ kararını bile alt mahkemeler tanımaz hale geldi. Adalet Bakanı bile bu durumdan şikâyetçi ve rahatsız.

Böyle bir Türkiye’ye kim neden güvensin, neden yatırım yapsın, neden dış sermaye gelsin?

Baskıların nedeni sanırım anlaşıldı.

Türkiye’nin acil ihtiyacı güç birliği, üretim, tarafsız ve siyasallaşmamış hukuk, demokrasiyi iyi işletmek, şeffaflık, hesap verebilirlik, tutumluluk, aşırı lüks ve israftan kaçınmak, kardeşlik ve sevgi.