Trump'ın seçilmesi,Brexit,ve ırkçı partilerin yükselmesi  Batı toplumlarında derin kaygılara neden oldu. Kapitalizm ve Neoliberal düzenin sonuna gelindiğine dair binlerce makale kaleme alındı. Bunların bazıları Türkçeye de çevrildi.

Batı bütün entelektüel gücünü harekete geçirerek krizin nedenlerini çözmeye çalışıyor.

1989'da Sovyetler yıkılınca Fukuyama -tarihin sonunun- geldiğini iddia etmiş,kapitalizmin insanlığın son ve nihai aşaması olduğunu  belirtmişti. Teorinin üzerinden daha 40 yıl bile geçmeden çöktü. Büyük kitleler Kapitalizmin yıkıcı etkilerine karşı ayağa kalktılar,ancak bu kalkışma ve protesto ırkçı/baskıcı  populist sağın yükselişiyle sonuçlandı.

Bir çok yazar bu çöküşü, Neoliberalizme hayat veren aydınlanma hümanizminin  insanın ihtiyaçlarına ve çağın sorunlarına cevap verememesine bağlıyor. İnsanın sadece çıkarları için hareket ettiğini savunan Aydınlanmanın insan normu olarak öne çıkan, Homo Economicus'un insanı anlayamadığını ileri süren Pankaj Mishra,insanın nihai amacını mutluluğa kavuşmak ve acıdan kaçmak olarak tanımlayan aydınlanma felsefesinin,insanı basitleştirdiğini ve onun ruhsal yönünü hafife aldığını  söylüyor:"Bu basit görüş, insan hayatında her zaman var olan bir çok etkeni hep görmezden geldi.Mesela şeref,itibar,statü kaybı korkusunu,değişime karşı güvensizliği,istikrar ve alışılmışa gelmişin cazibesini.Maddi ilerleme fikrine kapılan hiper-rasyonalistler insanın bu cephesini hep inkar ettiler..."

Mishra'nın endişelerini,aydınlanmanın insanı  et kemik yığınından ibaret gören ve tüm dürtülerini çıkar ilişkilerine bağlayan tanımlamasını Musil gibi isimler de çok daha önce terennüm etmişlerdi. Musil'in," Sorun fazla aklımız olması yeterince ruhumuz olmaması değil,ruhani konularda yeterince aklımızın olmaması" şeklindeki tespiti bu gerçeği ifade ediyor.

Batı, bu krizden sonra insanı ve onun manevi tarafını keşfeder mi, göreceğiz. Ama bu yönde ciddi arayışların olduğuna,insan ruhunun yeniden masaya yatırıldığına şüphe yok.Mishra'nın,"şu an dünyanın her tarafındaki insanlar faydacılık ve kar peşindeki rasyonel kaygıların insanları yerinden ettiğine,küçük düşürdüğüne ve gereksiz hale getirdiğine şahit oluyor," tespiti bu gerçeğe işaret   ediyor.

Trump'ın seçilmesini, insanın sadece bireysel çıkar mantığı ile hareket etmediğini gösterdiğini belirten Mishra, tam aksine durmaksızın yalan söyleyen,vergi kaçıran,kadınları aşağılayan birine oy verilmesi, insanın çıkarlarını zedeleyebilecek tercihlerde de  bulunabileceğini  kanıtladığını söyler:"18.Yüzyılın sonlarından beri,rasyonel olarak kendi çıkarını gözeten bireylerin,her vatandaşa-etnisite,din,ırk ve cinsiyete bakmaksızın-haysiyet ve eşit hak getirecek ortak yasalarını tanımlayan liberal bir siyasal topluluk kurabileceği umuduyla, din ve gelenek sürekli bir tarafa atıldı.Seküler modernliğin bugüne kadar dinsel fundamentalistler tarafından tehdit edilen bu temel öncülü,bugün ABD ve Avrupa'da seçilmiş demagoglar tarafından tehlikeye atılıyor...

Mishra'nın bu tespitlerine karşılık,İvan Krastev   demogog  ve popülist siyasetçilerin yükselişini   şu sebeplere bağlar:"Popülist partilerin cazibesi muğlak olmayan bir zafer  vaat etmeleridir.Liberallerin pek sevdiği güçler ayrılığını,iktidardakilerin hesap vermesini sağlayacak bir düzen olarak değil, seçkinlerin seçim vaatlerini yerine getirmekten kaçınmak için uydurdukları bir bahane olarak görenlere hitap ederler. Dolayısıyla iktidardaki popülistleri tanımlayan şey,mütemadiyen güçler ayrılığı ilkesini yıkmaya çalışarak,mahkemeler, bankalar,basın organları ve sivil toplum kuruluşları gibi bağımsız  kurumları kendi boyundurukları altına almaya çalışmalarıdır.Ancak populist partiler  sadece acımasız galipler değil,aynı zamanda edepsiz mağluplardır da.Çoğunluğu temsil ettiklerine  dair inançları,seçim mağlubiyetini kabul etmelerini zorlaştırır.Bunun sonucunda seçimler gitgide daha tartışılır hale  geliyor ve "sadece bizim kazandığımız seçimler adildir" zihniyeti yükseliyor. Krastev'in tespitleri ne kadar tanıdık değil mi?

Mishra bu sarmaldan  kurtuluşun  mümkün olduğunu  belirterek şunları söyler:" Nirengi noktalarımızın çoğu yıkıldı ve bırakın bir yol haritası çizmeyi,ne tarafa gittiğimizi bile zor görüyoruz.Ancak en basit ihtiyaçlarımıza bile ulaşabilmek için,insan ruhunu daha iyi anlamaya ihtiyacımız var.Bunu başaramazsak,hızla akan bir nehrin ortasında,akıntı tarafından geriye,uçuruma doğru sürüklenirken bile,gözlerini inatla nehrin kıyısında görünen çer çöpe dikip kalmış,gözlemcilere benzeyeceğiz."

Kaynak:Büyük Gerileme,Hazırlayan.Heinrich Geiselberger,Metis yayınları..Batı'daki bunalımın sebeplerine ve popülist partilerin yükselişine ilgi duyanlara hararetle tavsiye ederim.