Seçim süreci Türk demokrasisinin ciddi bir tehdit altında olduğunu gösteriyor.İktidar kaybedeceği yerlerde rakiplerini tehdit ederek, görevden alacağını söyleyerek seçimi almaya çalışıyor.

Önce Elazığ'da sn Akşener tehdit edildi, Akşener geri adım atmayınca bu defa Mansur Yavaş tehdit edilmeye başladı. En son sn.Cumhurbaşkanı'nın seçimi alsa bile görevden alınabileceğini ima eden sözleri tam bir talihsizlikti.

Demokrasinin olmazsa olmazlarından biri şeffaf, denetlenebilir, serbest seçimlerdir. Bunun için de basının özgür, yargının tarafsız, rekabetin yasal sınırlar içerisinde olması gerekir. Bugün bunların hiç biri yok. Ne demek  Mansur Yavaş seçime girse bile  bunun bedelini kendisi ödeyecek? Burası Kuzey Kore mi, ülkücüleri höt diyince meydanı bırakıp kaçacak insanlar mı sanıyorsunuz?

Bu tehdit siyaseti demokrasinin giderek yok edildiğinin karinesidir. CB sistemine geçildiğinden beri ölçüsüzlük, kuralsızlık iktidarın ölçüsü haline geldi. Farklı partilerden aday olmak, seçim kazanacak potansiyele sahip olmak bir suç gibi telakki edilmeye başlandı. Otoriter yönelişler aleniyet kazandı. Dünyada parçalanan ülkelerin çoğu  bu yoldan giderek milli bütünlüklerini kaybetmişlerdir. Çünkü otoriter yönetimler önce halkı devletten koparmış, ardından zayıflayan, halkın sahipliliğini kaybeden devletler bölünmüşlerdir.

Bu bakımdan Mansur Yavaş'a yönelik tehdit aynı zamanda demokrasiye ve Türk milliyetçilerine yönelik bir tehdittir. Demokrasiye yöneliktir; çünkü demokrasilerde tehditle, şantajla seçim yapılmaz. Ülkücülere yöneliktir, çünkü AKP bir ülkücünün Ankara'yı yönetmesini çok görmektedir. Anketler sadece İYİ parti ve CHP listesinden seçime giren ülkücülerin şansının bulunduğunu diğer partilerden gösterilen adayların hiç bir şansının bulunmadığını göstermektedir.

Bir partinin tehdit ve baskıya yönelmesi, vatandaşa söyleyecek sözünün kalmadığı anlamına gelir. Türkiye her açıdan duvara toslamıştır. Borç ve özelleştirme ile gelen paralar çar-çur edilmiş, bu iktidarla çözülebilecek noktayı aşmıştır. Batı dünyası Türkiye'deki yönetimi demokrasi dışı bir yönetim olarak görmekte, yabancı sermaye bu imaj yüzünden yatırım yapmaktan kaçınmaktadır. Bu iktidarın devamı halinde krizin Venezuella'yı aratacak noktalara geleceği ekonomik çevrelerde konuşulmaktadır. Beka edebiyatı   vatandaşa ekonomik krizi unutturarak seçimi  kotarmaya çalışmak için uydurulmuş bir seçim aracıdır. İktidar ve ortaklarının gerçekte böyle bir hassasiyetlerinin bulunduğunu söylemek de zordur. Çünkü kamuoyu araştırmalarının tamamında  Güneydoğu'da HDP açık ara öndedir. Mesela Diyarbakır'da Hakkari'de oy oranı yüzde 70'in üzerinde görülmektedir. Seçim sürecine girildiğinden beri beka edebiyatı yapanlar sadece Ankara,İstanbul gibi büyük illerin sonuçları ile ilgilenmektedirler. Beka hassasiyeti gösterilmesi gereken yer Güneydoğu'dur. Mansur Yavaş'ı tehdit edenler daha bugüne kadar Diyarbakır'da, Şırnak'ta, Batman'da, Van'da seçimi kazanacak olan HDP'li adaylar için tek bir laf etmedi. HDP'nin adaylarına gösterilen hoşgörü Mansur Yavaş'a gösterilmedi.

Türkiye bu tehdit siyasetine gereken cevabı vermelidir. Mesele Mansur Yavaş meselesi değildir, Demokrasiden vazgeçip vazgeçmeyeceğimiz  meselesidir. Ayrıca Yavaş'a yönelik her tehdit Türk milliyetçiliğine yönelik bir tehdittir. Bu yanlış, hukuk ve demokrasi ile bağdaşmayan siyaset tarzına Türk milliyetçilerinin bir cevabı olmalıdır.