Son haftalarda yapılan hiç bir ankette AKP'nin oyu yüzde kırkları bulmuyor. Metal yorgunluğu diye ifade edilen aslında bu trajik oy düşüşünden başka bir şey değil.

CB Erdoğan tedbir olsun diye önce bazı il başkanlarını görevden aldı.

Şimdi Belediye başkanları tek tek istifa ettiriliyor.

Önce Düzce ve İstanbul belediye başkanları istifa etti. Şu sıralar Ankara,Balıkesir,Bursa gibi illerin Belediye Başkanlarının da sırada olduğu konuşuluyor.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Bir şeyin söylentisi varsa kendisi de vardır. Önümüzdeki günlerde bu söylentilerin ne kadarının gerçek ne kadarının vehim veya temenni olduğunu göreceğiz.

Demokrasilerin herkesçe paylaşılan kuralları vardır. Bunlar eşit rekabet, kuralları belli bir seçim ve adil bir sayım biçimidir. Seçilenlerin -suç işleyenler hariç- yine seçim yoluyla gitmesi de başka bir kuraldır.

Olaya bu ölçüler içinde bakıldığında istifa baskısının hukuka ve demokrasiye uygun olmadığını söylemek mümkündür. Böyle bir uygulama Cumhurbaşkanı seçimlerinden başka diğer bütün seçimleri anlamsız hale getirir. Vatandaşın seçimle getirdiğini,CB'nı istifa baskısı ile götürecekse seçim yapmaya ne gerek var?

Kim istifa eder,kim etmez gibi -lüzumsuz- tahmin oyunlarına gerek yok. İstifa talimatı alanın istifa etmemek diye bir tercih şansının olduğunu sanmıyorum. Çünkü bir çok Belediye başkanı usulsüz işlere karıştı. Yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmış durumda. Hiç biri yaptıklarından emin olmadığı için bırak denildiği zaman görevini bırakacaktır.

Bir parti böyle aklanmaz. Aklanmanın yolu bellidir,parti ayırımı olmadan bütün belediyelerin iş ve icraatları ciddi bir şekilde denetlenmeli,son sözü yargı söylemelidir. Belediye başkanlarını değiştirmekle bir parti değişmiş olmaz. AKP'nin ciddi bir zihniyet değişimine ihtiyacı var.Kamplaştıran,ötekileştiren bir dil ile yeni bir toplumsal mutabakat zemini inşa edilemez. Rehin alınan,boynuna siyasetin zincirleri vurulan bir yargı ile toplumun adalet ihtiyacı karşılanamaz. Dahası demokrasinin en önemli rükünlerinden olan -eşit rekabet- zemini oluşturulmadan gerçek bir demokrasiden söz edilemez. Bir ülkede yeni kurulacak bir partinin önünü tıkamak için her türlü hukuk ve ahlak dışı yola baş vuruluyorsa orada ancak bir demokrasi oyunundan söz edilebilir. Sözün özü,belediye başkanlarından memnun değilseniz aday göstermezsiniz olur biter. Yolsuzluk yapmışlarsa da yargıya havale edersiniz gereğini yapar. Ama bu yöntem demokratik değil.

MTV

Ekonomi bakanı MTV'nin yüzde 40 oranında artırılacağını söyleyince kıyamet koptu. Vatandaş bu kadar da olmaz diye homurdanmaya başladı. Aslında burası Türkiye olmaz diye bir şey yok. Vatandaşın hazım mekanizmaları bu kadar geniş olursa, yüzde yüz kırk bile olur. Bir de işe savunma harcamaları kılıfını giydirmediler mi? O zaman yüzde bin zam bile ekmek tatlısı gibi gelir. Çünkü kimsenin aklına bedelli askerlik için topladığınız parayı nereye harcadınız diye sormak gelmez.

Dünyanın hiç bir yerinde zamlar böyle davul zurna ile ilan edilmez. Ekonomi bakanı böyle gayet mutlu, mesrur açıklamada bulununca doğrusu şüphelendim. Ölümü gösterip kansere razı edecekler dedim. Vatandaş ölümü görünce üstüne bir de "yaşasın kanser" diye bağıracaktı. Dediğim gibi de oldu,rol paylaşımı gereği kötü polis yüzde kırk dedi,iyi polis bu çok dedi. Muhtemelen yüzde 20-30 arası bir rakamda çok önceden karar kılmışlardı zaten. Yeni rakam açıklanınca vatandaş yüzde kırkın altını iskonto gibi görecek. Mesela, MTV zammı yüzde otuz olursa, yüzde otuz zam geldi demeyecek yüzde on indi diyecek. Yani sizin anlayacağınız ikili bir çalımla vatandaşa zammı indirim gibi alkışlatacaklar.

Ehh atalarımız ne demiş, eğilene semer vuran çok olur.