Evimde, lise 2. sınfta okuyan bir eşek sıpası var. Durur durur, bir laf söyler; adamı, duvara çarpar.

Perşembe akşamı Ankara’ya gitmek için hazırlanırken, “Nereye gidiyorsun? Çağrıldın mı?“ dedi. Öylece kalakaldım. Toparlanıp, “Gitmek için çağrılmam gerekmiyor. Ayrıca bir ahdim var. Onun için gidiyorum.” dedim.

Evet, bir ahdim vardı. 24 Mayıs 2016’da Sâre Davutoğlu’na hitâben şöyle yazmıştım:

“Gidişiniz, gönlümüzü kırdı. Güle güle Doktor Sâre Hanım! Sizi unutmayacağız. ‘Çankaya’dan bir doktor hanımefendi geçti.’ diyeceğiz.

Hayat bu, belli olmaz. Belki birgün sizi yine, ‘Hoş geldiniz hanımefendi.’ diye istikbâl ederiz.”

Tevâfuka bakın ki “gelecek” anlamına gelen istikbâl kelimesini kullanmışım. O târihten beri, “Hoşgeldiniz Sâre Hanım” demek için bekledim ve 14 Aralık günü yanına gidip, “Hoşgeldiniz” dedim.

........

Açıkçası, sabırla beklediğim, “dostluğumuz belli olsun” diye kalemimle ve yüreğimle cesurca destek verdiğim bir hareket, ete kemiğe bürünmeye başladığında çağrılmayı bekledim. Can bu, çekiyor işte! Bir makam beklediğimden, muhakkak “evet” diyeceğimden değil, dostluğumuz belli olsun diye bekledim. Fakat değil çağrılmak, “Kurucular arasına girmek öyle kolay değil” şeklinde özetlenecek bir etten duvarla karşılaştım.

Kırıldım. Herhangi biri olmadığımı düşünüyordum zîrâ. Yanılmışım.  

Fakat biraz düşününce hak verdim. Kim bilir ne ağır âbiler, akademisyenler, politikacılar tâlipti? Onların arasına girmeye kalkmam, Harnâme’deki eşeğin gözüyle hayâta bakmam demekti.

“Bunların başlarına tâc neden

Bize bu fakr u ihtiyâc neden”

demenin âlemi yoktu. Eşeklikten vazgeçip geri durdum.

Fakat Ahmet Davutoğlu linç edilirken tek kelime yazmayan gazeteci ve yazarlardan herhangi birini listede görürsem, “ben eşeğim” diye yazmaya da yemin ettim.

Gelecek Partisi kurucularının isimleri haberlere düşünce bir isim dikkatimi çekti. Bilkent Otel’de karşılaşınca, “Sizin hiç destek yazınızı hatırlamıyorum.” dedim. “Yazdım, yayınlamadılar.” dedi. Yazmış, yayınlamamışlar. Ne yapsın garibim? İktidarı göklere çıkaran, eleştirmeyen yazılara devam etmiş. Helâl olsun!

Evet, şimdi yeminimi yerine getiriyorum.

Ben eşeğim!

Bu da siyâsete vedâ yazımdır!

Bundan böyle siyâset yazmak yok!