Mafya, “Yasa dışı işlerle uğraşan, zor kullanarak birtakım gizli çıkarlar sağlayan, çoğunlukla gizli ve hiyerarşik bir teşkilatlanmaya dayalı örgüt ya da bu örgütün mensubu kişiler” anlamına gelen bir kavramdır.

Mafya olarak adlandırılan suç örgütlerinin işlediği suçlar arasında, “Uyuşturucu Kumar, insan ticareti, finans, inşaat, kadın ticareti, fuhuş, kaçakçılık, tefecilik, karaborsacılık, gasp ve adam kaçırma, adam öldürme, fidyecilik, çek ve senet tahsilatı vb.” gibi yüzlerce yasal ve yasa dışı sektörde faaliyet gösterebilir.

Dünya'daki en meşhur mafyalarının, “Amerikan, Arnavut, Bulgar Çeçen, Hırvat, Kore, Japon Yakuza, Meksika, Kolombiya, Nijerya, Rumen, Azerbaycan, Rus, Sırp, Yunan, İtalyan, Sicilya ve Türk mafyası” olduğu bilinmektedir.

Evet, dünyaca ünlü mafya yapılanmaları içinde “Türk mafyasının” önemli bir yeri olduğunu herkes bilir. Bugünlerde de Türk mafyasının önemli isimlerinden birisi olan Sedat Peker hesaplaşma videolarıyla ülkemizin gündemini meşgul etmektedir.

Kendimi bildim bileli ülkemizde Türk mafyasının oldukça itibarlı olduğunu gördüm. Mafya babası olarak adlandırılan kişiler ülkeyi yöneten siyasetçiler ve bürokratlarla iç içe olduğu gibi büyük iş adamlarıyla da oldukça yakın durduğunu da gözlemledim. Mafyanın ilgi alanları ile siyasetçinin, iş adamının ilgi alanları örtüştüğü için mi böyledir yoksa siyasetçi ve iş adamları da birer mafya elemanı mıdır bilmem. Ama bildiğim bir şey varsa o da bir ülkede hukuk ve adalet oturmamışsa orada mafya her zaman siyasetçiler ve iş adamlarıyla iç içe yaşamış, söz ve itibar sahibi olmuştur.

Bu itibarla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana yerine oturmayan iki şeyi say derseniz “Hukuk ve adalet” derim.

Hukuk ve adalet olmayınca da hukuk ve adalet arayanlar çözümü mafyada aramıştır. Ortadaki problemlerin çözümü mafyaya bırakılınca ister istemez bizde her dönem mafyanın işlediği suçlarla ve mafya babalarıyla iç içe yaşadık.

İstisnaları saymazsak her iktidar döneminin mafyasının faklı olduğunu gördüm. Daha doğrusu her iktidarın kendi zenginleri gibi mafyasını da oluşturduğunu müşahede ettim.

Türkiye merkezli kökenli suç örgütleri, sadece ülkemizde değil, Balkanlar, Türk Cumhuriyetleri, Batı Avrupa ve Orta Doğu'da da söz sahibidir.

Türkiye merkezli organize suç örgütleri (Türk mafyası), uluslararası düzeyde özellikle eroin ve kokain olmak üzere uyuşturucu kaçakçılığı gibi çok çeşitli suç faaliyetlerine katıldıkları gibi yasadışı kumar, silah ticareti, insan kaçakçılığı, fuhuş veya haraç gibi suç faaliyetlerinde de bulunmaktadırlar.

1970'lerde silah ticareti, 1980'lerden günümüze kadar uyuşturucu ticaretinde öne çıkar Türk mafyası son dönemlerde yolsuzluk, rüşvet, mala çökme ve insan kaçakçılığı gibi alanlarda da göze çarpmaktadır.

Türk mafyasının yapısını incelediğimizde bölgesel mafyaların oluştuğunu görüyoruz. Bu hususta en meşhur mafyalar Laz ve Kürtler arasından çıkmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar gelen mafya babalarının memleketlerine baktığımızda genellikle Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu’dan çıktığını görüyoruz.

Ülkemizde bilinen meşhur mafya babaları da şunlardır: (Bu mafya babaları ile ilgili ayrıntıları ayrı bir makalede anlatacağım.)

“Dündar Kılıç, İdris Özbir, İsmail Hacısüleymanoğlu, Hasan Heybetli, Osman Cevahiroğlu, Kurban Yazoğlu, Örfi Çetinkaya, Sami Hoştan, Abdullah Uçmak, Fevzi Öz, Hüseyin Baybaşin, Sedat Peker, Alaattin Çakıcı, Kürşat Yılmaz, Hadi Özcan, Nuri Ergin, Hüseyin Saral ve diğerleri.”

Mafyanın tek amacı varlığını sürdürmektir. Bunun için her ne kadar bölgesel mafyalar olsa da kullandıkları elemanlar arasında yabancıların varlığına da şahit oluyoruz.

Son otuz kırk yıl içinde ise mafyanın Solcular ve Ülkücüler içinde de hayat bulmuş olmasıdır. Mafya babaları arasında meşhur solcuları ve kendisini ülkücü olarak tanıtan bazı kişiler ön planda gördük.

Hukuk ve adaletin oturmadığı ülkelerde kendine yer bulan mafyanın ülkenin siyasetçi ve bürokratlarıyla iç içe olduğu gibi ülkenin bazı kurumlarının da (Emniyet, MİT, TSK vb.) zaman zaman mafya ile içli dışlı oldukları kamuoyuna yansımıştır. Bu anlamda geçtiğimiz yıllarda Susurluk olarak bilinen olay çarpıcı bir örnek oluşturmuştur. Susurluk’ta gündeme gelen Mehmet Ağar gibi bazı siyasi figürlerin bugün bile mafya, siyaset ilişkisi içinde hayatiyetlerini sürdürdüklerini görüyoruz.

Son günlerde Sedat Peker üzerinden mafya yeniden ülkemizin gündemine oturdu.

Sedat Peker’in peş peşe yayınladığı üç kaset (12 kaset yayınlayacakmış), mafya siyaset, iş adamı ilişkilerinin hala çok kirli bir atmosferde devam ettiğini ortaya koymaktadır.

Sedat Peker’in mafyacılıkla suçladığı kişilerin başında meşhur emniyetçilerden Mehmet Ağar gelmektedir. Mehmet Ağar ülke gündemine girdiği günden beri önemini hiçbir zaman kaybetmemiş ve her devrin adamı olarak varlığını sürdürmüştür. Sedat Peker’in açıklamalarına bakarsak Ağar’ın bugün ülkenin en büyük mafya babası olduğunu görüyoruz.

Peker’in söyledikleri doğru ise, Mehmet Ağar, oğlu Tolga Ağar, Mansimov, Pelikancılar, Berat Albayrak ve Serhat Albayrak gibi kişiler günümüzün en büyük mafya babası olarak görülmektedir.

Peker, Marina, Socar, Dubai üçgeninde milyar dolarların paylaşıldığını açık biçimde ortaya koyuyor.

Sedat Peker açıklamalarında Mehmet Ağar’ın kendisine yönelik operasyonda taşeronluğu Berat ve Serhat Albayrak adına yaptığını açık biçimde söylüyor.

İddialar yenilir yutulur cinsten değil. Berat Albayrak Sayın Erdoğan’ın damadı, abisi Serhat Albayrak ise adına Turkuaz medya denilen grubun başındaki kişi. Peker, Berat ve Serhat Albayrak himayesinde oluşturulan Pelikan isimli grubun da bu operasyonların medya ayağını yönettiğini iddia ediyor.

İddialar doğru ise ülkemizin çok ciddi bir mafya, siyasetçi, iş adamı üçgeninde kalmaya mahkum edildiğini görüyoruz.

Sedat Peker’in açıklamalarında Mehmet Ağar ve Tolga Ağar’ın karıştığı cinayetlerden bahsediyor. Bunların araştırılması ve doğru olup olmadığı inşallah cesur savcılar tarafından incelenerek kamuoyu aydınlanır.

Ağar’ın Azeri işadamı Mansimov’un Bodrum’daki Marinasına çöktüğünü söylüyor ve emekli bir emniyet müdürünün bu parayı nereden bulduğunu kamuoyunun dikkatine sunuyor.

Mehmet Ağar iddia edildiği gibi güçlü bir isim mi? Bana göre Sedat Peker’in açıklamaları buzdağının sadece görünen yüzü. Eğer gerçekten cesur savcılar ciddi araştırmalar yapsa Mehmet Ağar’ın Sedat Peker’in anlattığından daha karanlık bir kişi olduğu ortaya çıkar.

Peker açıklamalarında bazı medya kuruluşlarının yazı işleriyle kanka olduğunu açıklaması ise mafya, siyasetçi, iş adamı üçgenine dördüncü bir ayak olarak medyayı da katmamız gerektiğini aklımıza getiriyor.

Sedat Peker'in kankam dediği gazeteler arasında İslamcı olarak bilinen Akit ve Doğu Perinçek’in Ulusal kanalı da bulunuyor.

Sedat Peker geçtiğimiz yıllarda mevcut iktidarı alabildiğine savunmuş ve hatta karşı çıkanları kan seylaplarında boğacağını yüksek sesle söylemişti.

Acaba ne oldu da iktidar ile arası açıldı?

İktidar mafya tercihini mi değiştirdi?

Malum yine meşhur Ülkücü mafya babalarında Alaattin Çakıcı cezaevinde iken siyasilerin desteğiyle tahliye edilmişti.

Acaba Peker, kimin tavuğuna kış dedi?

Peki, iktidar Peker'i niye harcadı?

Yoksa "İki mafya babası bize fazla. Birini tasfiye edelim." deyip Peker'in üzerini mi çizdiler?

Peker’in açıklamalarına bakılırsa öfkesi çok fazla. Özellikle evine yönelik yapılan baskın onu çok kızdırmışa benziyor ve intikam alacağını söylüyor.

Peker, kendisine yönelik operasyonun mafya soruşturmaları sürdüren Organize şube tarafından değil, özellikle Emniyet İstihbarat şubesinin yaptığını ve sistemli biçimde bir algı operasyonu yaptıklarını iddia ediyor. Bu doğru mu? Doğru ise neden istihbarat şube böyle bir operasyona kalkıştı? Bu emri kim verdi? Operasyonda İç işleri Bakanının dahli var mı? Dikkat edilirse Sedat Peker İstanbul Emniyetini suçlarken İç işleri bakanına ilişmiyor. Bunda Sedat Peker’in yurt dışına İçişleri bakanını himayesinde çıktığı iddialarının payı var mı?

Yukarıdan beri aktarılanlara toplu olarak baktığımda ülkemizin adeta, “Mafya, bürokrasi, siyaset ve medya üçgenindeki organize suç çetelerine” teslim edildiğini görüyoruz.

Her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış bu ülkemizin ve tarihi boyunca vatanı için şehit vermekten asla çekinmeyen milletimizin bunu hak etmediğini düşünüyorum.