Bu yazı öteki Beşiktaş için.

Gençler pek hatırlayamayabilir, Beşiktaş'ın Ülkücü hareketin tarihinde-sembolik - bir yeri var. Bir dönem kaderimiz Beşiktaş'ın kaderi ile örtüşüyordu.

12 Eylül dönemiydi, darbeciler için vatanı seven ile sövenin farkının olmadığı bir dönemdi. Gözaltılar, işkenceler, zulümler, baskılar sıradan olaylardı.

Hapishaneler bayrak inmesin ezan susmasın diyenlerle doldurulmuştu.

Evren ve avenesine göre, vatanın burçlarına orak çekiç asmakla ay yıldızlı bayrağımızı asmak arasında fark yoktu. Tabii haksızlık etmeyeyim, TSK'da buna üzülen subaylar da vardı. Ama güçleri darbe iradesini aşacak durumda değildi.

Ülkücüler mahpushanelerde ölüm kalım mücadelesi verirken, o sıralar ligde de Beşiktaş ölüm kalım mücadelesi veriyor, düşme hattından kurtulmaya çalışıyordu. Üst sıralarda görmeye alışık olduğumuz bir takım, alt sıralarda ecel terleri döküyordu.

Yasakların, baskıların sınır tanımadığı o dönemde rahmetli Galip Erdem "Beşiktaş Nasıl Kurtulur" başlıklı bir yazı yazdı. Beşiktaş ülkücülerdi, dün vatansever diye sırtları sıvazlanırken bugün sehpalara gönderilen, işkencehanelerde onurları ile oynananlardı. Galip Erdem, yasakları bu yazı ile aşmış, o dönem yeis içinde olan insanları içlerine su serpmiş, bir nebze olsun rahatlatmıştı. O yazıyı yutar gibi okumuştuk. Rahmet ve minnetle anıyorum.

Şimdi gelelim bugünün Beşiktaş'ına... Sezon başlarken en dar bütçe ile yola çıkan, en dar kadroyu kuran, transfer yapabilmek için taraftarından yardım toplayan bir takımdı Beşiktaş. Sakatlıklar karşısında alternatif kadro çıkarabilecek imkânı bile yoktu. Kâğıt üstünde Fenerbahçe ile Galatasaray'ın yanında esamesi bile okunmuyordu. Kimse o kadrodan şampiyonluk beklemiyordu çünkü.

Ama o Beşiktaş şampiyon oldu.

Niye olduğunu takımın teknik direktörü Sergen Yalçın açıkladı “Birbirimize inandık, bütünleştik, umutsuzluğa düşmedik” dedi. Yani şampiyonluğun sadece imkan işi olmadığını biraz da iman işi olduğunu söyledi. Nitekim Fatih Karagümrük'e yenilmelerine rağmen "rakiplerimize arefeyi gösterdik ama bayramı göstermeyeceğiz" diyerek bu umutlarını hiç kaybetmediklerini gösterdiler.

Beşiktaş'ın ötekiler kadar medyası, destekçisi, pohpohçusu yoktu ama o Beşiktaş işte böyle inanarak, tek yürek olarak, iyi yönetilerek şampiyon oldu.

Öteki Beşiktaş, Sergen Yalçın'ın Beşiktaş'ından ders almalı.

Öteki Beşiktaş, yani muhalefet.

Unutmayalım ki Çarşı da muhalefet.

Demek ki başarılı olmak için illa medyanın sizinle olması gerekmiyor. Para-pul her şeyi halletmiyor. İşin asıl cephesi, inanmak ve inandırmak. Siz başarıya inanırsanız toplumu da inandırabilirsiniz. Çünkü ancak inanan inandırır. Hükümet gıda dağıtabilir, yalan makinesi medyası ile toplumu bir süre iğfal edebilir, baskı mekanizmalarını kullanabilir, insanları satın alabilir, beşinci kolları ile içinizi karıştırabilir ama inanır gereğini yaparsanız sonunda kazanan siz olursunuz. Ne diyor, yüce Rabbimiz Ali İmran suresi 139. ayette; "Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanıyorsanız, mutlaka siz üstün geleceksiniz."

Beşiktaş inandı kazandı, öteki Beşiktaş da zafere inanmalıdır. Çünkü inanmak, kazanmak demektir.