Çoğu alanda olduğu gibi, sağlık alanında da önemli bir değişimin yaşaması gereken, doğrulama, entegrasyon gibi bazı adımlar mevcuttur. Bahçeşehir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Beyin ve Omurga Cerrahisi ekibi olarak, kendi kliniğimizde uygulamaya başladığımız İyileşeceğim adlı teletıp uygulaması ile ülkemizdeki öncüleri arasında yer aldığımız teletıp, tam bu süreci yaşarken, halen devam etmekte olan pandemi ile bir anda tüm sağlık kuruluşları ve hekimler bu yeniliği kabullenmek ve alışmak zorunda kaldı.

Bu yazımızda, Beyin ve Omurga Cerrahisi kliniğimizin hastaları ile edindiğimiz tecrübeleri sizlerle paylaşmak ve teletıp uygulamalarının ülkemiz ve dünyadaki geleceğini tartışmak istiyoruz.

HHS verilerine göre Şubat 2020 tarihinde ABD’de teletıp görüşmelerinin birinci basamak sağlık hizmeti ziyaretlerinin içindeki payı %1’den daha az iken, Nisan 2020’de %43,5 oranına yükselmiş durumda. Bu olağanüstü yaygınlaşma ve kabullenme oranı, sağlık sistemlerinin çalışma, bakım sağlama ve yönetme şeklini tümüyle değiştirme potansiyelini açıkça ortaya koymaktadır.

Pandemi öncesinde gündemde yoğun bir şekilde yer alan Yapay Zekâ konusunda pek çok defa şu cümleyi kurduk; hekimler Yapay Zekâ yüzünden işsiz kalmayacak, ancak Yapay Zekâyı kullanmayı öğrenmeyen ve bu değişime adapte olmayan hekimler büyük ihtimalle bu önermenin istisnası olacak. Bugün aynı cümleyi teletıp için de kurabiliyoruz ve bu dönüşümün Yapay Zekâ ile eş zamanlı hatta çok daha hızlı olacağını söyleyebiliriz.

Elbette bu değişim, tüm paydaşlar açısından bir adaptasyon ve öğrenme süreci gerektirecektir. Örneğin bilgisayar kullanmaya pek alışık olmayan hekimlerin, cep telefonları ya da bilgisayarlar aracılığıyla hastaları ile nasıl iletişim kuracaklarını, en iyi görüntü ve ses için kamera ve mikrofonu nasıl kullanmaları gerektiğini, görüşmeyi klinikten farklı olarak nasıl yönlendirmesi ve hastanın beklentilerini nasıl yönetmesi gerektiğini öğrenmesi gerekecektir.

Fiziki muayene önemli mi? sanal muayene olur mu?

Hastalar açısından baktığımızda, aşılması gereken ilk önyargının, hekimin kendisine dokunmadan doğru ve yeterli bir teşhis koyamayacağı düşüncesidir. Peki bu düşünce neden doğru değil?

Her şeyden önce, hekimlerin tanı koyması için fiziki muayenenin önemi çoğu zaman düşünülenden çok daha düşüktür. Tanı koyma sürecinin en önemli bileşeni fiziki muayene değil, hastanın hika- yesidir. Şikayetinin ne olduğu, ne zamandan beri devam ettiği, ne yaptığında şikayetinin hafiflediği, ne yaptığında arttığı gibi bilgiler tanı koyma sürecinin en önemli bölümünü oluşturur.

Hastayı evi, işyeri gibi kendi ortamında görmek, şikayetine etki edebilecek ve hastanın klinikte çoğu zaman bizimle paylaşmadığı çevresel bazı faktörleri de görebilmemize imkan sağlamaktadır. Hikayenin ve çevresel faktörlerin yanı sıra, günümüzdeki hemen hemen tüm akıllı telefon ve bilgisayarlar, hastayı gözlemle- yebilmemiz için fazlasıyla yeterli birer kameraya sahiptir.

Peki ya fiziki muayene? Belirttiğimiz gibi, teşhis koyma sürecinin en önemli bölümü, hastanın anlatacağı hikayedir. Fiziki muayene dört temel bileşenden oluşur.

Bunlar: inspeksiyon (gözlem), palpasyon (elle, hissederek yapılan muayene), perküsyon (parmaklarla vurarak) ve oskültasyon (steteskop) ile yapılan değerlendirmelerdir.

Bu dörtlü arasında en büyük öneme sahip olan inspeksiyon, yani gözlem, teletıp ile kolaylıkla gerçekleştirilebilmektedir. Hastanın genel görünümü, terleyip terlemediği, solunumu ve gözleme dayalı fiziksel parametre, hatta hasta yönlendirilerek belli ölçüde palpasyon ve perküsyon da uygulanabilmektedir.

Gerçekte, fiziki muayenenin teletıp ile gerçekleştirilemeyecek tek bileşeni steteskop kullanılarak gerçekleştirilen oskültasyondur ki bu çoğu teşhis sürecine minimal etkisi olan bir bileşendir. Özetlemek gerekirse, acil müdahale gerektiren durumlar hariç hastaların kliniğe gelmesine neden olan şikayetlerin çok büyük bölümü, teletıp ile teşhis edilebilir ve yönetilebilir.

Bizim hastalarımız teletıp uygulamalarını kullanamaz; teletıp uygulamalarına yönelik bir başka önyargıdır. Aslında hastalarımızın çok büyük bölümü, çok daha karmaşık sosyal medya veya diğer uygulamaları zaten kullanıyor.

Kliniğimizde edindiğimiz tecrübe, hangi yaş grubundan olursa olsun hastaların, uygulamamız aracılığıyla bizimle sorunsuz iletişim kurabildiğini ve bu yöntemle gerçekleştirdiğimiz görüşmelerden son derece memnun kaldıklarını gösteriyor.

Gelecekte Tıp

Gelişen akıllı ve giyilebilir cihazlar ile hastaların uzak- tan takibinin mümkün olması, artan iletişim hızları ile bu takibi neredeyse gerçek zamanlı yapabilir hale gelmemiz ve elbette yapay zekanın elde edilen gerçek zamanlı bu verilerden çıkardığı sonuçların çeşitliliği ve tutarlılığının her geçen gün artması, teletıp uygulamalarının gelecekte görüntülü görüşmelerin ötesinde, standart tıp uygulamaları arasında yerini alacağını düşünmemize neden oluyor.

Forrester tarafından yayınlanan bir raporda, sadece ABD’de 2020 yılında 1 milyarı aşkın teletıp görüşmesi gerçekleşeceği öngörülüyor. Teletıp, geri döndürülemez ve önünde durulması imkansız bir akım halini aldı bile.

Önümüzdeki yıllarda, teletıp uygulamalarının sürekli olarak yaygınlaştığını ve sağlık hizmetleri algımızı değiştirdiğini göreceğiz. Hastalar açısından bakıldığında, teletıp pek çok avantajı bir arada sunuyor. Hastalar, kendileri için en uygun hekim ya da kliniğe kolayca ulaşma ve randevularını zahmetsizce yönetme imkanı buluyor.

Aynı zamanda bekleme süreleri ortadan kalkarken, zaman ve mekan bağımlılığı da en aza indirgeniyor. Teletıp, hastalar açısından sağlık hizmetlerinin yeniden tanımlandığı bir süreci başlattı. Bu dönüşüm süreci, teletıp uygulamalarına adapte olan, hastalarına bu yeni modele uygun standartlarda hizmet sunan hekim ve kliniklerin daha fazla hastaya ulaşmasını kolaylaştırırken, değişime uyum sağlayamayan hekim ve kliniklerin hasta sayısında doğal olarak düşüşe neden olacak.

Gelirleri düşen sağlık sektörünün çaresi: Teletıp

Teletıp, ticari açıdan da sağlık sektörünü dönüştürecek. 2020 yılında ABD’de hastanelerin gelirlerinde teletıp kaynaklı ciddi düşüşler görülmeye başlandı. AHA (Amerikan Hastaneler Birliği) 2020 yılında sadece Mart – Haziran döneminde hastanelerin cirosunda 202.6 milyar dolarlık bir düşüşe neden olduğunu duyurdu.

Tek başına bu veri bile, insanların teletıp hizmetlerine adaptasyonunun ne kadar hızlı olduğu ve ne kadar kısa sürede, ne kadar yüksek bir hacme ulaşabileceğini göstermesi açısından önemli. CDC’ye (Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri) göre ABD’nin toplam sağlık harcamalarının %75’i önlenebilir sağlık hizmetleri yolu ile önlenebilecek olan kronik hastalıklardan kaynaklanıyor.

Tüm dünyada hastaneler, daha kolay hasta takibi, daha hızlı teşhis ve teletıp tedavisi için uzmanlarına ve hastalarına imkan sağlayarak, daha az hastaneye yeniden yatış, daha az komplikasyon ve daha az yatarak tedavi ile tedavi maliyetlerini önemli oranda düşürecektir.

Görülebileceği üzere teletıp; hastalar, sağlık kuruluşları, hekimler ve devletler için çok büyük bir potansiyele sahip ve çoğu durumun aksine, bu durumun kaybedeni yok. Tüm paydaşlar açısından sunduğu bu muazzam potansiyel nedeniyle teletıp geleceğin sağlık hizmetlerini şekillendiren ana akım olacaktır.

(Kaynak: Kadir Sümerkent, Prof. Dr. Türker Kılıç | Bahçeşehir Üniversitesi, Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi)

Editör: TE Bilişim