Meğer halkın oylarıyla seçilenler de kendilerini seçenlere ihanet ederlermiş değil mi? “İstanbul’a ihanet ettiklerini” kendileri söylemişlerdi. Nitekim bu “ihanet” cezasız kalmadı ve nerede ise bir milyon oy farkla cezalandırıldılar. Başka cezalandırıldıkları yerler de var ama bu yazının gündeminde Bursa var.

Bursa da zaten aynı konuda, aynı zihniyet tarafından ihanete uğramış ve bu ihanet şehrin tam ortasına kondurulup “Yeşil Bursa” imajını çürüten ucube mi ucube, rezalet mi rezalet TOKİ Blokları ile belgelenmişti. Ancak ne var ki 31 Mart seçimlerinde ne oldu bilinmez, Bursalılar bu ihanetin faturasını kesmek yerine ikaz etmekle yetinip aynı kişiyi tekrar Belediye Başkanı olarak seçtiler.

Hadi “siyasettir”, böyle yanlışlıklarla saçmalıkların olmasına alışkınız diyelim. Sonra da bu yanlışlıklarla saçmalıklar halk tarafından bazen çok geç fark edilebilir diye teselli bulalım… Bulalım ama bir Osmanlı Başkenti olan Bursa’da, Osmanlı’nın “Şehrin Emin kişisi” anlamına, “Şehremeni” dediği Belediye Başkanı’nın, 8 Temmuz 1920’den 11 Eylül 1922’ye kadar tam iki yıl iki ay düşman işgaline uğrayan şehrinin kurtuluşuna vesile olan 30 Ağustos Zafer Bayramı için “Herkesi ilgilendiren bir konu değil” demesi ihanetin büyüğüdür ve affedilecek tarafı yoktur.

Onun için en azından Bursalılara, AKP Bursa İl ve Genel Merkez yöneticileri ile özellikle bu konuda hassas olmaları beklenen ve istenen ittifak ortakları MHP yönetimi ile MHP kontenjanından Bursa Belediyesi Meclis üyeliğine seçilenler varsa onlara bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum.

Yunanlılar, 8 Temmuz 1920 sabahı Bursa’yı işgal ettiler. 10 Temmuzda Mudanya yönünde ilerleyen Yunan birlikleri 11 ve 12 Temmuzda da Karamürsel ve İznik’i de işgal etmişlerdi. Bursa’nın işgalinden kısa bir süre sonra İnegöl’de ayaklanma oldu. Bu bölgede oluşturulan Kuva-yı Milliye milisleri zaman zaman Yunan ileri karakollarına baskın düzenliyor, yıpratma savaşı veriyorlardı. Bunu önlemeye çalışan Yunan birlikleri duruma el koydular. İşgale karşı yayınlar yapıp Bursalıların milli heyecanını ayakta tutmaya çalışan Bursa Basını susturuldu, evlere baskınlar düzenlenmeye başlandı, Anadolu içlerine yapılan ticaret engellendi. Baskılar iyice artınca halk şehri terk etmeye başlamıştı ki işte bu sıralarda 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan Savaşı’nın kazanıldığı haberi geldi. Bursalılarda ümit ışığı belirmiş, işgalciler korku ve telaşa kapılmışlardı.

30 Ağustos zaferinin moral ve coşkusu ile Sivrihisar’ın batı taraflarından hareket eden Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu Bursa üzerine yürüyerek 6 Eylül’de İnegöl’ü kurtardı. Artık düşmanda çözülme başlamıştı. 10 Eylül akşamı, Aksu-Kestel şosesi yoluyla gelen 1. Piyade Tümeni, Bursa’nın güney mahallelerini ve demiryolu istasyonunu ele geçirdi. Aynı gece şehir bütünüyle denetim altına alındı ve 11 Eylül sabahı da 3. Kolordu Karargâhı Bursa Belediye Binası’na yerleşti.

Görüldüğü ve art niyetli olmayan akıl sahiplerinin hemen anlayacağı gibi 30 Ağustos Zafer Bayramı hem Bursa’da hem de Türkiye genelinde herkesi yakından ilgilendiriyor. Zaten, Bölgeyi ve Bursa’yı işgalden kurtaran 3. Kolordu Karargâhı’nın gelip Bursa Belediye binasına yerleşmesi de her şeyi anlatmıyor mu Bursa Belediye Başkanı olan ey ve eyy Alinur Aktaş?

Bursa’nın kurtuluşunu da sağlayan 30 Ağustos Zaferi’nin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluşun ikinci yıldönümü olan 11 Eylül 1924 tarihindeki kutlamalara katılmış ve Bursalılara hitaben yaptığı konuşmasına şöyle başlamıştı:

“Efendiler!

Bursa’nın kurtuluşuna rastlayan bugünlerde, burada, aranızda bulunarak sevinçlerinize katıldığımdan çok mutluyum ve huzurluyum. Memleket adına yapılan konuşmadaki gerçek duygulara, sevgiye, güvene bütün kalbimle teşekkür ederim. Fakat izninizle hemen açıklamalıyım ki, gösterilen bütün övgüler benim kişiliğimden çok beni de başında bulundurduğunuz kahraman Türk ordularının yüksek komuta ve subay meclislerine ve özverili askerlerine, en sonunda bütün bu kahramanların anası, babası, velinimeti olan büyük Türk Milleti’ne aittir. Ben de bu şanlı orduların bir ferdi, büyük Türk Milleti’nin bir evlâdı olup onun hizmetine varlığımı vermekle şerefli ve mutluyum.”

O mutluluk elbette Atatürk’le birlikte bütün Bursalılar ve topyekûn Türk Milleti’nindi. Ancak, günümüzde de örneklerine şahit olduğumuz gibi, “Savaşı keşke Yunanlılar kazansaydı” diyen haramzadeler o zaman da olmuştu. İşte, günümüz devlet adamlarında artık örneklerini göremediğimiz büyük bir öngörüye sahip olan Atatürk, Bursalılara hitap ettiği o konuşmasında şunları da söylüyordu:

“Efendiler!

Bir memleketin, bir memleket halkının düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat kendi ırkından olup da büyük tanıdığı ve başlarında taşıdığı insanlardan hayırsızlık, kötülük görmesi ondan daha acıdır. Bu kalp ve vicdanlar için beklenmez bir yaradır!”

Bursa Belediyesinin AKP’li Belediye Başkanı kendini “Türk ırkından” görmeyebilir ama Türk Milleti’nin azim ve kararı ile kurtarılan bir Türk şehrine Belediye Başkanı seçilmiştir. Söylediği o sözler ekmek yediği tekneye pislemekle eşdeğerdir ve tam da Atatürk’ün Bursa’da söyldiği bu sözlerin muhatabıdır.

Şimdi Alinur Aktaş’a düşen istifa etmek, etmiyorsa da iktidar partisine/İçişleri Bakanlığı’na düşen onu görevden almaktır.

Bilmem anlatabildim mi?