Ortadoğu’da Türkiye’yi de içine alan bölgede bir PKK devleti kurmak isteyen kuruluşlardan biri de merkezi Londra’da olan DPI’dir. (Demokratik İlerleme Enstitüsü)  . Bu Enstitü’nün kurucusu  ve direktörü Kerim Yıldız. Yıldız’ın Türkçeye de çevrilmiş kitapları var. PKK’nın silahla yapmaya çalıştığını Yıldız ve DPI demokratik yollarla yapmaya çalışıyor.

Bir süre önce içinde Efgan Ala ile Mehdi Eker’in de bulunduğu bir gurup AKP’li İngiltere’de bu kuruluşu ve Kerim Yıldız’ı ziyaret etti. Önceki gün Oslo’da eski akil adamlarla DPI arasında başka bir görüşmenin yapıldığı ortaya çıktı. Ravza Kavakçı, Almanya’da Federal sistemi incelemeye gittiğini söyledi. Ötekiler değil ama Ravza Kavakçı’nın -federalizmi-  incelemesini bir tarafa not etmek lazım. Kavakçı’nın bu incelemeyi kendi tasarrufu ile yapması mümkün değil. Çözüm sürecinde de benzer söylentiler yayılmış ancak söylentiler hiçbir zaman realize edilmemişti.

Bu gelişmeler alt alta konulduğunda rahatsız edici ihtimalleri akla getirdiği ortada. Yeni bir çözüm süreci denenir mi, buna hayır diyebilmek çok kolay değil. Çünkü, bunu bir defa yapan on defa da yapabilir. Buna yatkın bir düşünce biçimine sahip olmak -yapabilirliği -her zaman yapılamazlığın önüne çıkarıyor. Ravza Kavakçı niçin Alman federalizmini inceleme ihtiyacı duydu? Bu, entelektüel bir ihtiyacın sonucu mu, yoksa  hükümet kaynaklı bir tasarruf mu bilemiyoruz.

Aslında eyaletleşme ve federalizm, Başkanlık sistemi ile birlikte değerlendirilmesi gereken kavramlar. Başkanlık sisteminin olduğu hemen her yerde -federal- yönetimler var; ABD, Brezilya ve Meksika gibi. Bu sistemi tercih edenler sanılanın aksine merkezi yönetimi güçlendirmek için değil, çevreyi güçlendirmek için  tercih ediyorlar. Yani, gücü merkezde toplamak yerine gücü dağıtmak söz konusu. Başkanlık sistemine geçilirken böyle bir  öngörü veya uzun vadeli hesap yapılmış mıdır bilemeyiz. Ama ABD, uzun zamandan beri Türkiye’de gücün tek elde toplanmasını istiyordu. Böylece aradaki mekanizmalar devre dışı bırakılacak, bazı politikaları -tek kişi ile konuşarak- daha çabuk çözüme bağlamak mümkün olacaktı. Nitekim,Bush döneminde Türkiye'ye asker konuşlandırmak için Erdoğan ikna edilmiş, ama meclis ikna edilememişti. Başkanlık sistemi ile birlikte  meclis veya diğer mekanizmaları ikna etme zorunluluğu ortadan kalkmıştır. Bir milletin kaderi, birbirini denetleyen, biri hata yaparsa öteki  tarafından düzeltilen mekanizmalar yerine tek bir kişinin iki dudağı arasına mahkum edilmiştir. Bugün yargı vardır ama iktidara söz söyleyecek iktidara sahip değildir, meclis vardır lakin hükümeti denetleme yetkisi yoktur. Dolayısıyla bugün hiç bir yanlışı düzeltme imkanı kalmamıştır.

Bütün bunlara bir de milliyetçiliğin tasfiyesi eklenince  gelecek adına kaygılanmamak elde değil. Bir yerde -milli/ulus devlet tasfiye edilecekse önce onun insan ve ideolojik  gücü, yani milliyetçilik  tasfiye  edilir. Karamsar değilim ama  henüz ortalarda bu gidişe dur diyebilecek,her türlü tehdidi önceden sezecek bir duyarlılık yok. Umarım bütün bu görüşmelerin,DPI ile  Oslo ve Londra'da  kurulan masaların endişelerimize dönük bir yanı yoktur. Bir delikten iki defa geçilmez.