Günlerdir üzerinde kafa yorduğum ilginç bir “iktidar ve ahlâk” konulu yazım var. Köşe yazısı okuma huyum yüzünden erteleyip duruyorum. Bugün azmetmiştim fakat sabah sabah okuduğum bir köşe yazısını atlamam, imkân ve ihtimâl dışı. Didik didik edip sizlerle paylaşmazsam vebâli var. Çünkü resmen, “Hepimiz oradaydık” i’tirâfı.

Ma’lûmunuz, Sâlih Mirzabeyoğlu, beyin kanaması geçirdi. Kendisini pek tanımam. Gençken adını duyardım. Haksız yere 16 yıl hapis yatması, büyük bir zulüm. İçeride boş durmayıp kitap yazması, Kemal Tâhir’i hatırlatıyor bana. “Ne güzel, çıktı. Bir zulüm bitti.” derken.. Nasipten ötesi yok.

“Sâlih Mirzabeyoğlu, 90’lı yıllarda Gülen için “ABD köpeği” diye haykırdı. Bu yüzden işkence gördü. Af dilemedi. Yılmadı. İçeride 60 eser yazdı. Tam 16 yıl suçsuz yere mahpus damında çürütüldü. Erdoğan'ı Cumhurbaşkanlığına taşıyan süreç olmasaydı hücrede can verecekti. Adını telaffuz etmek bile o dönemde yargıyı ve güvenlik kuvvetlerini ele geçiren Fetullahçılara hakaret etmek, hatta isyan etmek demekti... İBDA mimarına bunca zulüm reva görülürken "dönemin cumhurbaşkanı" (eski Büyük Doğu'cu) Abdullah Gül (af yetkisi olduğu hâlde) sonuna kadar seyretti. Neden acaba? İBDA'cı gençler Fe'mi'sini üzdüler diye mi yoksa Gülen "üzülür" diye mi?

Daha başka ne diyeyim, bu günah ona yeter.”

Bu satırlar, Sabah yazarı Sâlih Tuna’ya âit.

Şimdi sorularıma geçeyim:

Sayın Sâlih Tuna Beyefendi!

Mâdem Mirzabeyoğlu, 90’lı yıllarda uyardı, neden bu örgütün peşinden gittiniz?

Korkudan susmayı anlarım ama Mirzabeyoğlu işkence görürken “ABD köpeği“ dediği kişiye methiyeler düzmeye, “Hocaefendi ne zaman ağlasa ağlarım.” demeye utanmadınız mı? (18 Haziran 2012- Yeni Şafak)

Methiye düzmeyi de geçtim, aynı yazıda bu örgütle CIA arasında bağlantı kuranlara, ”Ulan cibilliyetsizler!” derken Mirzabeyoğlu aklınıza gelmedi mi? Mirzabeyoğlu, bir cibilliyetsiz mi? Yoksa gözden ırak olan, gönülden ırak mı oluyor?

Çok merak ediyorum, yazınızda bahsettiğiniz İBDA’cı gençlerin üzdüğü Femi Beyle Âsûde Cafe’de yiyip içerken hapiste işkence gören Mirzabeyoğlu’ndan da bahseder miydiniz? Meselâ, “Ya o da haketti biraz. Çok ileri gitti. Hocaefendi’ye iftira attı. Yapmayacaktı.” gibi cümleler kuran olur muydu?

13 Ocak 2013’de tvnet’de “AK Parti iktidarda ama Mirzabeyoğlu hâlâ içerde” dediğiniz hâlde, şimdi niçin suçu sâdece af hakkını kullanmayan Abdullah Gül’e yıkıyorsunuz?

Mirzabeyoğlu’nun affını istemeyen örgüte destek vererek, affedilmemesine destek vermiş olmadınız mı?

Suçsuz birinin 16 yıl hapis yatmasına dolaylı olarak destek verdiğinizi böyle i’tirâf etmek, nasıl bir vicdan muhâsebesidir?

Ben, Mirzabeyoğlu’nun Gülen’e bakışını bilmiyordum. Sâyenizde öğrendim, teşekkür ederim. Gözümde bir kat daha büyüdü. Sizin kadar kafam çalışmaz ama kıt aklımla o yıllarda aynen böyle düşünüyordum. Bu yüzden ağlayınca ağlamadım.

Senaryo yeteneğiniz var. “Ufak tefek”deyince -bir dizi film sebebiyle- feminen çağrışım yaptığından tersinden sorayım: Böyle köşe yazılarıyla kendinizi ele vermek yerine, “İri Yarı Cinâyetler” diye bir senaryo yazmanızın zamânı gelmedi mi? Beğenmediyseniz ”Münâfıklar Çetesi” de olabilir.

Meselâ Mirzabeyoğlu’ndan başlayabilirsiniz.

Allah, hiç kimseleri sizin durumunuza düşürmesin.

Düşmanlarını alkışlayarak Mirzabeyoğlu’nu arkadan hançerlemişsiniz.

Bâri susun!

Bu günah, hepinize yeter!

.....

Son bir şey daha var.

15 Temmuz Darbe Komisyonu’nda konuşan bir psikiyatristle aramızda geçen özel sohbeti nakletmek istiyorum:

“Hocam, Gülen’in sürekli ağlamasına ne diyorsunuz?”

“Rol yapıyor.”

“Peki, o ağlayınca ağlayanlara ne diyorsunuz?”

“İşte bu tuhaf!”

“Peki, o ağlayınca ağlayanların, şimdi sümüklü demelerine ne diyorsunuz?”

“İşte bu, daha da tuhaf!”