Tüketiyoruz…
Çocukluğumda yama yapmak için kumaş parçalarının artıklarının içine konulduğu yine artık kumaş parçalarından yapılan bohçalar olurdu her evde. 
Özenle dikiş makinelerinde insana özel el emeği göz nuru ile dikilen giysilerimiz vardı bizim.

Yırtılınca yamanması için de artık parçaları o bohçalarda saklanırdı.

O bohçaları açıp bakmak benim özel zevklerim arasında idi. Anamız işe yaramayacakları bize verir, bizde onları çöplerden yaptığımız bebekler giysiler yapardık.
En has oyuncaklarımız onlar oluverirdi.
Küçülmeye bile fırsat kalmadan üzerimizde eskirdi, çiçekli basma ve pazenlerimiz.

Her şey kıymetliydi yanımızda değerliydi...
Sabır vardı...
Üretim vardı.
Beceri vardı...

Hayatımızı yönlendirecek değerler her duruma yansırdı...

Bozulan tamir edilir.
Yırtılan, yıpranan yamanır, sökülen dikilirdi.
Şimdi İnternetten kapıya şipariş veriliyor her şey ama her şey.
Rengi solan atılıyor, beğenilmeyen giyilmiyor.

Üretmeden tüketiliyor...
Tüketirken de tükeniyoruz.
Çağımız tüketim hem de hızlı tüketim çağı.
Değişim öyle hızlı ki ardını bile görmeden yenisi geliyor…
Her şey bir tık kadar parmak uçlarında.

Baş döndüren hızda dolaşan sistem içinde, her şey geldiği gibi gidiyor. Hızla gelen yeni bir şey koşarak gidiyor.
Unuttukça bilinç yerini tatminsizliğe bırakıyor.
Tatminsizlik umutsuzluğu ve insanı hasta eden düşüncelere pencere açıyor.

Açılan bu pencerede değerler kaybolup gidiyor.
Her şey çok çabuk harcanıp yok oluyor.

Değer verilen, özlenen, beklenen ne varsa hızlı ulaşımda anlamını yitiriyor.
Sevgiliye  ucu yakılarak gönderilen mektubun cevabı gelinceye kadar  yârin hayali özlenirdi mektuplarla.
Artık telefon ekranında anlık düşünceler paylaşılıyor.
Anlık düşüncelerde anlık sevgililerle yapıldığı için sevginin kıymeti, sevgilinin değeri nedir bilen kalmadı.
Her şey o kadar çabuk tüketiliyor ki bu gün varsa yarın yok.

Japonya’da gördüğü bir malı bilişim sistemlerinde iki gün sonra elinde bulduğundan, beynini yormaya bile gerek duymuyor.

Çabalamadan elde edilen her şeyin değeri de olmuyor. 
Kalıcı olmadığından, hayatta izi olmadığından çok çabuk U N U T U L U Y O R.

 Hafızamıza anı biriktiremiyoruz.
Anılar insanlığın temelini oluşturur. İnsanı insan yapar.

Anılarımız daraldıkça insanlığa dair her şey bir, bir elimizden gittiğinin farkına bile varmıyoruz. Ta ki her şeyi kaybedene kadar da varmayacağız galiba...
Hızlı tüketirken her şeyin tadını, zevkini, önemini de unutuyoruz.
Hayattan kazanımlarımızın yerini bilmez olduk.
Dost elinden içilen kahvenin hatırı bile kalmıyor sanki.
Hatırın hatırı ne idi hatırlamayacağız neredeyse...
Hızla tükettiğimiz aslında kendimiz ve insanlık oluyor.

Kendimizi bitiriyoruz.
 Çabalamadan elde edilen izi kalmadan yok olup gidiyor. İnsanımız üretmediği içinde başka toplumların ürettiklerine mahkum kalıyor...
Emeksiz yemek, doyumsuz insan topluluğu, hazırcı kalabalıkları oluşturuyor.
Kalın Sağlıcakla_Üretim Şart_Meyrem'ce