Yıl 1979 yer Manisa Cezaevi

Çizgili yırdık yamalı ama temiz picamalarımız vardı.

Ziyaretçilerimiz vardı hepsi de gönüldaş, onlar bize moral vermeye çalışırken biz onlara moral veriyorduk,

Kendinize dikkat edin aman, sağlığınıza tehlikelere karşı, okulunuzu bitirin, vatan millet hizmeti sizleri bekliyor, diye.

Ziyaretçilerimizin çoğunluğu bizlere bir şey getirmek için ceplerindeki harçlıkları biriktirip bir iki paket o zamanlar çok lüks olan filtreli SAMSUN sigarası getirince mutlu olurduk. Birde sigara dahi getiremediği için mahuçubiyetliklerinden gözlerimize bakamayan ve:

-Yapılacak bir şey varmı, isteğiniz nedir? diyenler.

Oysa kendileri çok zor durumdaydılar.

Fazla kitap yoktu o zamanlar, bir iki kitabı hemen hemen hepimiz en az iki defa okurduk ve bir günlük gazetenin reklamlarına gazete künyesine kadar okurduk.

Ayda bir yada iki defa gelen avukatın etrafını örümcek ağı gibi örer, soru üzerine sorular yöneltir, hepimiz cevabını alırdık. Fakat avukat ücreti konusu olunca boynumuz bükülü kalırdı.

Bahçemiz altıya dört ölçülerinde olduğundan duvarları dört metre yükseklikteydi ve kutu gibiydi. Bazen bahçemiz sıcak günlerde gece iyi bir gardiyan olursa sabaha kadar açık kalır. demlediğimiz çay ile sabaha kadar sohbet ederdik. Sabah namazından sonra kimimiz Kuran okur kimimiz yine bahçede söğüt ağaçlarına konan kuşların cıvıltısıyla sohbetimize devam ederdik.

Sabah sayımı olduktan sonra gözlerimiz kapanmaya başlar ve koğuş sayısı iki misli olduğundan yataktan kalkanların yatağına hemen girerdik. Yatakları nöbetleşe gece birimiz gündüz başka birimiz kullanırdık. yer yoktu yatak yoktu ama mutluyduk.

Posta gelirdi koğuş bahçesinden görevli isimlerimizi teker teker okur ve mektupları gelenler mektuplarını alırlar kimi mutlu kimi hüzünlü bahçede veya yatakta büzülür kalırdık.

Mektubu gelmeyenler gelecekmiş gibi hep koşarlardı ve her zaman aynı şekilde boyun bükülürdü.

Mahkemesi çıkanlar bir gece öncesinden damatlıklarını hazırlarlardı. temiz düzgün kimin elbisesi üzerine uyarsa onunla mahkemeye giderlerdi. bir takim elbiseyi belki on kişi mahkeme de giyinirdi.
Ama biz yine de mutluyduk.

Kulaklarımda hep çınlayan o günlerin şarkıları vardı: "Mapushane etrafında dikenli teller anamm.." diye teybin sesi sonuna kadar açılınca curcunalı koğuş birden suskunluğa dönerdi.

Beni en çok etkileyen bir şarkı:

"Yanakların çiçektir, gönlüm bir petektir sende onun balı ol geeeel. al beni geeel sar beni sevdim seni güzelim, sevdim seni..." diye buğulu bir bayan şarkıcının sesi.

Yıllarca kulaklarımı cınlatmıştı ve geçtiğimiz yıllarda o şarkıyı aradım buldum fakat o şarkıyı söyleyen kadının verdiği ahengi hiç birisinde bulamadım.

Ama yine de mutluyduk.

O günlerden geriye kalan siyah beyaz bir fotoğraf.

Ülkücülüğün musalla taşına konduğu şu dönemlerde maziyi hatırlattırdı.

Manisa Cezaevi 1979 Haziran      

MAHPUSHANE HATIRALARI kitap kapağı resmi, Manisa Cezaevi 1979 Temmuz

MAHPUSHANE MEKTUPLARI kitap kapağı resmi, İzmir Buca Cezaevi 1980 Nisan