Milliyetçilik meşbu bir politik hal vaziyeti midir? Elbette bu sualden apolitik olmak gerekliliğine dair sonuç çıkmaz. Esasta milliyetçilik, salt politik jargon mahbesinde kilitli kalmamalıdır; muradımız bu… Ki.. politik dil sorunu, milliyetçiliğin temel kaynaklarına inme hassamızın yetersizliğini dikkate alırsak; işte bu politik milliyetçiliğin pek çok marazi durumlarını keşfedebiliyoruz. Bugün Türk Milliyetçiliği, hal üzere siyaset üretemiyor. Daha fazlası.. beşeri hassamızın hiçbir uzvunda milliyetçi-sivil tepki-etki şuuruna sahip değiliz.

Mesela;

Bir Türk Milliyetçisinin doğa sorunu var mıdır? Ekoloji-tabiat ve beşeri yaşam havzalarında hızla sökün eden bozulma halini milliyetçi kafa, efkârına taşır mı? Memleketi düşünmek işi herhâlde sığ siyaset lakırdılarından ibaret olmasa gerek. İnsan-medeniyet ve kültür şehirlerle birlikte yaşıyor. Şehir-medeniyet kavramları iç içe… Şehirlerimizin kimliği ve dokusuna indirilen darbeler ve içine hızla tevarüs eden şu (aykırı) hale dair ahkâm kesen Milliyetçi kafanın mevcut olmayışı ne hazin.

Kendi kavramlarını bulamayan, kendi dilini unutmuş; her akli melekelerden, yani düşünme yetisinden sürgün edilmiş kalabalıklarım milliyetçiliği sığ, tüketici, eğretidir.  

Sanata dair sorular soralım birbirimize… Bir şair, bir edip yahut mütefekkiri konu edelim bahislerimize. 150 kelimede istiabını dolduran dilin ufuk sahasında bunları aramak pek güçleşir, değil mi? Esasta sorunlar burada yatıyor; dili, ümranı ve irfanı kayıp olanlar hangi dünya görüşünden bahsedecek mirim! Türk Milliyetçiliğini herhangi bir parti derekesine indirmek, bana göre vicdan acıtıcıdır.

Yıllarımız Ülkü ocaklarında geçti; Romeo ve Jülyet’den bahsetmeyeceğim, Kerem ile Aslıdan’da... Emine Işınsu’nun Sancı romanındaki o mahcup aşk haletini dahi bilmeden, 15 yaşındaki çocuğun Ülkücü Yemin’i ve kara Eylülleri soyutlayabilmesine imkan var mı sanırsınız? Bu nasıl bir bindirmedir ki olması murad edilen paradigmayı felç ediyor? Haydi mesela; 60 senedir MHP yahut sair politik milliyetçiliğin zaferidir, diyeceğiniz bir misal koyunuz ortaya! Yoksa “ülkeyi gomonüzme yedirmedik…” diskuruyla sert bir manifesto-ikaz haddi mi çekeceksiniz?

Bizim sokağın milliyetçileri bana bir ressam adı versin. Bir tiyatronun temaşa ve tasvirini anlatsın. Asla sidik yarıştırma meselesi değil bu… İnsana ve doğasına ırak kalan o kadar çok eksikliklerimiz bulunuyor. Ne yetiştik, ne yetişebildik. Mantık, doğa, edebiyat, kadın ve ince zevklerin sökün ettiği bir camia ile baş başayız.

Bu ülkenin Topkapı Sarayı hariç, kaç müzesi gezilmiştir. Selçuki ve Osmanlı dururken haydi soralım kendimize: “Hiç Urartuları merek ettik mi?”… Ben bu memlekete sahipsem; Ermeni’nin yumurta bayramını dahi bilmek ile mükellefim!

Ey milliyetçi arkadaş; boğuyorsun kendini.. boğuyorsun değer verdiğini hasletleri; çünkü bilmiyorsun! MHP’li, İYİ Partili olmak öncelikli işin değil; şayet “Türk Milliyetçisiyim” diyorsan…

Arnavut kaldırımlarına sahip çıkamadık; memlekete nasıl sahip çıkacağız sorusunu yeniden soralım. Bir orta oyunu, bir meddah seyredelim; Kavuklu ile Pişekar’a o kadar ihtiyacımız var ki… Şu çirkin Esenyurt sokaklarında gezerken, Milliyetçi Türkiye’ye olan inancının kent-beşer ve tüketim-kültür illiyetli bağlantısı ne zaman aklında kurarsan.. daha doğrusu ne ara soru sormaya karar verirsen; işte o zaman cevaplarını dinleyecek bir cemiyet senin muhatabın olacaktır.

Boğmayın kendinizi ve milliyetçiliği.. az biraz nefes bırakın yeter!

TANRI TÜRK ELLERİNİ KORUSUN!