Milliyetçilik, yara açmaz, yara kapatır. Nerede toplumsal bir sorun varsa neşterini oraya vurur,düzeltmeye, onarmaya çalışır. Ne yazık ki, bizde böyle olmuyor, milliyetçilik adına yaralar açılıyor, kapananlar yeniden deşiliyor, sonunda kaybeden millet ve milliyetçilik oluyor.

HDP, ülkeyi bölmeyi hedefleyen, bir türlü PKK'nın güdümünden çıkmak istemeyen bir parti. Kürdistan söylemlerinin arkasında da bu amaç yatıyor. Daha önce de vurguladım, HDP ve uzantılarının Kürt Sorunu dedikleri şey aslında Kürdistan sorunudur. En basit tabirle şu şekilde izah etmek mümkün: Bir vatandaş kendine bir ev yapmak istiyorsa önce kendine ait bir arsasının olması gerekir. Arsa yoksa ev yapamaz. Arsa muhayyel vatan, üzerine yapılacak ev devlettir..Bir Kürdistan olmadıkça bir PKK devleti de olmaz, devlet olma iddiası havada kalır,temelsiz bir hayalden öteye gidemez.

Onun için ısrarla her fırsatta Kürdistan vurgusu yapıyorlar. Bu aynı zamanda ben devlet istiyorum demektir.Bir arsaya sahip olurlarsa üzerine ev yapmanın da kolaylaşacağını biliyorlar. Kim kendine ait arsa üzerine ev yapana itiraz edebilir ki?

Etnik bölücülük ciddi bir konu, her ciddi mesele gibi ciddi bir zihin mesaisi,planlama ve tecessüs ister. Bu tip sorunlarda düşünmeden, önünü arkasını hesap etmeden atılacak her adım verilen mücadeleye zarar verir, karşı tarafın emellerine hizmet eder.

Bu açık gerçeğe rağmen özellikle bazı siyasetçilerin gerekli özen ve dikkati gösterdiğini söylemek mümkün değil. Muhataplarını ofsayta düşürmek ihtirası ile öyle hatalar yapılıyor ki, izahı çok zor.

Milliyetçilik, HDP ve bölücülük üzerinden yapılan bir yarışla ölçülebilecek bir duyarlılık değildir. Rakip partiyi döveceğim diye terör ve ayrılıkçılık üzerinden siyaset yapmak, ayrılıkçılara yeni imkanlar sunmaktan başka işe yaramaz. Yapılan, HDP/PKK'yı bahane ederek aslında rakip partiyi dövmektir. Onu döverken de ötekinin tabanı ile genel kitlenin arasının iyice açılmasına vesile olmaktır.

Partiler,birbirlerini HDP'ye karşı tavizkar ve yumuşak davranmakla suçladıkça, suçlanan da dilini sertleştirmek, tutumunu radikalleştirmek zorunda kalıyor. Böyle böyle partilerin HDP kitlesine ulaşma, onları başka bir siyasete ikna etme imkanı ortadan kalkıyor.

Buna bölücülükle mücadele denilebilir mi?

Ülke bütünlüğünde kararlı olmak ve bu imajı dosta düşmana göstermek ayrıdır, bağırıp,çağırarak önüne geleni HDP ile aynı karede göstermek ayrıdır. Bölücülükle mücadeleye yönelip, onun iddialarını çürütmek yerine, rakip partilere yönelmek, onları suçlamak, bölücülükle mücadele değil, o perde altında rakip parti ile mücadeledir.

Bingöl'de, şehit ailelerine saygı adı altında miting tertipleniyor. Valilik, okullara, sivil toplum örgütlerine, koruculara mitinge katılmaları için çağrı yapıyor. AKP-MHP mitinge destek oluyor. Mitingin bahanesi Lütfü Türkan'ın şehit yakını diye pazarlanan kişiye yaptığı küfür.Fakat o kişinin sayın Akşener'e on katı küfür ettiği unutuluyor. Bunu Türkkan'ın sözlerini meşrulaştırmak için söylemiyorum, kendisine hakim olması, o sözleri söylememesi gerekirdi. Amacım, tek taraflı bakmanın sakıncalarına işaret etmek, o vatandaşın masum bir tepkici olmadığını göstermektir. Şehit yakını veya değil, küfür kime olursa olsun yanlıştır. Lakin bu mitingin gerçekte şehit yakınlarına saygı ile alakası olduğu söylenebilir mi? Maksat belli, İYİ Partiyi dövmek,toplum nazarında mahkum etmek. Bunun HDP'ye ne zararı olacak? İşte şimdiye kadar bu meselenin kökünün kazınmamasının nedenlerinden biri budur: Bölücülükle mücadele yerine onu istismar etmeyi, siyasi çıkar aracı haline getirmeyi tercih ederseniz ona değil, onun karşıtlarına zarar vermiş olursunuz.

Terörle mücadele akılla, bilgiyle olur. Onu istismar ederek ondan kurtulamazsınız. Kaldı ki,milliyetçilik bu değildir, milliyetçilik toplumsal çatlakları istismar etmez, kapatmaya çalışır, ne yazık ki yıllardır tersi yapılıyor ve onun için de bu kuyudan bir türlü çıkamıyoruz.

Bağırıp, çağırmak herkesi sert bir dil kullanmaya zorlamak HDP tabanını oraya sabitlemeye hizmet eder, bunu bile göremiyorlar. Sertlik sertliği, yumuşaklık yumuşaklığı doğurur.Keskin dil her zaman milli bütünlüğe hizmet etmez, bazılarının duygularına batarak onları daha da uzaklaştırır. Bütünleştirmenin dili, aklın, sabrın,kucaklamanın dilidir.Keşke sayın Bahçeli'de sayın Akşener kadar Doğu ve Güneydoğu'ya gitse, o insanlarda bizdenlik duygusu uyandıracak adımlar atsa. Ama bu dille değil, daha münasip bir dille. Emin olun bu milliyetçiliğe ve milli menfaatlere daha uygun olur. Milliyetçi, nerede bir arıza varsa oraya koşar, yerinde durmaz, çare bulmaya çalışır.

Geçmişte Erdoğan'ın "Sivas'ın ötesine gidemiyorlar," söyleminin bölücü çevrelerde nasıl bir toprak ve sınır algısı oluşturmaya neden olduğunu soran var mı? "Oraya gidemiyorlar" söyleminin bölücü çevrelerde karşılığı, burası bizimdir algısıdır. Bir yere gidemiyorsanız artık orası sizin değildir. Bunu bir siyasetçi, hem de Başbakan söyler mi? Erdoğan, muhalefeti eleştirirken gidilemeyen bir toprak parçasından bahsederek bölücülerin ekmeğine yağ sürdü. Şimdi de İYİ parti suçlanarak,baskı altına alınarak sert ve radikal bir dile zorlanarak yine bölücülerin değirmenine su taşınıyor. Bölgeye milli bütünlüğümüz adına nüfuz etme imkanı olan bir partinin dili bozularak bu nüfuz ve yayılma imkanı yok ediliyor. Bunun terör mücadelesine bir faydası olduğu söylenebilir mi? Bir cümleyle söylemek gerekirse, bu, ülkeye kötülük etmektir.

İYİ Parti, bütün bu toslamalara karşı soğukkanlılığını muhafaza ederek, herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği dilini muhafaza etmelidir. Aslolan şu veya bu partiye milliyetçilik ispatında bulunmak değil, milliyetçiliğin bir gereği olarak bu ülkeyi bütünleştirecek doğru bir dil kullanmak ve politikalar üretmektir.

Sözün özü; bölücülük, üzerinde siyasi yarış yapılacak bir alan değildir! Bu alan bir dayanışma alanıdır, aksini yapan millete de milliyetçiliğe de kötülük eder.