Sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. İdlip'te siviller yönelik bombalamalar üzerine 700 bin kişi daha sınırlarımıza yığıldı.

Bu  planlı bir nüfus planlaması. Hem Türkiye'ye operasyon yapılıyor, hem de Suriye'nin yeni düzeni inşa ediliyor. Belli ki Irak gibi etnik ve mezhep temelinde parçalanmış yeni bir Suriye ile karşı karşıya kalacağız.

Gelinen noktada büyük devletlerin paylaşım planları ne kadar etkiliyse Türkiye'yi yönetenlerin de o kadar sorumluluğu var. Türkiye'nin menfaati Suriye'nin bütünlüğünü korumasıydı. Bunun yolu merkezi hükümetle uzlaşmaktı. Siyasi iktidar tam tersini yaptı. Şimdi bedelini ödüyoruz. Hem milyonlarca sığınmacı aldık, hem de PKK devletleşme aşamasına geldi. ÖSO ile başarılı olmak hele Suriye'ye hakim olmak mümkün değil. Bir defa Suriye muhalefetinin bir lideri yok. Kitleleri liderler seferber eder.Lidersiz bir hareket savaş kazansa da kalıcı olamaz. Oysa merkezi yönetimin bir lideri var, PYD'nin de onların hayallerine beklentilerine hitap eden bir lideri var. Siyasi iktidar olmayacak duaya oynadı, kaybetti, hala aynı politikada direniyor. Başarısız bir siyasette direnmek başarısızlığın kendisinden daha büyük bir yanlıştır.

İdlip'e yapılan saldırılarla Putin'e güvenilemeyeceği ortaya çıktı. Nitekim, CB'de Astana sürecinin bittiğini ifade etti, bir daha dostum Putin der mi demez mi göreceğiz. Ama asıl önemlisi, eski tüfek solcuların patırtısına kapılıp Moskof'tan dost olacağını sanıp Putin güzellemeler yapanların düştükleri durum.  Rusya ile işbirliği sürdürülebilir değildi, süremeyeceği de ortaya çıktı. Yakın bir gelecekte  yeni bir aldatıldım itirafı duyabiliriz. Lakin bu aldanma veya aldatılma değildi, bile bile lades demekti.

Öte taraftan Elazığ ve Malatya ciddi bir deprem felaketi yaşadı. Bazı çevreler depremin çapını ölen insan sayısı ile ölçtüğü için bunun küçük bir deprem olduğunu sanıyor. Oysa binlerce ev kullanılamaz hale geldi. Daha önce oturulamaz durumda olan evlerin 2 bin civarında olduğu tahmin ediliyordu, bugün tahminler bu rakamın 2-3 katına çıkmış durumda . Bu çok büyük bir külfet. Ekonomik krizle karşı karşıya olan bir ülkede bu kadar büyük bir yükün ciddi sorunlara neden olacağı muhakkak. İnsan hayatının hiç bir maddi değerle ölçülmeyeceğinin farkındayım. İnsanlarımızı kaybetmektense  maddi kıymetlerimizi kaybetmek her zaman daha tercih edilebilir bir durumdur. Lakin bu yıkımın nedenlerini sorgulamak da görevimizdir. Hemen her eleştiriye saldırı ile cevap vermek hiç bir problemi çözmez, üstelik hakikati de yok etmez. Deprem önlenemez ama  gerekli önlemler alınarak zararı, tahribatı en aza indirilebilir. Elazığ'a çabucak intikal etmek elbette alkışlanacak bir durum. Lakin bu kimseye beni eleştirmeyin deme hakkını vermez. İstanbul'da neredeyse bütün toplanma alanları ranta kurban edildi. Bunun hesabı sorulmayacak mı?  Toplanan yardımların, vergilerin nereye gittiği nasıl harcandığı  sorulmayacak mı? Kimse layüsel değildir. Devlet yönetmek hesaptan, yargıdan muaf olmak anlamına gelmez.

 Bir tarafta Suriye, bir tarafta Yunan'ın tahrikleri, öte taraftan Trump hastasının hezeyanları, kısacası her gün zorlaşan bir süreçle karşı karşıyayız. Sorunlar bu noktaya gelmeyebilirdi, daha akıllı, daha Türkiye merkezli bir siyasetle bu başarılabilirdi. Ama biz BOP eş başkanlığı hazmederek  mücadeleyi baştan kaybettik. BOP' eş başkanlığını afiyetle yutan bir halkın şikayete de hakkı yoktur.BOP'a evet diyenler aslında bugünkü manzaraya evet dediler. Umut kırıcı olan, daha hala uyanmamış olmalarıdır.