"Aylardan Ağustos, günlerden Cuma

Gün doğmadan evvel iklim-i Rûm'a

Bozkurtlar ordusu geçti hücûma

Yeni bir şevk ile gürledi gökler

Ya Allah...Bismillah... Allahuekber"

26 Ağustos 1071 Cuma… Malazgirt Rahva Ovası’nda Selçuklu Devleti ile Bizans arasındaki beş altı saatlik ölüm kalım mücâdelesi, Selçuklu Türklerinin zaferi ile bitti. Artık, târihin akışı değişiyordu.

Şimdi bu kutlu güne nasıl gelindiğine kısaca bir bakalım.

SELÇUKLU TÜRKLERİ VE BİZANS

Bir tarafta, eski Roma’nın devâmı Bizans; diğer tarafta, kurulalı çeyrek asır olmuş genç bir Türk devleti. Bizans, taht kavgalarına ve ekonomik sıkıntılara rağmen dimdik ayaktaydı. Anadolu kapılarına dayanan ve zaman zaman içerilere sokulan Türkler karşısındaki bir takım yenilgileri ciddiye almıyordu. Bozkırdan gelen bu kavmi, kolayca yerine göndereceğine inanıyordu.

Kınık boyundan gelen Selçuklu Türkleri ise Bizans’ın tahmin edemeyeceği bir ruhla Anadolu kapılarına gelmişlerdi. Mesele, sâdece yeni bir yurt ihtiyâcı değildi. Türkler, cihâna adâlet ve nizâm vermeye geldiklerine inanıyorlardı. Kuru bir saltanat kavgasına tâlip değildiler. Selçuk Bey zamanda kabûl ettikleri İslâm dininin kılıcıydılar.

Bir şâir, Türkleri, “Peygamber müjdesine vatan bırakıp gelenler” şeklinde tasvir ediyor. Evet, onların yeni dinleriyle birlikte yeni bir sevdâları vardı. Adı İstanbul olan kara sevdâları. Bizans’ın bunu anlaması mümkün değildi. 1068 yılında Anadolu’yu boydan boya geçerek İstanbul Boğazı’na kadar giden Selçuklu komutanı Afşin Bey, Konstantiniyye’ye bakarak kimbilir ne hayâller kurmuştu?

ALPARSLAN ve DİYOJEN

Asıl adı Muhammed olan Selçuklu Devleti’nin ikinci sultanı Alparslan, çocuk yaşından beri askerî ve siyâsî hâdiseler içinde yetişti. Babası Çağrı Bey, iyi bir askerdi ve ağabeyi Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey ile iyi bir dayanışma içindeydi. Alparslan, babasının ölümünden sonra Horasan Vâlisi oldu. Amcası Tuğrul Bey vefât edince başlayan taht kavgalarına son vererek hükümdarlığını i’lân etti. Büyük devlet adamı Nizâmülmülk’ü vezir yaptı.

1071 baharında yola çıkan Bizans ordusu, Ağustos’da Malazgirt’e ulaştı. Başında, bunalımlı döneminde Bizans için umut ışığı olmuş Romen Diyojen vardı. Romen Diyojen, bir yıl boyunca Bizans’ın bütün ekonomik gücünü kullanarak savaşa hazırlandı. Ordusu içinde Ermeni, Rum, Gürcü, Katalan, Norman, Ulah, Macar, Rus, hattâ Peçenek ve Uz Türkleri vardı. Selçukluları yenince tüm Ortadoğu ve İran’ı ele geçirecek; belki zamânın İskender’i olacaktı.

Sultan Alparslan, 24 Ağustos’da Malazgirt’e ulaştı. Önce, barış için elçi gönderdi. Romen Diyojen, kendisine o kadar güveniyordu ki Selçuklu elçisine, atlarını kışlatmak için Hemedan’ın mı yoksa İsfehan’ın mı daha uygun olduğunu sordu. Elçiden, “Atlarınız, Hemedan’da kışlayabilir ama sizin nerede kışlayacağınızı bilmiyorum.” cevâbını aldı.

Selçuklu ordusu, 50 bin; Bizans ordusu ise 200 bin kadardı. Çok askerle değil, nitelikli askerle savaşın kazanılacağını iyi bilen Sultan, ordusu daha kalabalık olmasına rağmen savaş meydanına bu kadar askerle geldi. Çevik, hareket kaabiliyeti yüksek bir orduyu sevk ve idâre etmek daha kolaydı. Ordu, iyi ok atan, fırtına gibi ata süren süvârilerden müteşekkildi.

ÖNDE YALIN KILIÇ TÜRKMEN BAŞBUĞU

Sultan Alparslan, ordusunu kendisine bağlama istidâdı olan bir komutandı. Kefen niyetine giydiği beyaz kıyâfetiyle ordusunun başına geçti. Muhârebeden evvel Cuma namazı sonrası ordusuna yaptığı konuşma, zaman ve mekânı aşan, asırlar boyu ordunun başında giden sultanlara yol gösteren bir konuşmaydı:

“Ya muzaffer oluruz ya şehîd oluruz. Ayrılmak isteyen ayrılsın. Bugün burada sultan yoktur. Ben de ancak sizden biriyim.”

Sultanı böyle olan ordunun askeri, savaş meydanını terk eder mi? Tek bir asker bile ordudan ayrılmayarak zafer için and içti.

Önde yalın kılıç Türkmen Başbuğu

Ardında Oğuz'un elli bin tuğu

Andırır Altay'dan kopan bir çığı

Budur Peygamberin övdüğü Türkler

Ya Allah...Bismillah... Allahuekber

Nağramızdır bu gün gök gürültüsü,

Kanımızdır bugün yerin örtüsü

Gâzi atlarımın nal parıltısı

Kılıçlarımızdır çakan şimşekler

Ya Allah...Bismillah... Allahuekber

Ordusu, hilal taktiği de denilen bu savaş yöntemini tatbik ederek Bizans ordusunu şaşkına çevirdi. Ermenilerin meydanı terk etmesi ve Peçeneklerle Uzların Selçuklu tarafına geçmesi de Bizans ordusunu dağıttı. Geri çekilmeye çalışan Romen Diyojen esir düştü. Sultan, kendisine iyi muâmele ederek serbest bıraktı. Ülkesine dönen imparator, ihânete uğrayıp hapsedildi. Gözlerine mil çekilip sürgüne gönderildi. Kısa bir süre sonra öldü.

Malazgirt zaferiyle Bİzans’ın mukâvemeti kırıldı ve Anadolu kapıları sonuna kadar Türkmenlere açıldı. Anadolu vatan olmaya başladı. Müslüman Türkler, Avrupa kapılarına dayandı.

Yiğitler kan döker, bayrak solmaya,

Anadolu başlar, vatan olmaya...

Kızılelma'ya hey Kızılelma'ya

Bu seste birleşir bütün yürekler...

Ya Allah...Bismillah... Allahuekber…

MUHÂREBE SONRASI

Büyük zaferden bir yıl sonra vefât eden Sultan Alparslan’ın yerine, oğlu Melikşah geçti. Malazgirt’den sonra, siyâsî ve askerî hâdiseler çok hızlı gelişti. Türkler akın akın Anadolu’ya yayıldı, Anadolu’da yeni bir Türk devletinin temelleri atıldı. 1075’de Anadolu Selçuklu Devleti kuruldu.

Türklerin İstanbul’u alıp Avrupa’ya yerleşeceği korkusuna kapılan Vatikan, Avrupa devletlerini kışkırtarak Haçlı seferlerini başlattı (1095).

Selçuklular devrinde bütün şiddetiyle devâm eden Haçlı seferleri, Osmanlılar zamânında da devâm etti. Hâlâ devâm ediyor. Hâlâ Malazgirt’in intikâmı alınıyor. Dökülecek kanımız, verilecek şehîdimiz oldukça Anadolu, bizim vatanımızdır.

Anadolu kapılarını sonuna kadar açıp Miryakefalon'a, oradan İstanbul'a ve sonra da Viyana kapılarına götüren Kızıl Elma düşünün büyük zaferi, Cihan hâkimiyeti mefkûresinin en mühim kilometre taşı, 947. kez kutlu olsun.

Bize bu toprakları vatan yapan şehîdlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.