Şimdi biraz geriye, Meral Akşener’e kaset iftirası atılan 11 Mayıs 2015 târihine gidelim. Biraz arşiv karıştırdım.

Yanılıyorsam özür dilemeye hazır olduğumu peşînen belirterek sonucu yazayım. Böyle bir alçaklık karşısında, şimdi “Hepimiz Yavuzuz!” çağrısı yapan Yeniçağ gazetesi, “Hepimiz Meraliz!” çağrısı yapmış mı? Maalesef hayır!

Hem iftiraya uğrayıp tutuklandığında hem de şimdi saldırıya uğradığında Meral Hanım tarafından savunulan Yavuz Selim Demirağ, destek yazısı yazmış mı? Maalesef hayır!

Meselâ; fikir nâmuslarına her dâim şehâdet edeceğim Arslan Tekin ve Servet Avcı, Akşener’e destek olmuşlar ama şimdi “heyyyt!” diye efelenenler içinde o zaman “takan” olmamış.

14 Mayıs 2015 târihli yazısında, “Meral Akşener’in imanına, safiyetine ve yüreğine kefiliz demek bile haddimizi aşar, mâlûmun ilâmı olur.” diyen Servet Avcı, susanlara da dikkat çekmiş:

“Diyânet İşleri Başkanlığı’nın ve Âile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın suskunluğu, elbette anlaşılabilir. Oysa bâzı suskunluklar var ki hiç anlaşılamıyor... Yazık çok yazık...”

Demirağ’a destek olan Meral Hanım’ı takdir etmekle birlikte îkaz etmekte fayda görüyorum.

Aman diyeyim Meral Hanım, bâzı “suskun türleri” var ki nerede, niye susacakları belli olmuyor. Köpürtmelerine inanmayın!

(Benim arşivimi merak edenlerin merakını gidereyim. Elbette Meral Hanım için tereddüt etmeden kaleme sarılmıştım. Nâmus bu! Bostanda bitmiyor.)

BİR AÇIKLAMA

Yeniçağ gazetesinin, “Hepimiz Yavuzuz” çağrısına iştirak etmeyiş sebebimi, sanki bir kişiyi yedi kişinin dövmesine “Oh olsun!” demişim gibi anlayanlar oldu.

Şiddetin her türlüsüne karşı olduğumu ifâde etmeme rağmen yapılan yorumlara hayret ettiğimi söylemeyeceğim. Anlık düşünenler için her yorum serbest!

Yeniçağ’ın çağrısına iştirak etmeyişimin son derece mâkul ve mantıklı sebepleri var. Bunu şahsî olarak değerlendirmek, çok mühim bir buluş değil ki. Zâten açık açık yazdım. Direk şahsî bir mesele ama bir o kadar da toplumsal mesele.

Kısaca diyorum ki bu çağrıyı yapanlar içinde fetö sürecindeki ihbar-ispiyon furyasına, şu an debelenip durduğumuz adâletsiz ortama hizmet eden biri var. Adı da Batuhan Çolak. Sırf ikbâl uğruna yaptığı açıklamayla önünden geçmediğim bir örgüte yakın olduğum lekesini sürdü. Daha açık nasıl anlatayım? Acaba, “Adamla ticâret yaptım, aramız bozuldu da acısını çıkarıyorum.” desem şahsî olmaktan çıkar mı?

Vaktiyle eleştirdiğim bir ülkücü yazar, ortak bir tanıdığımıza beni şikâyet edip, “Aramızda ekmek tuz hakkı yok mu?“ demiş. “Ekmek tuz hakkı varsa benim de lekelenmeme hakkım var. Niye bana leke sürenleri savunuyor?” diye sordum.

Sorarım sizlere, bir yazarın yedi kişiden dayak yememe hakkı var da benim, lekelenmeme hakkım yok mu?

Atalarımız, “El yarası geçer, dil yarası geçmez” demekle ne demek istemiş olabilirler?

Niye bizim başımıza gelenlere, değil destek olmak, “geçmiş olsun” bile demeyenlerle berâber kılıç sallayayım? Aklımı ekmek peynirle mi yedim ki adâletin a’sını bilmeyenlerle adâlet arayayım?

Tâlihsiz (!) yazımı okuyunca hayâl kırıklığına uğrayıp, “Vah vah, tüh tüh!” diyenlere özellikle soruyorum:

Hakkınızda televizyonda, “Yurtdışına kaçacak. Âcilen tutuklansın!” yayını yapılması husûsunda bir fikriniz var mı?

Bir kadın olarak evde oturup polisi beklerken neler hissettiğim hakkında bir fikriniz var mı?

Tertemiz bir âilem var. Bugüne kadar tekke, cemaat, dernek, siyâsî parti önünden geçmemiş, “Allah, vatana millete bağışlasın” diye büyüttüğüm beş çocuğum var. Atılan iftiraların ucunun nerelere gittiği, âilemi nasıl etkilediği hakkında bir fikriniz var mı?

Neyse ki sicilimde, kelime dağarcığımda, herhangi bir yazımda “hocaefendi” kelimesi olmadığından iftiralar tutmadı. Tutmaması, iftira atılmadığı anlamına mı geliyor?

Kaypak adam benim mahallemde diye onunla yürümem. Yürümek zorunda kalsam da yan yana yürümem. Önden gidip arkamı da dönmem. Böyleleriyle yürünen yol, asla ve kat’a güvenli değildir. Doğru adam karşı mahalledeyse ona düşman olmam. Hiç korkmadan arkamı dönebilirim.

Benim kitabımda, bunun adına, “zik zak çizmek” değil, “ilkeli ve mert olmak” diyorlar.

Batuhan Çolak gibilere husûmetim yok. Sâdece hesâbım var ve günü de yeri de gelince sorarım.

Duâ etsinler ki onların üslûbuyla değil, mertçe soruyorum.

Hepisi Yavuzmuş! Boşversenize! “Yavuz hırsızız” deseler isâbet olur.

ŞAHSÎ MESELE

İlçe milli eğitime, bir okul müdürünü şikâyete gittim. Çiğnediği kuralları, işlediği suçları anlattım. Şube müdürü, “Hanımefendi, meseleyi şahsîleştiriyorsunuz?” demez mi? Bir şahsı şikâyet ediyorum; karşımdaki adam, Law and Order dizisinden çalınmış bir cümle söylüyor.

“Müdür beyle ortak bir arsa aldık. Bizi kandırdı, üzerine kondu. Ne yapayım, acısını böyle çıkarıyorum.“ deyince devrelerimi cayır cayır yakan şu karşılığı aldım:

“Ben anlamıştım zâten. Kendiniz itiraf ettiniz işte!”

Ola ki Batuhan Çolak ile ticâret yaptığıma inananlar çıkabilir diye anlattım.

Aman diyeyim, yanacak devrem kalmadı!