Necip Fazıl, 1947 yılında “Muhasebe” isimli şiirinde medyanın halini şöyle anlatmıştı:

“Bakmayın tozduğuma meşhur Bâbıâli’de!

Bulmuşum rahatımı ben de bir tesellide.

Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası!

Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?”

Muhafazakâr medyada çalışmama rağmen gördüğüm pislikler sebebiyle 1993 Yılında Necip Fazıl’ın bu şiirine şu nazireyi yapmıştım:

“Bakmayın gezdiğime böyle Bâbıadi’de

Bulmuşum geçim derdini bende bu vadide.”

Evet, geçim derdi bizi öyle bir mecraya sürüklemişti ki en yakın dava arkadaşları bile birbirine kazık atmaktan geri durmuyordu. Hatta o sıralar, “Dava adamlarının birbirine attıkları kazıklar karşısında Kazıklı Voyvoda’nın Osmanlı askerlerine attığı kazıklar kürdan gibi kalıyor.” Demek mecburiyetinde kalmıştım.

Medya piyasasında gördüğün adilikler “Bâbıali” kavramı benim nazarımda “Bâbıadi” şekline bürünmüştü.

Necip Fazıl’ın değimiyle, muhafazakâr medya da fikrin fahişesi ve zamparası olan, üç kuruş hava parası karşılığı vicdanlarını satan bir sürü aşağılık insanlar karşılaşmıştım.

Sözde muhafazakâr ve milli medya böyle ise artık siz Allah, kitap, din tanımayan, müstehcenliği iman ilkesi haline getiren diğer medyanın halini tasavvur edin. Onlar için varsa yoksa menfaat ve bağlı bulundukları efendilerinin söyledikleriydi. Yalan haber yapmak ve müstehcenlik onlar için asla vazgeçilmez ilkelerdi. Müftünün keçisi çalınsa “Müftü keçi çaldı” diye yayın yapmaktan çekinmezlerdi. Yazdıkları yalanlar için özür dilemek ise onların kitaplarında yoktu. Çünkü özür dilemek bir erdemdir. Böyle zihniyetlerde erdem namına bir şey olmadığı için böyle bir girişimde asla bulunmamışlardır.

28 Şubat sürecinde “Kartel medyası” diye adlandırdığımız medya grubu ise, namaz kılan çocukları yıllarca terörist yetişiyor diye afişe etti. İnancından dolayı başını örten kızlarımızın okuma haklarını elinden alınmasına vasıta oldular. İnancını yaşamaya çalışan Anadolu insanına yıllarca “İrticacı, mürteci” diyerek hakaret ettiler. Bütün yaptıkları İslam düşmanlığıydı. Çünkü bağlı oldukları ve kendilerini fonlayan efendileri İslam düşmanıydı.

Ne yazık ki ülkemizde medya organları hiç ahlaklı, erdemli ve adaletli olmadı/olamadı. “Yandaş, Çağdaş, Fondaş vs.” mensuplarının gazete ve televizyonlarda “özgür ve tarafsız gazeteciyiz.” gibi palavraları sadece birer maskeydi. Ağır yazacağım ama maalesef, “Bizim meslekte kim kemiği daha yağlı verirse gazeteci ona göre havlar.” İlkesi geçerli olmuştur. Hâlbuki gazeteci hak ve hakikati kamuoyu adına hiçbir güçten çekinmeden ortaya koyan kişidir. Böyle olması gerekirken gazeteler, televizyonlar ne yazık ki bağlı oldukları güç odaklarının borazanı haline dönüştü.

Ülkemizde gazeteler belli sermaye gruplarının elindedir ve ilişkide bulundukları güç merkezleriyle işbirliği yaparak çıkardıkları gazeteleri veya kurdukları televizyonları kendi menfaatleri için kullanırlar. Geçmişte iktidarları yıkan ve kuran da yine gazeteciler olmuştur. Gazeteciler TSK’yı da kışkırtarak birçok kez darbe de yaptırmışlardı. 28 Şubat’ın generali Çevik Bir, “Biz gazeteleri okuyup ona göre kendimize yol çiziyorduk.” derken bu gerçeği itiraf etmiştir.

Aslında medya organları adaletin, özgürlüğün, hukukun hükümferma olduğu ülkelerde insanların gözü ve kulağı gibidir. Medya organlarının asıl görevleri verdikleri tarafsız ve doğru haberler ile insanların bilgilenmelerini sağlamaktır. Dürüst ve özgür medya bulunduğu ülkede olanları kamuoyu adına denetler ve duyurur. Fakat ne yazık ki bizdeki medya organları (ayrım yapmadan yazıyorum) bağlı oldukları güçlerin etkisi altında kalarak haberleri çarpıtmaktan geri durmamakta ve asıl vazifelerini unutmaktadırlar. Medyadaki bu davranış şekli basın ahlakının iflas ettiğini gösteren en çarpıcı örnektir.

Bizdeki medya, destek aldıkları güç odaklarına göre grup gruptur. Kimi iktidardan nimetlendiği için “Yandaş medya”, kimi muhalefetten beslendiği için “Çağdaş medya” olarak bilinir. Bir de İngiliz’den, Amerikalıdan, Rusya’dan, vs. yabancı ülkelerden nemalanan ve onların tetikçiliğini yapan gazeteciler var ki onlara da şimdi “Fondaş medya” deniyor.

Özetle “Taraflı medya” diyebileceğimiz bu kurumlar, haberleri kendi menfaatleri doğrultusunda çarpıtmaktan asla çekinmezler. Bu sebeple olsa gerek Oxfort Üniversitesi Reuters Enstitüsü'nün 2018 yılında yayınladığı Dijital Haberler Raporu'na göre Türkiye araştırmaya konu olan 37 ülke arasında dezenformasyon ve yalan haberin en çok görüldüğü ülke olduğu tespit edilmiştir.

Gelin isterseniz üç başlık altında bizdeki medyayı kategorize edelim.

ÇAĞDAŞ MEDYA

Bizde kendisini “Çağdaş medya” olarak adlandıran grup, hep Atatürkçülük arkasına saklanarak ne kadar milli ve manevi değer varsa karşı çıkmıştır. Bu grubun en önemli özelliği dine ve dindarlara karşı olan kinleri olmuştur. Adı zikredilen grup hem iktidarında hem de muhalefette iken hep CHP’yi desteklemiştir. Ağırlık olarak solcuların hakim olduğu bu grup sözde çağdaşlığı ve özgürlüğü hedef aldığını söylerken ne çağdaşlıktan ne de özgürlükten zerre miktar nasiplenmemiştir. 1960 yılından beri olan darbeleri desteklemekte bu grubun en çarpıcı özelliği olmuştur.

YANDAŞ MEDYA

Ülkemizde iktidara yakın duran medya organları geçmişte, "Besleme basın", "Naylon basın" ve "Örtülü basın" şeklinde isimlendirilirken Ak Parti iktidarı ile birlikte “Yandaş medya” veya “Havuz medyası” olarak anılmaya başlanmıştır. Bunun sebebi bahse konu yayın organlarının havuzlarda biriktirilen paralarla alınması ve sadece iktidar yanlısı haber yapmaları olmuştur. Söz konusu yayın organları, iktidarı desteklerken muhalefete karşı çıkmıştır. Yandaş medyada geçerli olan tek ilke ise iktidar ne yaparsa yapsın onu doğru olarak lanse etmek olmuştur. Yani hedefe giderken her yolu meşru görme ilkesi temel çizgileridir. İkamet ettikleri yalılarda oluşturdukları gettolarında kendilerine en ufak muhalif olan yandaşlarını bile harcamaktan asla çekinmeyen bir anlayışın da sahibidirler.

FONDAŞ MEDYA

Son günlerde “Fondaş medya” isimli yeni bir medya tipi daha oluştu. Tamamı Ak Parti muhalifi olan FETÖ’cü, solcu, liberal, batı yanlısı kim varsa başta ABD olmak üzere değişik ülkelerden fonlandığı için isim olarak “Fondaş medya” ismi tam oturmuştur.

ABD merkezli vakıf Chrest Foundation’ın sözde bağımsız ve muhalif Journos, Medyascope, Serbestiyet ve P24 gibi solcu, FETÖ’cü, PKKseverlerden oluşan 140 medya kuruluşuna yüz binlerce dolar vererek siyasi tetikçilik yaptırdığı ortaya çıkması medyanın ne kadar sefil bir durumda olduğunun çok çarpıcı örneğini oluşturdu.

Yabancı ve değişik güç odaklarından destek alan bu satılık kalemler arasında en dikkat çekeni yıllardır kendini “Bağımsız medya” diye yutturmaya çalışan Ruşen Çakır ve onun yönettiği Medyascope olmuştur. Yayın hayatına 2015 yılında başlayan kurum, derneğin açıkladığı kayıtlara göre Chrest Foundation'dan bir yıl sonra destek almaya başladığı ve 2016'dan 2021 yılına kadar milyonlarca lira destek aldığı görüldü.

DÜRÜST GAZETECİLER

Medyadaki bütün bu kokuşmuşluklara rağmen sayıları az da olsa evine helal ekmek götürmek için çalışan gazete ve televizyoncular da vardır. Zaten bunlar bulundukları ortamlarda çalan, çırpan, yalan haber yapan, fonlananlara uymadıkları için vebalı gibi görülürler. Bugün çoğu da işsizdir. Çünkü Yandaş, Çağdaş ve Fondaş medya dürüst gazeteci ve televizyoncuyu sevmediği için iş vermezler.

NE YAPMALI?

Ne acıdır ki Türkiye’de medya hep şaibeli olmuştur. Yabancı bağımlılığı ve desteklerinin açığa çıkması medyanın nasıl bir sefalet içine düştüğünün açık kanıtıdır.

Gazete, dergi, radyo, televizyon, İnternet gibi kitle iletişim araçlarından oluşan medya, kitle iletişim sürecinin en önemli organizasyon biçimidir. Bu organizasyonun temel amacı ise, başta millete doğru haber ve bilgi vermektir. Medya bu vazifeyi yaparken en önemli işlev olarak, ahlaklı olması, tarafsızlık ilkesi ve halkın haber alma özgürlüğüne olan ihtiyacını gözetmesidir.

Medyanın doğru haber ve bilgi vermesi bu alanda görev alan gazeteci ve televizyoncuların “Medya ahlakı” dediğimiz ilkelere uymasından geçer.

Medya ahlakı, dünyadaki yaşama saygı, hukukun üstünlüğü, adalet ve yasallık gibi değerleri teşvik eder ve savunur. Bu ahlaktan yoksun olanlar ise yukarıda örnekleriyle gösterdiğimiz grupları ortaya çıkarır.

GELDİĞİMİZ BU SEFİL DURUMDAN ÇIKABİLMEMİZ İÇİN; BU ÜLKENİN ÖZÜ SÖZÜ DOĞRU, RÜŞVET ALMAYAN VE YEMEYEN, HİÇBİR YABANCI KURULUŞTAN FONLANMAYAN, İKTİDAR YALAKASI OLMAYAN, TARAFSIZ, BAĞIMSIZ VE ÖZGÜR DÜŞÜNEN GAZETECİ VE TELEVİZYONCULARA ÇOK İHTİYACI VAR.