Anadolu’da bir kadına “karnı burnunda” deniyorsa onun bir anne adayı olduğu anlaşılır. O gün köy meydanında farklı bir telaş vardı, hemen herkes oradaydı. Bir akademisyenin, “anne hangi psikolojiyi yaşamışsa doğuracağı çocuk da aynı psikoloji ile büyür”, teorisi denenecekti.

Karnı burnunda olan kadın, başına gelecekleri anlamıştı ve gözlerinde büyük bir korku vardı. İçinden kader diye geçirdi, onca hamile kadının arasından kendisini seçmişlerdi.

Kadın, bu teorinin kurbanı, daha doğrusu kobayıydı. İki askerin arasında sürüklenerek yüksekçe bir yere çıkarıldı ve önceden hazırlanmış yaylı bir mancınığa oturtuldu.

Mancınığı bilmeyenlere basit bir hatırlatma. Çocukluğumuzda kullandığımız sapan var ya, işte o sapanla atılan taş misali, mancınıkla da insan fırlatılır gökyüzüne. Veya Hz. İbrahim’in mancınıkla ateşe atılması örneğini hatırlayın.

Kadının simsiyah ten rengi korkudan pembeleşmeye başlamıştı. Ok yaydan çıkarcasına kadın yukarıya fırlatıldı. Metrelerce yükselirken büyüyen göz bebeklerine bu kez çığlıklar eşlik ediyordu, ta ki yere düşene kadar. Onlarca metre yukarılardan karnındaki bebekle birlikte param parça olmuştu. Özellikle hamile kadınlara seyrettirilen bu olay bir film sahnesi, bir oyun değildi.

Bunu canlı olarak seyreden kadınlar ve göbek bağıyla beslenen karınlarındaki cenin, “İTAAT ETMEZSEN SONUN BUDUR” mesajını almış olmalıydı. Sonrasında bu iğrenç katliamın seyrettirildiği kadınların doğum yapmaları ve bebeklerinin belli bir yaşa kadar ki hayatları takibe alındı. Görülmüştü ki, “evet anne karnındaki bebek, annesinin yaşadığı psikolojiden etkilenmişti ve aynı psikolojiyle büyümüştü.” Yani çocuk mesajı bihakkın almıştı.

Peki, kimdi bunu yapan cenin düşmanı caniler, nerede yaşanmıştı bu olay?

Bu ülke Nijer. Bir zamanlar birilerinin sömürgesi olan ve UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) kayıtlarına göre dünyanın en gariban ülkelerinden Nijer.

Bu teorinin düşünürü Fransız bir akademisyen.

Teoriyi icra eden ülke ise Fransa.

Hangi Fransa mı?

Hani şu, kıyıdaş olmamasına rağmen Türk düşmanlığıyla Akdeniz’in doğusunda Yunanistan’ın yanında boy göstermeye çalışan Fransa.

Hani şu, Avrupa Birliği mutfağında sürekli Türk’e şaşı bakan Fransa.

Hani şu, 1988 yılında Fransa’da “Ortak Tarım Politikası Uzmanlık Eğitiminde” İngilizce olarak sorduğum bir soruya, Fransızca sormazsan cevap vermem diyerek faşistlik yapan Fransa.

Hani şu, bizlere insanlık dersi verme cüretini gösteren Fransa.

Hani şu, onlarca Afrika ülkesini sömürgesi yapan Fransa.

Hani şu, Fas, Cezayir ve daha birçok ülkede Fransızcayı resmi dil olarak dayatan Fransa.

Neymiş, medeni batıymış, neymiş insan hakları savunucusu garpmış, neymiş “ben seni Paris’te gördüm azizim” kompleksiymiş… Geçelim efendim geçelim, biz kimseleri ötekileştirmeyelim ve bir olalım, göbeğimizi kesmeye kim cesaret edebilirmiş o zaman görürüz. Olmaz, olabilemez ki zaten…

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun “Türklük şemsiyesi zedelendiğinde insanlık hep ıslanmıştır” sonucunu görenlere ve bu fikre inananlara.