WWF’in yeni raporuna göre, denizlerdeki biyolojik çeşitlilik hızla azalıyor. Rapor, Akdeniz ülkelerinin denizlerini koruma konusundaki taahhütlerini tam anlamıyla yerine getiremediğini ortaya koyuyor.

WWF’in (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) son raporu bugün Akdeniz’in sadece 1.27’sinin etkin bir şekilde korunduğunu, bunların da ağırlıkla Akdeniz’in kuzeyinde yer aldığını ortaya koyuyor.

WWF, 2-5 Aralık tarihleri arasında, İtalya’da bir araya gelen bölge ülkelerinin temsilcilerini, iklim değişikliği ve insan baskısı gibi nedenlerle tehdit altında bulunan deniz canlılarını ve denizel habitatları korumak için gerekli yatırımları yapmaya ve kaynakları artırmaya çağırıyor.

WWF’in “2020 Öncesi Akdeniz Ülkelerinin Denizlerini Koruma Karnesi” başlıklı son raporu, geçtiğimiz on yıl içinde hemen hemen bütün Akdeniz ülkelerinin, 2020 yılına kadar yeterli deniz koruma ağı (DKA) oluşturma konusundaki yükümlülüklerini yerine getirme konusunda başarısız olduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu ağın, balıkçılık, su ürünleri üretimi ve turizm gibi yollarla yılda 5.6 trilyon dolarlık gelir üretecek bir denizel kaynak yaratacağı öngörülüyor.

Barselona Sözleşmesi’ne taraf olan Akdeniz ülkeleri,  denizlerin korunması konusunda kat ettikleri yolu masaya yatırmak üzere İtalya’nın Napoli kentinde bu hafta bir araya geldi. Toplantıda hükümetlerin, denizel biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve mevcut kayıpları geri kazanabilmek için 2020 sonrasına yönelik yeni eylem planları üzerinde anlaşma sağlamaları bekleniyor.

1976 yılında kabul edilen Barselona Sözleşmesi, Akdeniz’in kirliliğe karşı korunmasını ve eşsiz denizel biyolojik çeşitliliğini korumayı amaçlıyor. WWF’in raporu, Barselona Sözleşmesi’nin ve sözleşmeye taraf olan ülkelerin bu amaçlarına ulaşamadığı gibi Akdeniz’in, petrol ve doğal gaz faaliyetlerinin baskısı altında bulunduğunu ortaya koyuyor.

WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şu görüşleri dile getirdi: “Barselona Sözleşmesi, Akdeniz ülkelerine işbirliği için eşsiz bir fırsat sunuyor ancak bugün gelinen noktada radikal bir değişime ihtiyaç var. Akdeniz ülkelerinin, denizel biyolojik çeşitliliği koruma konusundaki ilgisinin yetersizliği denizlerimizin her türlü tehdide ve iklim değişikliğinin etkilerine karşı savunmasız kalmasına neden olurken, denizlerde sürdürülebilir bir ekonomiyi gerçekleştirme çabalarını da olumsuz etkiliyor. Akdeniz ülkelerinin liderleri, denizlerdeki biyolojik değerlerin korunmasını ve deniz ekosistemlerinin sürdürülebilirliğini birinci öncelik haline getirmeli ve 2030 yılına kadar Akdeniz'in en az % 30'unu etkin bir şekilde korumayı taahhüt etmeli.”

2009 yılından bu yana, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ve yerel paydaşlarla işbirliği içinde Kaş-Kekova Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde deniz koruma alanlarının daha etkin yönetimi adına önemli çalışmalar yaptıklarını hatırlatan Kalem, bu örneklerin hızla artmasını ve önümüzdeki on yıl içinde Türkiye’nin denizel zenginliklerini bütünüyle temsil edecek sayıya ve alana ulaşmasını beklediklerini vurguladı.

WWF’in raporu, başarısız girişimlerin ardından büyük bir bölümü kağıt üzerinde kalan deniz koruma alanlarından, iyi yönetilen alanlara kadar bütün Akdeniz ülkelerinin deniz koruma karnesini ortaya koyuyor. Rapora göre, Hırvatistan, İtalya, Yunanistan, Slovenya ve İspanya, korunacak deniz alanlarının önemli bir bölümünü belirledi, ancak yeterli koruma önlemlerine sahip deniz koruma alanları birkaç küçük yerle sınırlı veya Akdeniz’in zengin biyolojik çeşitliliğini korumak için yetersiz.

Arnavutluk, Cezayir, Kıbrıs, İsrail, Fas, Karadağ, Slovenya ve Türkiye gibi ülkelerdeki çalışmalar da birkaç küçük deniz koruma alanıyla sınırlı. Mısır, Lübnan, Libya, Suriye, Tunus ve Monako’da ise, koruma altında olduğu öne sürülen alanlar onaylanmış ya da uygulama altında olan bir yönetim veya izleme planına sahip değil. Akdeniz’in yalnızca % 0.03’lük bir kısmı insan etkisinden uzak ve güçlü bir deniz koruma alanı yönetimine sahip.

Editör: TE Bilişim