"Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir" diye bir söz vardır. Bir işin gelişinin, önceden kendisini belli ettiği konularla ilgili kullanılan ve çok beğendiğim bir sözdür.

Mevcut iktidarın eski hamisi olan Pensilvanya Canavarı'nın hayali, iki partili sistem idi. Aynı Cumhuriyet ilanı esnasındaki dedeleri, hocaları ve yobaz büyükleri gibi, ülkemizi küçük Amerika yapmak istiyorlardı. Tüm hesapları bu yönde idi. Federal bir yapı hayalleri vardı. Hep hayali ile yatıp kalktıkları Kürdistan kurulacaktı. Irak karıştırılmış ve bölünüp ilk ayak tamamlanmıştı. Suriye de bölünüp ikinci ayak da bitmişti. Sıra ülkemize gelmişti ki; evdeki hesap çarşıya uymadı. Gerek koltuklarını korumak isteyen eski adamları, gerekse de yıldızları hiç barışmamış olan Ülkücü kesim ayaklandı ve ülkemizi karıştırmak isteyen kesimin eli boş kaldı.

Peki sonra ne oldu?

İktidarın güvence kaynağı ve devletin sigortası olma görevine bürünen MHP Genel Başkanı, nedense sistem değişikliği istedi. Ya da birileri tarafından isteneni o dile getirdi ve ülkenin ayarlarıyla oynanmaya başladı. Her seferinde "biz bir şey istemiyoruz" dedi ve doğru yanlış her şeye onay verdi. Söylemleri, fikriyatı ve eylemleri, birbirlerine zıt görüntü vermesine rağmen tebası kendisinden övünerek bahsetti. Belki de siyasetimizin başarısız olma nedeni de, olaylara böyle at gözlüğü ile bakma şeklimizdir diye düşünürüm bazen. Krala çıplak diyemeyişimiz ve isyan edemeyişimizdir.

Sistem değişikliği ile ilgili referandum öncesi sanal ittifaklar oluştu. İktidar ve küçük ortakları "Cumhur İttifakı", diğerleri de "Millet İttifakı" oldular. Ne yani, birine oy versem diğerini sevmiyor mu olacaktım? Oysa ki; Millet de bizim, Cumhur da bizim değil miydi? Gereksiz tartışmalar ve her iki ittifaka karşı hakaretler havada uçuştu. Bir taraf Cumhur'a, diğer taraf ise Millet'e sövüp durdu. Bir kişi de çıkıp; "şu isimlerinizi değiştirin artık, ya da partilerinizi tek çatı altında toplayın" diyemedi.

Her iki ittifaka da karşıyım. Yerim; bu Cumhur'un içinde, Millet'inin yanıdır ve öyle olmaya devam edecektir. Devlet Bey'in Meral Akşener hanımefendiye çağrısı diye adlandırılan ama bir kelime oyunu olduğunu dahi anlayamayan insanlara gülüyor ve evimde oturuyorum. Yani; Meral Hanım'ın da derhal dönmesi gereken yerdeyim!

Sonuç olarak; balkondan olup biteni seyretmek çok güzelmiş. Sadece "Ahmet yapma oğlum. Mehmet arkadaşına neden vurdun" diye bağıran analarımız gibi, aşağıda yaşanandan bihaber durmak, pisliğe bulaşmamak ve vatanseverim edasıyla dolaşıp, vatanhainlerine hizmet etmemek ne kadar da huzur veren bir yaşam şekliymiş. Cumhur'u yok edenlere karşı, kendi küçük dünyaları için Millet'i kullananların gerçek yüzlerini görmek dışında tabii ki!