Cumhurbaşkanı Erdoğan, 25 Haziran 2021 günü Hatay’da yaptığı konuşmada, “Aşı yaptıranlardan İngiltere’de 100 Sterlin gibi rakamla ücret alıyorlar. Bizde böyle bir şey yok” demişti. Bu söz bir hayli yankılandı ve her durumda kendisine destek verenler hiç araştırıp soruşturmaya gerek duymadan, “Ya işte, gördünüz mü” diye böbürlenmeye başladılar. Muhalefetten ve bazı gazetecilerden gelen “Yok öyle bir şey, İngiltere’de de başka ülkelerde de aşıdan para alınmıyor” sesleri çıksa da saman alevi gibi sönüp gitti. Derken Sayın Cumhurbaşkanı bu defa 2 Temmuz’da Sakarya’da yaptığı konuşmada sözünün ya da iddiasının arkasında durarak şunları söyledi: “Bugün Avrupa’nın en gelişmiş ülkeleri bu aşıları ücretle yapıyorlar. 50 Sterlin, 100 Avro para alarak yapıyorlar!”

Muhalefet, bazı gazetecilerle iktidar karşıtı televizyonlardaki konuşmacıları konuyu tartışmaya açıp örnekler verdiler, para alınmadığını anlatmaya çalıştılar ama ben siyasi ve taraflı değerlendirmelerin hiçbirine güven duymadığım için “Araştırmacı Gazeteciliğimi” devreye sokarak durumu ABD, Almanya ve Fransa’da bulunan arkadaşlarıma sordum. Öyle ya, yıllardır oralarda yaşadıkları için konuyu en iyi onlar bilirlerdi.

Almanya’da yaşayan arkadaşımdan gelen cevap: “Aşı için ücret alındığını duymadık, görmedik. Biz ailece birinci aşımızı olduk, 27 Temmuz’da ikinci aşımızı olacağız. Ücret falan yok!”

Fransa’dan gelen cevap: “Osman Bey, Cumhurbaşkanı o bilgiyi nereden ve kimden alıyor bilmiyorum. Bugüne kadar Avrupa’nın hiçbir ülkesinde paralı test ve aşı yok. Yani ücretsiz, yani bedava!”

ABD’den gelen cevap: “Amerika’da hiç kimse aşı için para ödemiyor. Sigortalı olsun ya da olmasın cebinden para çıkmıyor!”

Peki, durum bu kadar açık ve net iken Cumhurbaşkanı bir hafta ara ile iki ayrı ilde yaptığı konuşmalarda niye yanlış bilgi veriyor ya da kendisini kim ya da kimler yanıltıyor? Hani ilkinde bir yanılma oldu diyelim; sayılarını bile tam olarak bilmediğimiz danışmanlar ordusu ne işe yarıyorlar acaba? 25 Haziran’dan 5 Temmuz’a kadar “Cumhurbaşkanı öyle söyledi de öyle değil, böyle söyledi de böyle değil” diye bir tartışmadır gidiyor ve ancak Kabine toplantısından sonra özür dilenmese de doğru olan açıklama geliyor: “Dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi biz de aşıyı ücretsiz yapıyoruz!”

Bu arada geçen lüzumsuz tartışmalar, kalp kırmalar, boş yere yapılan iddialaşmalar ne olacak? Bana bile bir arkadaş, “Başka ülkeler aşıyı paralı yaparken Cumhurbaşkanımız para almadan yaptırıyor” kabilinden sözler söylemiş, bunu iktidara destek olmasının gerekçelerinden biri olarak göstermişti. Oysa devletin asli görevlerinden biri de özellikle salgın hastalıklara karşı tedbir almak ve vatandaşlarını korumaktır. Tıpkı yol, köprü, tünel, sağlık kuruluşları yapıp okullar açmak gibi…

Malumdur ki Cumhurbaşkanı piyasadaki fiyat artışları konusunda da yanıltılmıştı. Bir önceki yıl, ihtiyaca göre sevkiyatların yapılığı soğan ve patates depolarına yapılan baskınları unutmadık. Kurulan tanzim satış mağazacıklarının bir işe yaramadığını da herkes gördü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 27 Kasım 2020 günü kendi partililerine yaptığı ve canlı yayınlarla herkese duyurulan konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştı: “Tarım Kredi Kooperatiflerimiz İnşaallah Türkiye genelinde 500 noktada ilk etapta şöyle gayet güzel, muhteşem mağazalarını açacak. Böylece gerek fiyatlardaki ucuzluk, istikrar halkım için önemli bir çıkış olacak, çok önemli bir adım olacak.”

Gelin görün ki hiç de öyle olmadı. Zaman zaman yolum düşünce Tarım Kredi marketlerinden alışveriş yapan biri idim. En azından devlete aittir, hile hurda olmaz diye düşünüyordum. 5 litrelik Ayçiçek yağı marketlerde 65 liraya çıktı diye kıyametler koparılmaya başlandığından bir hafta ya da on gün önce Tarım Kredi marketten zaten 65 liradan almış, markette kilosu 10 – 12 lira olan kuru fasulyenin orada 15 liranın üzerinde olduğunu öğrenince almaktan vazgeçmiştim. Demek ki asıl pahalı satan yer orası imiş. 5 Temmuz 2021 günü aynı markete yine uğrayıp fiyatlara göz gezdirdim. 5 litrelik Ayçiçek yağı 10 TL daha zamlanmıştı ve 75 TL idi. Hatırımda kaldığına göre 5 kiloluk toz şeker 29, bir kiloluk kuru üzüm 22, marketlerde 10 lira olan yeşil mercimek de 12 TL’den satılıyordu. Pilavlık baldo pirinç de piyasadaki market fiyatlarının üstünde idi. Yani, Tarım Kredi marketleri, Sayın Cumhurbaşkanı’nın 27 Kasım 2020’de yaptığı konuşmada ifade ettiği gibi “fiyatlarda ucuzluk ve istikrar için önemli bir çıkış, önemli bir adım” olmamış, üstelik gıda fiyatlarındaki artışlara “öncülük” ederek pahalılık ve istikrarsızlığın kaynağı durumuna gelmiş, getirilmiştir.

Bu gerçekler ortada iken Tarım Kredi Genel Müdürü’nün “11 yerden maaş aldığı” haberleri de çıkmasın mı? Genel Müdür utanıp sıkılarak özür dileyip hepsinden feragat ettiğini açıklamak yerine “11 yerden maaş değil huzur hakkı alıyorum” diyerek bir bakıma çıkan haberi doğrulamış oldu. Böyle olunca ve piyasada birden fazla maaş alanların haberleri zaten ayyuka çıkmışken insanların akıllarına neler geliyor neler!

Durum ortada… Pek çoğu hatır gönül ilişkisi ya da siyasi saiklerle yapılan atamalar sonunda oluşan “Danışmanlar Ordusu” ve bürokrasi kadrosu tamamen sınıfta kalmıştır. Buna rağmen görevden uzaklaştırılan Danışman ve bürokrat var mı yok mu bilemiyorum.

Ayrıca, Cumhurbaşkanı her yere yetişmeye çalıştığı, her fırsatta konuştuğu için “Çok konuşan çok yanılır” sözünün bir gerçeği yansıttığını da gösteriyor. Antalya’da yapılan Uluslar Arası Diplomasi Forumu’nda “Suriye’yi İSTİKRARSIZLAŞTIRMA çabalarımızda uluslararası beklediğimiz desteği alamadık” diyerek sürç ü lisan ettikten sonra İstanbul’da Sazlıdere Köprüsü temel atma töreninde yaptığı konuşmada, “Hep söylüyorum ya, biz Âşık Veysel gibi dağları deldik” ifadesini kullanması başka nasıl izah edilebilir ki?

Ne yazık ki dinleyenler zaten her söyleneni alkışlamaya hazır bir topluluk olduğu için meydanlarda, açılışlarda yapılan yanlışlar, kırılan potlar fark edilmiyor bile ama arşivlerle zabıtlar kalıcı.

“Arşivler” demişken, miting meydanlarında kendi iktidarlarından senelerce önce yapılan tesislerin bile “Biz yaptık biz” diye anlatılması bir yana, çevresinde bulunup göze girmek için kaş yapayım derken göz çıkaranların marifetleriyle Cumhurbaşkanı’na söyletilen fakat içi doldurulamayan konular da var. Mesela Başbakanlığı döneminde “Kabataş’ta Başörtülü bacıma saldırdılar”, daha sonra meydana gelen Gezi protestoları sırasında da “Dolmabahçe Camii’nde içki içtiler. Görüntüleri elimizde, yayınlayacağız” dedirttiler ama her iki olayın da yalan olduğu, görüntü olmadığı için de yayınlanamadığı anlaşıldı. Üstüne üstlük, “Ben Müslümanım, yalan söyleyemem” diyen Dolmabahçe Camii Müezzini sürgün edilirken bu yalanı ortaya atan kişi de Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı’na atandı. Siyaset ne yazık ki öylesine acımasız, siyasi liderlerin etrafını sarıverenler de böylesine insafsız.

Devlet adamlarına en çok lazım olan bilgili, kültürlü, donanımlı, liyakatli danışmanlardır. İçten pazarlıklı art niyetlilerden oluşan bir danışmanlar ordusu kurup milletin parası ile beslemek yerine işlerinin ehli, donanımlı ve yapılan hataları çekinmeden söyleyebilecek beş – on danışmanla çalışmak daha faydalı olacaktır.