Sahi Cumhuriyetin nimetlerinden en çok kim faydalanmıştır?

Peki, külfete en fazla kim katlanmıştır?

Basit iki soru…

Herkesin farklı cevapları olabilir ama maziye giderek, akıl baliğ olmaya başladığımız ortaokul yıllarından itibaren, hayatı bir film şeridi gibi gözden geçirmek yeterli olacaktır.

Mesela;
İstanbul’da asgari ücretli işçisiniz, patronunuz Cumhuriyete nasıl bakıyor?

Antalya’da komi olarak çalıştığınız, beş yıldızlı otelin sahibi T.C. ibaresinden rahatsız mı?

Diyarbakır’ın en gözde okulunda öğrencisiniz, okul müdürü andımızdan hoşnut muydu?

Ankara’da memursunuz, Atatürk denilince amirinizin yüz hatları hangi şekli alıyor?

Nimetlerden en çok elitlerin faydalandığı, külfetini ise garip, yerli ve millilerin sırtladığı sonucuna mı vardınız?

Bu sene Cumhuriyet’in 95’inci yıldönümü.

Yazarı, çizeri, okumuşu, zengini, monşeri, bürokratı, diplomatı…

Bu ülkenin seçkinleri Cumhuriyet’e çoğunlukla adil davranmadı.

Atatürk ismini istismar edenler olurken, bazıları da Atatürk’ün gerçekte neler yaptığını bilmeden ona sadece ideolojik tutundular. Milliyetçilik dediler, Devrimcilik dediler, Şeriatçılık dediler, Ulusalcılık dediler, Laiklik dediler ama hiç empati yapmadılar…

Peki sonra ne oldu?

Radikal düşünenler havanda su döverken, rasyonel düşünenler parsayı topladı.

Böylece Cumhuriyet’in mayası bozuldu ve vatan evlatları birbirini yemeye başladı.

Bir kısım insanlar sadece inancını yaşayan dindar kesimi düşman ilan etti.

Bir kısım insanlar kendisini münker-nekir meleklerinin yerine koydu ve kendi halindeki insanların yaşam biçimini sorgulamaya başladı.

Önemli bir kısım ise, bölgemizde olanları bile göremeden uyur numarasına yattı.

Kısacası, ders almadık çevremizden ve Cumhuriyeti sahiplenmedik.

Saddam nasıl gelmişti Irak’ın başına, idam sehpasında ipini kim çekti?

Kaddafi nasıl lider olmuştu, onu sokaklarda kim linç etti?

Esat kimlerle sarmaş dolaştı, sonrasında Suriye’yi kim kan gölüne çevirdi?

Mısır’da, Tunus’ta, daha birçok yerde kim öldürüldü, kim kaçtı, kim kovaladı?

Acaba oralarda gerçek Cumhuriyet olsaydı, o ülkelerin halkı bunca acıyı yaşar mıydı?

Halen anlamadık mı gerçek Cumhuriyet’in ne demek olduğunu?

Yaşanılan acılardan da ders çıkaramadık besbelli.

Atatürk’ün Cumhuriyeti kurarken belirlediği umdelerdeki basit ayrıntıları nasıl göremedik?

Bir. "Türkiye Devleti'nin şekl-i hükûmeti Cumhuriyettir."

İki. "Türkiye Devletinin dini İslâm, resmî lisanı Türkçedir."

Üç. “Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran halka Türk Milleti denir.”

Dört. “Ne mutlu Türküm diyene.”

Acaba neden, “Ne mutlu Türk olana veya Türk doğana” dememiş hiç düşündük mü?

Biz düşman üretmek değil, dost kazanmak üzere yaşamalıyız ki bir Irak, bir Libya, bir Suriye veya herhangi başka bir ülke olmayalım.

Oğuz Kağan atamızdır, Selçuklu ve Osmanlı da atamızdır. Bazıları kabul etmese de… Ama Cumhuriyet Türkiye’sinin bir evveli Osmanlı paramparça olmuştu. Osmanlının zirvedeyken sahibi olduğu 19.9 milyon km2 alandan, 29 Ekim 1923’te de Cumhuriyet ilan edildiğinde elimizde ne kalmıştı? Yaklaşık yüzde dördü...


Şimdi hep beraber cevaplayalım…

Laiklik nedeniyle Müslümanlığımızı daha mı az yaşayabiliyoruz?

Cumhuriyet nedeniyle Anadolu’da çocuklarımız okumaktan geri mi kalıyor?

Türkiye Cumhuriyeti devleti pasaportuna bir Ortadoğulu neden balıklama atlıyor?

TBMM’ne Hakkarili aşiret reisi veya Kastamonulu orman işçisinin çocuğu giremiyor mu?

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, T.C. devletinin 95’inci yılını nice yıllara diyerek kutlayanlara, bize hür-bağımsız bir devlet bırakanlara ve al-yıldızlı bayrağımızın altında yaşamaktan onur duyanlara…

29 Ekim 2018