Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin görüş ve önerilerini paylaştığı haftalık mutat basın toplantısı için kameraların karşısına geçti.

Davutoğlu AKP iktidarını topa tutarken hedefinde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, MHP Genel Başkanı Bahçeli ve Doğu Perinçek vardı. 

Davutoğlu'nun açıklamasından satır başları şu şekilde:

"İktidarın normalleşmeden anladığıyla milletimizin normalleşmeden bekledikleri arasında büyük bir uçurum bulunuyor"

İktidar 1 Haziran itibariyle normalleşme sürecini başlattığını ilan etti. Uzun yıllar sonra iktidarın, bir salgın hastalık sebebiyle bile olsa, ilk kez normalleşmeden bahsetmesi bizleri memnun etti. Çünkü, maalesef, ülkemiz son yıllarını hiç hak etmediği anormallikleri yaşayarak geçiriyor.

Özellikle demokrasi ve hukuk devleti standartları açısından 4-5 sene önceyle bile mukayese edilemeyen bir ülke haline geldik.

Bir anda 20-30 yıl öncesiyle bugünler yoğun bir şekilde mukayese edilir hale geldi. 2010’larda birileri çıkıp 1990’lardan bahsetse kimse ciddiye almazdı.

Bugün maalesef hemen her gün yaşanan olaylar, ortaya çıkan aktörler, işlenen hukuksuzluklar ve kötü yönetim örnekleri yaygın bir şekilde 1990’larla kıyaslanır hale geldi.

Hatta 1990’ları da geride bırakarak 1980’lerin, 1970’lerin uygulamaları konuşulur hale geldi.

Hem de bizzat iktidarın sözcüleri tarafından.

Hal böyle olunca, iktidarın normalleşmesiyle ülkenin acilen ihtiyaç duyduğu normalleşme arasında büyük bir uçurum oluşmuş durumdadır.

Biz elbette ülkemizin hızla normalleşmesini istiyoruz.

Ancak iktidarın normalleşmeden anladığıyla milletimizin normalleşmeden bekledikleri arasında büyük bir uçurum bulunuyor.

Sistemin iflası

Türkiye’yi uçuracağı iddia edilen bir sistemin iki yıl içinde eskiyerek reforma ihtiyaç hissetmesinin bu sistemin mimarları tarafından ifade edilmesi çok açık ve acı bir itiraftır.

Evet, bu sistem iki yıl içinde eskimiştir, çünkü o zamanki bütün uyarılarımıza rağmen bir sistem mantığıyla değil 12 Eylül otoriter anayasa anlayışına bir yama mantığıyla gerçekleştirilmiştir.

Evet bu sistem iki yıl içinde kendisini tüketmiştir, çünkü milletin ihtiyaçlarına göre değil kişisel ihtiraslara göre dizayn edilmiştir.

Evet bu sistem iki yıl içinde yıpranmıştır, çünkü modern dönem siyasi tecrübemizi ve demokrasi anlayışımızı göz ardı eden bir tekil zihniyetin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

Bakanın, “Demokrasi olmasa ne olur” açıklaması haber bile olmamıştır

İktidarın gizli ve açık, büyük ve küçük ortakları hükümet sistemini daha da otoriter kılacak reformlardan bahsederken, iktidar partisinin en güçlü bakanının ve gelecek planlaması yapan müstakbel liderinin  “demokrasi olmadan da ekonomik kalkınma olabileceğini” ilan etmiş olması normalde siyasi gündemin ana konusu olması gerekir.

Ancak, maalesef ciddi ve meslek ilkeleriyle hareket eden basın tamamen baskı altına alınıp dışlandığı için iktidarın ortaklarıyla birlikte açıkça demokrasiden vazgeçme mesajı haber bile olmamıştır.

Benzer şekilde hukuk devletine olan inanç o kadar azalmıştır ki, demokratik bir ülkede bir bakanın kendi ülkesinde “demokrasi olmasa ne olur” açıklaması iktidar götürürken, Türkiye’de haber bile olamamıştır.

Sizlere son dönemlerde iktidarın liyakatsiz ve ciddiyetsiz ekonomi yönetiminin kendi beceriksizliklerini örtmek için ülkemizdeki ekonomik krizi “küresel piyasalardan gelen döviz ataklarına, sözde dış mihraklara” bağladığını aktarmaya gayret ediyorum.

İktidar “ekonominin sorunlarını, kadroların acizliğini, politikaların yetersizliğini, akıl-dışı/tek merkezli yönetim tarzının yol açtığı sıkıntıları” ülkeyi adım adım dünyadan kopararak çözmeye çalışmaktadır.

İktidar ve ekonomi yönetimi koyduğu yanlış teşhisler nedeniyle ülke her geçen gün daha kapalı bir ekonomi haline dönüşmektedir.

Tekrar altını net bir biçimde çizmek istiyorum, ne yazık ki bugün yatırımcılar nezdinde Türkiye “sermaye kontrolleri uygulayan bir ülkedir”.

Bakın kıymetli kardeşlerim, yaşı 50’nin altında olanlar hatırlamayabilirler. Ama 1970’leri çocukken bile görmüş olanlar sermaye kontrolü, ithalat kontrolü, döviz kontrolünün nasıl bir ülke ortaya çıkardığını çok iyi bilirler. 1978 yılında bir aylığına yabancı dil kursuna katılmak üzere ilk kez yurtdışına gittiğimde rahmetli babamın ihtiyaç olan birkaç yüz dolarlık dövizi bulabilmek için nasıl çaba sarf ettiğini bugün gibi hatırlarım.

Ülkenin ekonomi bakanı, ciddi ciddi kendi iktidarını ülkeyi ithalat cennetine çevirmekle suçlamaktadır.

Editör: TE Bilişim