Demokrasimiz de şekilci ve bize özgü, siyasetimiz ve dindarlık anlayışımız gibi. Seçimleri bizim parti kazanırsa milli irade kutsal, demokrasi de tadından yenmez oluyor. Ötekiler kazanırsa eğer iki başlılık, paralelcilik, tu kaka gibi bir şey. Oysa çok partili siyasi tecrübemizde tüm toplum kesimlerini en az bir kere düşman sayıp düdük çalanlara inat, uzlaşmacı bir anlayış zeminine oturmalıydı değil mi? Atlatılan onca badireye, çekilen bunca sıkıntıya nazaran gelinen nokta ne yazık ki hep aynı. Ele geçirilen iktidar kutsallaşıyor ve muhakkak surette korunmaya değer bir ulvi güç oluyor. İktidarı kaybetmek giderek hayati bir mesele ve ölüm kalım savaşına dönüyor. Böylelikle her şey bu endişenin etrafında şekillenip gelişiyor.

Millet olarak sözde sevinçte, tasada, kederde ve kıvançta hep beraberiz. Ama birlik beraberliğimizin ölçüsü iktidara ne kadar yaradığında ve yanın dağıyla sınırlanıyor. Aksi halde o birlik anında fitneleşip hatta şeytanlaşıyor. Şu covid19 salgınında alınan tedbirlerin niteliği ve etkililiği kadar, muhalefetin yardımcı olacak diye işe karıştırılmaması için sergilenen çaba da bundan. Ankara, İstanbul, Adana, Mersin, Antalya B.Ş belediyeleri asla halka dokunamasın, kafayı kaldıramasın, yardımları olmaz olsun, verecekleri akıl orda kalsın zihniyeti de o bilinçaltından kaynaklı. Acaba daha iyi yaparlarsa benim halim nice olur endişesinin ardındaki her gün daha da büyüyen iktidarı kaybetme korkusu.

Amaan hepsi aynı, eskiden de böyleydi diyerek basitleştirmek ve geçiştirmek akılcı ve haklı bir tavır olamaz. Çünkü böylesi bir hükümet etme ve siyaset yürütme anlayışı hiç olmadı. En küçük bir iş ve meselede nereye varacağı umursanmayan bir yüksek gerilimle kutuplaşmayı dert etmeyen tersine burada dahi siyasi yarar gözeten yönetim tarzı toplumu boğuyor. Eskiden siyasetçinin bir siyasetçi gibi davranma bir de devlet adamı olma/davranma sorumluluğu vardı. Bugün bir sürü şey gibi bu ölçü de kayboldu. Devlet kurumları ağırlığını yitirdi, teamüller kayboldu. Meclis bir asrı geride bıraktı gelişmesi milli iradeyi hakim kılması gerekirken tersine daha geriledi, milletin meseleleriyle meşgul olma hakkı elinden alınıp sistemde yasama yerinde konu mankenliğine mahkum kılındı.

Eğitim konusu deneme tahtası oldu. 2000 sonraki yıllarda doğanlar yılsonunda ne olacağını bilemedikleri sınavlarda adeta helak oldular. Her yere üniversite açıldı ama yüksek öğrenim sorunu asla çözülemedi daha beter bir yola girdi. Sağlık nispeten iyileşti ama kamuya mali yükü çekilemez hale geldi. Bağımsızlığını yitiren yargı itibarını da kaybetti. Bugün muhalifler bir yana MHP'li siyasiler hatta AKP'liler bile AKP'nin adaletine güvenmiyor. Diyanet iktidarın emrinde sipariş fetvalarla yan kuruluş gibi oldu. Hatırlayın 7 yıl önce, şimdi Malezya'da elçi olan Merve Kavakçı bile, 2013'te, Habertürk'ten Kübra Par'a şöyle demişti: "Elbette kapatılmalı. Diyanet, dini kontrol altında tutmak için oluşturulmuş bir yapıdır...Cemevleri de ibadethane yapılmalı.." Şimdi ise Camiler siyasi propagandayla inanç sömürüsü mekanı haline getirildi. Diyanet kapatılmalı denirken tersine 5 Bakanlıktan fazla bütçe verildi.

Yasaklar, yoksulluk ve yolsuzluk mücadele için gelinen iktidarın 18.yılı sonunda; Yoksulluk arttı, yolsuzluk kanıksandı hatta hesap verilmez ve sorulamaz hale geldi. Yasaklar katlandı, fikir ve ifade hürriyeti asla huzur bulamadı. Geçenlerde herkes affedildi de yazı yazanlar, tweet atanlar kodesten çıkamadı. Geçmişi ne kadar kirli adam varsa FETÖ üzerinden kendini akladı. Düne kadar PKK güzellemeleri yapanlar bir kaç FETÖ yazısı döşenip sistemin gözünde pir-üpâk oldu. Yedi yıl önceye kadar iktidar tarafından yönlendirilen yurtlarında kaldıkları için fakir Anadolu çocukları işinden, ekmeğinden oldu. Ama FETÖ'nün ağababaları iktidara akıl dane oldu. Tüm bu dönüşlerde ''taç giyen baş akıllanmadı'' tersine iktidar olmanın şehveti akılları baştan aldı. Güce tapınma ne yazık ki iman esası sayıldı.

Bu salgın geçecek, virüsün aşısı da ilacı da mutlaka bulunacak. Ancak yukarıda arz ettiğim siyasi zihniyet virüsünü yok edemezsek eğer, adaletsizlik, işsizlik, eşitsizlik, hürriyetsizlik devam edecek. Çözümü de, kime yarar yerine herkese yarar, iktidar ve eksenindekilerin değil de kamunun hukukunu koruyan bir düzeni getirmektir. Demokrasiler çok iyi oldukları için değil gayrısına nazaran yönetim hatalarını kendi içinde en hızlı tamir edebilen ve en kolay hesap sorulabilen sistem olduğu için iyidir.

Bugün gelinen noktada herkes için en salim liman demokratik hukuk devletidir, kuralları da bellidir. Ülkemiz için de en hayırlısı halk için en faydalısı parlamenter demokrasidir. Kısacık uygulaması büyük tahribatlar doğuran tek Adam sisteminden hızla dönüş mecburiyet olmuştur. Evvela kutsal iktidar ve devletleşen partiler zihniyetini dönüştürmek ve hukuki-sosyal güvenlikçi, adaletçi, adil bölüşümcü anayasal bir devlet konusunda anlaşmak ve uzlaşmak zamanıdır. Kendiliğinden olamayacağına göre halkın bu yoldaki talebini yükseltmekten başka yolu da yoktur. ne yazık ki halkımızın demokrasi talebi hala yetersiz bakiye. Aksi halde bunlar yaşanmaz, bu zihniyetteki bir iktidar da başımızda kalamaz. Ülke aydınına düşen görev de iktidar yanaşmalığıyla sefa sürme yerine halkı bu yolda bilinçlendirme olmak durumunda. Akıl, ahlak, adalet...