Kimse demokrasi istemekte samimi değil, herkes kendi konumunu düşünerek siyaset yapıyor. Yıllardır siyasi partiler kanununun demokrasiye aykırı olduğu söyleniyor, ama liderler hiçbir zaman bunu değiştirmeyi düşünmediler. Şimdi yeni partiler ortaya çıkıp iktidarı sarsacağı anlaşılınca siyasi partiler kanunu değiştirmek için iktidarı oluşturan partiler harekete geçti. Tabi yine hareket noktası demokratik bir yasa yapmak değil, kendi siyasi konumlarını yasaları eğip bükerek gerekirse anti demokratik hale getirerek korumak.

Yıllardır M.Ali Kılıçbay yazı ve kitaplarında Türkiye’de gerçek anlamda bir seçim olmadığını demokrasinin parti liderlerinin vesayeti altında olduğunu söylüyor. Çünkü aslında milletvekillerini millet seçmiyor. Vatandaş gerçek anlamda hiçbir zaman kendini temsil edecek olanları seçmedi. Vatandaş, liderlerin Ankara’da tamamen kendi şahsi kriterleri ile –ki bu kriterlerin en önemlisi itaat, biat, köpekçe bir sadakattir- seçip önüne koydukları isimleri seçmeye mecbur bırakılıyor. Seçen Liderler, vatandaşa ise sadece demokrasi dekorunu tamamlamak için rol modellik düşüyor. Onun için bir adım ileri gidemiyoruz. Onun için siyaset politika üretemiyor. Onun için meclis uzmanlardan, toplumda karşılığı olan insanlardan değil, şakşakçılardan, müritlerden oluşuyor. Partiler şahsiyetli, hayır demesini bilen, kendi gücü ile meclise gelebilen adamlar istemiyor. Çünkü böyle tipleri dizginlemek, yanlış politikaların arkasında sürüklemek zordur.

Bunun nasıl bir tefessüh, nasıl bir şahsiyet zaafı olduğunu geçenlerde termik santrallere filtre takılması örneğinde gördük. Filtre takılması önerisini iktidar getirdi meclis kabul etti, toplumsal tepkiler yükselince yasanın çıkarılmasını isteyen CB bu defa yasayı veto etti, yasa lehine oy veren vekiller de bu vetoyu alkışladılar. Bu örnek, sistemin kişisel iradeleri nasıl yok ettiğini, insanların kendi kendileriyle nasıl çelişkiye düştüklerinin en vazıh göstergelerinden biridir. Liderler sadece vekil seçmekle kalmıyorlar seçtikleri kişilerin düşüncelerine bile tahakküm edebiliyorlar. Sistemin demokratikleşmesi öncelikle lider iradelerinin sınırlanması, partilerin demokratikleşmesi ile alakalı bir durumdur. Kendileri demokrat olmayan liderler Türkiye’yi demokratikleştirebilirler mi?

Eğer insan haklarına saygılı, güvenlikle özgürlüğün birbirini dengelediği, adalete güvenin arttığı, meclisinin ve vekillerinin itibar kazandığı bir Türkiye istiyorsak öncelikle demokrasiyi de vesayet altına alan bu lider gölgesinden kurtulmak zorundayız. Vatandaş demokrasiye açtır. Menderesin çok başarılı bir siyasetçi olmamasına rağmen vatandaş tarafından sevilmesinin nedenlerinden biri tek parti döneminin kimi uygulamalarına son vererek kısmi bir demokratikleşme sağlamasıdır. Lakin iktidarı uzayınca o da liderliğin avantajını tıpkı bugünküler gibi tek sesli bir parti, tek sesli bir meclis ve tek sesli bir siyaset yönünde kullanmıştır. Siyasi partiler kanunu değişecekse öncelik demokrasinin tıkacı olan lider sultalarına son veren düzenlemelerin yapılmasıdır. Aksi takdirde meclis Yeliz veya Lüzumsuz tipli kralcı adamlarla doldurulur, sistemin de meclisin de demokrasinin de bir saygınlığı kalmaz. Bu zor bir şey değildir: milletvekili adayları ön seçimle seçilir, parti kongrelerinde lider listeleri yerine çarşaf liste zorunluluğu getirilirse meselenin büyük kısmı hallolur. Bütün bunları yapmadan hiçbir siyasi parti liderinin samimiyetle darbe karşıtı olduğunu söyleyemeyiz, hatta senin darben benim darbem,İlerici darbe,gerici darbe diye yaftalayıp tartışmalar bile yaparlar gözümüzün önünde.