Devlet kurumu insanların ihtiyacından doğan bir organizasyon.

Binlerce yıl öncesinde devlet organizasyonunu yapabilen toplumlar olduğu gibi halen hala devletsiz yaşayabilen toplumlarda az da olsa var.

Çok uzun yüzyıllar hüküm süren medeniyetler kuran geniş topraklarda yaşayan tarihin akışına yön veren devletler olduğu gibi çok kısa süren çok küçük bir toprak parçasına hükmedebilen ve sadece yönetimsel anlamda var olan devletler de oldu.

Halen yeryüzünde çok büyük imkânları olan dünya üzerinde yaşayan her insanın aldığı nefesi saydığını iddia eden devletler olduğu gibi, küçük bir ilçe büyüklüğünde kendi halinde devletler de varlığını sürdürüyor.

Devletleri tarif ederken tarihte ve günümüzde çeşitlendiğini görebiliriz.

Etkisiz devlet, Despotik devlet, toplum gücüyle prangalaşmış devlet, son yıllarda ortaya çıkan dijital devlet.

Bir devletin çok büyük olması çok, geniş topraklara hükmetmesi, çok zengin ve çok büyük yenilmez ordulara sahip olması, sürekliliği için yeterli varlıklara sahip olması demek değildir.

Tabii devletlerin varlıklarını sürdürmelerini çok yüzyıllar olarak kabul etmeliyiz.

Büyük İskender, Yunanistan’ın kuzeyi Makedonya’dan yola çıktı, Çin’e kadar geçtiği tüm yerleri fethetti ve kendi zamanının en büyük en güçlü devletini kurdu.

Cengiz han Moğolistan’da dünya sahnesine çıktı. Türklerle büyük bir ordu kurdu Urallardan Anadolu’ya zamanının en büyük devletini kurdu.

Bugünkü Rusya yerinde 1917 komünist devrimi Sovyetler Birliği vardı SSCB. Dünyanın devlet olarak ikinci büyük gücü idi ve ABD ile boy ölçüşebiliyordu, varlığını 70 yıl sürdürebildi.

Güney komşumuz Irak Saddam Hüseyin zamanında bölgesel ölçekte devlet olarak çok güçlü bir görüntü veriyor ve genişleme istidadı gösteriyordu, fakat yaklaşık 30 yıl sürdürülebildi.

Burada sayılan sürdürülemeyen rejimlerle yönetilen ve hayatı bir Devlet hayatı için kısa sayılan yapılar despotik devletler sınıfında sayılabilecek toplumlarının devletlerine yön veremediği devletlerin kişiler klanlar klikler veya oligarkların elinde kaldığı devlet yapılanmalarıdır.

Adı geçen yapılar bünyelerinde güçlü ve devletlerine yön verebilecek bir toplum yapılanması kuramadıkları için sonlanmıştır.

Sürdürülebilen devlet yapıları içinde güçlü devlete yön verebilecek kapasitede bir toplum barındırabilen organizasyonlardır.

Roma’nın bin yıla yakın devlet organizasyonunu sürdürebilmesi zaman zaman uygulanan demokratik yönetim şekillerinin başlangıçlarının devlet içinde uygulamaya girmesi ve devlet tebaasının devleti benimseyip sahiplenmesidir.

600 yıl hüküm süren Osmanlıda ilk iki yüzyılda devlette etkin bir toplum müdahalesi görürüz.

Devletin yönetimi padişahlıktır fakat temeli Bektaşilik ve adalettir.

Anadolu’da toplumun geliştirdiği ve devlete empoze ettiği Ahilik, din kurumlarının toplumu sömürmemesi, adil vergi sistemi ve devletin asli görevinin tebaasını koruması olduğu kendi zamanını ileri bir devlet yapısına işaret ediyordu ne zaman adaletten, Bektaşi geleneğinden ayrıldı ve devletin toplumu değil saraylarını oligarşisini ulemasını korumaya başladı. Toplum devlet ilişkisi zafiyete uğradı ve gerileme başladı sonuçta kaçınılmaz sonla karşılaştı.

Sahip oldukları devletlerine yön verebilecek toplum davranışlarını genelde batı Avrupa’da görebiliriz ve sonuçlarında nasıl bir toplumsal menfaatlenme olduğu toplumların zenginliği refahının dünyanın diğer toplumlarıyla ayrıştığı net olarak görülür.

Türkiye Cumhuriyetini kuranlar tabiî ki kendilerinden önce yaşanmış bu devlet - toplum ilişkilerini biliyorlardı ve cumhuriyet devrimlerini güçlü devlete yön verebilecek bir toplum meydana getirebilmek için yaptılar.

Başlangıç iyi idi tebaadan, ümmetten, millet bilincine milletleşme çabalarına edilgen biatçi, kabullenici mürit insan tipolojisinden itirazcı sürekli daha iyiyi arayan özgür ve üretken insan tipolojisine geçiş Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ve ilk yıllarının verilerini incelediğimizde çizginin ileri seviyede olduğu görülebilir.

Son yıllarda bir toplumsal çürümeye doğru gidiyoruz.

Devlet organizasyonu yaz- boz tahtası gibi kullanılıyor.

Devletimizin yönetim şeklini düzenleyen 2016 anayasa değişikliği (tabii referandumda yapıldığı iddia edilen hileler, mühürsüz 2,5 milyon rey pusulası, orantısız para ve güç kullanmaları dışarıda bırakırsak) toplumumuzdan yüzde 51,5 kabul gördü.

Devlet yönetimini demokratikleşme açısından 150 yıl geriye götürecek bir tek adam yönetimi teklifini devleti yönetenler toplumun önüne getirebilmiş ve öyle yada böyle toplum kabulünü sağlayabilmişlerdir.

Bu durum despotik devlet yolunda tam bir ilerleme olmuştur.

Halbuki gitmemiz gereken yer toplumun yönetimsel kararlara katıldığı çoğulcu katılımcı teşvikçi özgürlükçü yönetimlerin olduğu demokrasi ligi idi.

O durumdayız ki 10 yıl önce devletimizi yönetenlerin isteği ile yapısını değiştirdiğimiz yargı sistemi ülkemizde CİA destekli darbe yapmaya kalktı.

Bu gün bizi yönetenlerin toplum önüne 3 yıl önce getirdikleri devletin anayasa mahkemesi ile ilgili değişiklikleri topluma onaylattıkları değişiklikleri bu gün toptan ortadan kaldırma çalışması yapıyorlar.

Garip olan ise kendi geleceği ile ilgili çok önemli olan devlet yapılanmasının sürekli toplum için değil kişi ve kişiler için değiştirilmesine toplumun itirazının çok cılız olduğu ve herhangi bir önermenin olmadığıdır.

Devletimizi yönetenler tıpkı köpeksiz köyde değneksiz dolaşanlar gibi davranışlarında uygulamalarında toplumu hiç hesaba bile katmıyorlar toplumda bu duruma razı gibi görünüyor.

Unutmamalıyız ki Fransızlara itiraz eden Sütçü İmam, Yunanlılara itiraz eden ve ilk mermiyi atan Saatçi Aziz, Kastamonu’nun ordunun silah taşıyan, Ankara’nın silah üreten kadınları, Atatürk’e Çankaya’da oturdukları yemek masasının milletin masası olduğunu söyleyen Reşit Galip gibi itirazcı insanlarımız olmasaydı bu gün bu topraklarda özgür olamazdık.

Demokrasi her bireyin önce kendi haklarını sağlamaya çalışmasıyla başlar.