Din satarak toplumu etkilemek her dönem siyasetin en etkili aracı oldu. En süfli hırslar,en kirli amaçlar dinle ambalajlanarak piyasaya sürüldü. Dini söylemlerin peşine takılanlar farkında olmadan tam tersi amaçlara hizmet ettiler.

Bu sadece iç politikada olmadı, İslam dünyası ile hesabı olanlar da aynı yolu kullandılar. Böylece işgallerini,sömürülerini, emellerini daha rahat gerçekleştirebilme imkanı buldular.

Bunun en bilinen örneklerinden biri Napolyon'un Mısır'a çıkar çıkmaz yayımladığı bildiridir. Arapça olarak yayımlanan ve besmele ile başlayan bildiride; Napolyon Mısır'a halifenin ve Müslümanların dostu olarak geldiğini,bir amacının Mısır halkını Memlukluların zulmünden kurtarmak,diğer amacının Hindistan'ı İslamlık düşmanı İngilizler elinden almak olduğunu ifade etmiştir.Allah'a ve Kuran'a büyük saygısı olduğunu,halkın dinine,ibadetlerine karışmamak için askerlerine emir verdiğini belirten Napolyon, Fransa'nın Müslüman sayılacak bir devlet olduğunu ifade etmeyi ihmal etmemiştir.

İslam dünyasında toplumu dinle iğdiş etme anlamına gelen bu tür sayısız örnek göstermek mümkündür.Her türlü aykırı ses,muhalefet veya farklı düşünce dini mesajlar kullanılarak bastırılmış,din bir nevi otoriter yönetimleri meşrulaştırma ve toplumu susturma aracı olarak kullanılmıştır.

İslam'ı kurallar ve ilkelerine bakarak öğrenmek yerine kimi otoritelere bakarak(Şeyh,lider vs) öğrenmenin getirdiği mahsurlardan biridir bu. Dini toplumun önünde olanlarla özdeşleştirme, zamanla onların her yaptığının dini bir kural gibi algılanmasına açık yanlışlarının tevil edilerek kabul edilmesine neden olmuştur.Tarikatlara, cemaatlere isnat edilen bu marazi düşünce biçimi bugün artık birer siyasi tarikata dönen partiler için de geçerlidir. Bugün kavgaların,ihtilafların, toplumsal parçalanmaların siyasi partiler etrafında dönmesi bu gerçeğin ispatıdır.

Aldatma sadece siyasi projelerin,hırsların dinle ambalajlanmasından ibaret değil. Bazen dinle ilgisi olmayan kurumlar da bağlamından çıkarılarak dini bir kisve giydirilerek dinin bir rüknü gibi sunulmuştur. Bu kurumların başında hilafet kurumu geliyor. Tamamen siyasi bir kurum olan hilafet, dinin temel bir şartı gibi anlatılmış, Şeyh Sait isyanının da temel nedeni olmuştur. Oysa hilafet Arap/İslam kültürünün ortaya çıkardığı bir yönetim biçiminden başka bir şey değildir.Ne Kitap'ta ne sünnette ona dayanak olabilecek bir nas yoktur.İslam dünyasında bir muhalefet geleneğinin oluşamamasında halifeye karşı gelmeyi dine karşı gelmek gibi gören anlayışın büyük etkisi olmuştur. Siyasi olanı dini olanla karıştırmak sadece farklı siyasetlerin önünü kesmeye yaramamış aynı zamanda dini olanla olmayan arasındaki farklılığı da bulanıklaştırmıştır. Özellikle siyaset alanında bu bulanıklık kendini daha çok göstermiştir.Milliyetçi-muhafazakar seçmende oluşan oy donması veya geçişkenliğin azalmasının temel nedeni budur.Bir taraf siyaset yaparken öbür taraf ibadet yapmaktadır. Eh.. siyasetin ibadet gibi algılandığı bir yeri bırakıp gitmek de o kadar kolay değildir.