“Bugünden iddia ve ilan ediyorum. Yenilenecek seçimi, AKP daha büyük farkla kaybedecek; kazanan, Ekrem İmamoğlu olacaktır. AKP adayının nasıl perişan olacağını, hep beraber göreceğiz. Peki, yenilenecek seçime kadar ekonomi ne olacak? Gerilemeye devam edecek; dolar, zincirden boşalacaktır. Ülkeyi düşünen yok ki!”

Sözcü yazarı Rahmi Turan, İstanbul seçiminin iptalinden sonra böyle yazdı. Kelimesi kelimesine katılıyorum. En büyük merakım, perişan olacağını bile bile kimin AK Parti adayı olacağı. Acaba 2023’e heveslenen üç silahşörlerden birisi aday olur mu ki? (Mazbatanın, “soyluca kurtulup berat” etmesinden bahsediyorum.)

Ben, öyle derin siyâsî analizlerden falan anlamam. Film seyrederim, “Neler oluyor?” diye paniklerim. Panikle yazdığım yazılara gülenler olur. Sonra o yazdıklarım çıkar.

The Water Diviner filminde Allah’ın İngilizi, “Yunanlılar bizi dinlemeyip İzmir’e asker çıkardı.” deyince ve dahi eşi Çanakkale’de şehid olan Ayşe, işgalci Anzakın babasına âşık olunca; daha da vahimi, Çanakkale şehidlerine hakâret eden bu menfur film, “İşte Çanakkale filmi!” diye alkışlanınca,

“Vatanım Sensin” denilen “Kemalist sol komedisi”nde Müslüman Türk kızı Hilâl, işgalci Yunanın oğlu Leon’a âşık olunca; daha da vahimi, İstiklâl Harbi şehidlerine hakâret eden bu garâbet, kuvvâ-yı milliye rûhu diye alkışlanınca,

Kılıçdaroğlu, yürüyüp yürüyüp Çanakkale’ye Themis heykeli dikince; daha da vahimi, kendisini Türkçü zanneden ulusalcılar, heykele tuğla koyunca,

Truva Sonatı konserinde Truva kelimesini kullanmayan Erdoğan, aylar sonra 25 Nisan’da “Anzak Günü” mesajı yayınlayınca; daha da vahimi, buna hiç tepki verilmeyince panikledim.

Şimdi bekliyorum. “Themis Heykeli” diken mi kazanacak yoksa “Anzak Günü” diyen mi?

“Ne fark eder ki? iki yol da Helenizme çıkıyor.” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız!

Bence Themis Heykeli diken kazanacak.

Neden mi?

Daha evvel yazdım. Ekranda reyting rekortmeni bir dizi var. Görünüşte aşk, entrika, cinâyet, ağa-maraba konuları işliyor. Arka planda Demokrat Parti’yi yerden yere vuruyor. Kötü adam Demir, Demir Kırat’ı temsil ediyor. Öyle böyle bir psikopat değil. Babasının adı, Adnan. Bu da Adnan Menderes çağrışımı.

İyi adam Yılmaz (Yılmaz Güney çağrışımı) ve mânevî bası Fekeli ise adâlet savaşçıları. Dizideki sol nostaljisi çok ilginç. Kemalist olmayan, dindar, gelenekçi solu temsil eden ağır âbi Fekeli, militan solu temsil eden Yılmaz’ı sürekli, “Uhûlet ve suhûletle evlat!” diyerek dizginliyor. Sanki Kemal Tâhir veya Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikâyesi’ndeki Sosyalist Ali ile Yılmaz Güney biraraya gelmiş.

Seyirci, işleri uhûletle ve suhûletle ve dahî adâletle hâlleden, ekmeğini fakirlerle paylaşan dindar sosyalist Fekeli’yi çok sevdi. Çünkü toplumun, huzûra, adâlete, eşitliğe ihtiyacı var. Fekeli, toplumun takdirini kazandığı sırada CHP, “uhûletle ve suhûletle” toplumu kucaklayan Ekrem İmamoğlu’nu aday çıkardı. Halk, Fekeli’ye benzeyen Ekrem İmamoğlu’nu o kadar benimsedi ki 90’lı yıllarda sol belediyenin elindeki İstanbul’un ne hâlde olduğunu hatırlamıyor bile. Ortada bir de iktidarın, kapı gibi, “İstanbul’a ihânet ettik!” itirafı var.

Daha ne olsun! Sonunda Adana’da esen Fekeli rüzgârı, İstanbul’a ulaştı.

Ulaştı ama 2023’ü de yakalaması lâzım.

Bu yüzden, biraz mağduriyet iyidir!

Her akşam oturup A Haber, ATV seyrederek zehirlenen ve -kendisi gibiler hâriç- herkesi vatan hâini zanneden yurdum insanına sesleniyorum:

Bahsettiğim dizi, sizin kanalda yayınlanıyor!

.....

Gelelim başlığa....

Anadolu’da Hıdırellez zamanı gelince havayı târif etmek için “Dışarıda gül üşümüyor” denir.

Geçen sene seçme ve seçilme hakkının münâfıklığa dayanması, canımı sıkmıştı. Hıdırellez’de, “Korkmuyoruz ama üşüyoruz. Dışarıda gül üşümezken bizi üşütmeyin!” diye yazmıştım.

Dün hem Hıdırellez hem de Ramazan’ın ilk günüydü. İki saadet bir aradaydı. Üç aylarda, Mîrac Kandili’nde sallanan parmakların, tehditlerin, yalan haberlerin Ramazan’da hız keseceğini zannetmiyorum.

Hızır günleri başladı ama gâliba dışarıda “gül” de üşüyor.