Yine yeniden Diyanet ve bu gidişle hep gündemde olacak gibi; ta ki kendi kendini tasfiye edene kadar!

Böylesine iddialı bir cümle ile yazıya başlamamın birinci, sebebi bizatihi Diyanet İşleri Başkanı’nın beyanları ve yapıp ettikleri. Malum, 09 Kasım günü Türk Milleti’nin en az yüzde yetmişinin mesafeli olduğu Fesli Kadir’i temsil ettiği makamın kisvesi ve forsu ile ziyaret etmişti. Bu ziyaretle ilgili resimlerin “kör kör parmağım gözüne” dercesine manidar bir zamanlama ile 10 Kasım günü servis edilmesi üzerine bir yazı yazmıştım. Haber Erk’te yayınlanan yazımın başlığı şu idi: “Diyanet İşleri Başkanı İstifa Et/tiril/melidir!”

Bu yazım 12 Kasım günü yayınlanmıştı. 13 Kasım günü yapılan siyasi partilerin TBMM’deki grup toplantılarında CHP, MHP ve İYİ Parti liderlerinin konuşmaları da bu konu üzerinde idi ve onlar da Başkan’ın istifasını istediler. Yukarıda kullandığım “yüzde yetmiş” ifadesini yadırgayanlar olabilir. İktidar ve muhalefet partilerinin aldıkları oy oranlarına göre politik düşünülürse bu normaldir ama AKP’ye oy veren pek çok seçmenin de Fesli Kadir’den rahatsız olduklarını biliyorum.

Bütün bu tepkilere rağmen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, istifa etmek yerine öyle bir açıklama yaptı ki evlere şenlik: "Yapmış olduğumuz her sohbetimizde, konuşmamızda değinmeden geçemediğimiz en önemli hususlardan birisi 'aman ha kul hakkına dikkat edelim' ifadesidir. Bu meyanda kişileri farklı beklentilerle itibarsızlaştırmak kul hakkını ihlal etmektir…” Çok güzel, biz de zaten hep bunu vurguluyor, adaletsizliklere, hukuksuzluklara, hak yeme olaylarına rastladığımız zaman aynı şeyleri söyleyip duruyoruz. Ancak Başkan’ın unuttuğu bir şey var; ziyaret ettiği kişi, yıllardan beri yapıp durduğu ve hala vazgeçmediği açıklamaları ile kin ve nefret saçan, işi “İstiklal Savaşı’nda keşke Yunan kazansaydı” diyecek kadar ileri götüren biri. Onun için milyonlarca insan o şahsı sevmiyor, kızıyor ve tepkilerini de her zaman dile getiriyor. Siz bütün bunları bile bile hem de Fesli Kadir’in kin beslediği ama başında bulunduğunuz kurumun da kurucusu olan Atatürk’ün 80. Ölüm yıldönümünde ziyaret edip müsamere çocukları gibi kameraya poz vererek milyonlarca insanın kul hakkını ihlal ettiniz. Dolayısıyla Diyanet’i itibarsızlaştırmış oldunuz.

Henüz fazla bir süre olmayan döneminizde Diyanet’in itibarsızlaştırılması sizin bu fiilinizle de sınırlı değil tabii. Kurum, özellikle AKP iktidarı döneminde hızla siyasallaştı. Cami avlularını geçtik de, daha önceki seçimlerde Düzce ve Kayseri gibi bazı illerde iktidar partisinin milletvekili adayları cami içinde ve hatta imamın namaz kıldırdığı mihrabın önünde propaganda toplantıları yapmışlardı. Bunlarla ilgili resimler internet ortamında duruyor. Numan Kurtulmuş bile Pendik’teki bir camide imamın mikrofonunu alıp konuşmuş, ben de hemen Başkanlığa bir dilekçe vererek şikâyette bulunmuştum.

Tekrar sizin döneminize gelecek olursak… Artık siyasallaşmanın ve imamlık ya da din görevliliği gibi ulvi bir vazifenin sıradanlaştırılıp hurafeye kaydırıldığı, tabir yerinde ise işin laubalileştirildiği günleri yaşıyoruz. Ankara’nın göbeğinde çarşıda pazarda bile sarık ve cüppe ile dolaşan bir imam, camide merkezi sistem kurulu olmasına rağmen sistemi kapatıp kendisi vaaz etmeye çalışıyor ve pot üstüne pot kırıp çam üstüne çam deviriyorsa, hakkında yapılan şikâyetler ya dikkate alınmıyor ya da sürüncemede bırakılıyorsa ben ne diyeyim? Mesela demiş ki bu imam, “Kız çocuklarınızı okula göndermeyin!” Camide tartışma çıkmış, şikâyet konusu olmuş ama netice yok. Sonra yolum düştü –daha doğrusu yolumun üstünde idi de imamın hurafe ehli olduğu bilgisini aldığım için girmediğim o camiye 06 Temmuz 2018 günü Cuma için gitmiştim. İmam efendi yine konuşuyor, kendince vaaz ediyordu. Ben girmeden önce neler söylediğini bilmiyorum da, ezan okunana kadar geçen 4 - 5 dakika içinde söylediklerini burada yazıp milletin midesini bulandırıp kafalarını karıştırarak camiden soğumalarına sebep olmak istemiyorum. Ek bölümde olduğum ve arada duvar bulunduğu için sesimi çıkarıp itiraz da demedim ama nokta koyduğu cümlesini yazmam lazım. Aynen şöyle demişti: “DEMOKRASİ KÜFÜRDÜR!” Aynı gün Başkanlığınıza dilekçe verildiği gibi sonucunun ne olduğu da herhalde malumunuzdur. Bu, döneminizde yaşadığımız ve şahit olduğum imam vukuatlarından biri.

Kürsüye çıkıp vaaz eden din görevlilerinin genel kültür konularında yetersiz olduklarını, “Ne söylersek gider” diyerek pek çok yanlış yaptıklarını zaten yıllardan beri dergilerde, internet sitelerinde yazıyor, Diyanet’e de yazılı başvuru yapıp bildiriyorum ama değişen bir şey yok. Tabir yerinde ise “Kös dinleniyor!” Nasıl ki tıptaki gelişmeleri takip etmeyen doktorlar, kendi branşlarındaki yeniliklerden habersiz olan mühendisler ve “dediğim dedik çaldığım düdük” diyen siyasetçiler bir zaman sonra sıradanlaşırlarsa “din görevlileri” de öyledir. Yanık yanık Kur’an okumak ve kalıplaşmış ifadeleri seslendirmek yetmez. “Cami cemaatine bile Fatiha’yı özümsetemediniz” diyordum, şimdi iddiamı daha da ileriye götürüyor ve soruyorum: Ortalama 150 bin civarında olduğunu tahmin ettiğim imam ve müezzinlerinizden yarısı bile Kur’an-ı Kerim’i okumanın yanında anlamını da biliyor mu bilmiyor mu? Siz kurum olarak siyasetle ya da milletimizin tepkisini çeken kişileri ziyaret edip hediyeler sunmakla uğraşacağınıza bu konulara kafa yorsanız çok daha iyi olur. Bütün İslam âleminde olduğu gibi “En iyisi” sandığımız Türkiye’de de en büyük cehalet dini alanda. Diyanet asli görevini yapmadığı/yapamadığı için de Cennet’e girip hurilere kavuşmayı sadece salavat sayısına bağlayan şarlatanlar ortalığı kasıp kavuruyorlar.

Bir diğer vukuat da şu… Sosyal medyaya düşen bir video… İmam Efendi Cuma hutbesini bitirmiş, alışık olduğumuz yardım konuşmalarından farklı bir şey yapıyor: REKLAM! Evet evet, bir firmanın kaç liraya kaç megavat gücünde internet bağlantısı yaptığını açık/aleni olarak hem de “Peygamber Makamı” dediğimiz minberden ilan ediyor. Böyle bir laubalilik olabilir mi?

Bir başka acaibü’l garâib vak’a da Samsun’un Ayvacık İlçesi’nden geldi malum; imam, cami kürsüsünden AKP’den aday olduğunu açıklamış!

Manisa’da, şurada burada taciz ve tecavüz olaylarına karışan görevlilerinizi saymıyorum bile. İnsanın ahlâksızı her grubun içinde olduğu gibi olmaması gereken camialardan da çıkıyor işte ama Sayın Diyanet yetkilileri, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeleri ve Sayın Başkan; şimdi söyler misiniz Diyanet Kurumu’nu itibarsızlaştıran kimler?

En lüks, en şatafatlı camileri de yapsanız cemaat giderek azalıyor. Öyle sanıyorum ki, “Camilere, Kur’an Kurslarına Yardım” adı altında toplanan paralarda da büyük düşüşler var. Bizim gördüklerimizi herhalde sizler daha detaylı olarak biliyorsunuzdur.

Onun için vakit geçirmeden üzerinize düşeni yaparsanız büyük hayır işlemiş olursunuz. Ben siyasi bir kişilik değilim. Nitekim siyasi partilerden önce gözlemlerime, yaş olarak tecrübelerime ve 50 – 55 yılı bulan yazı hayatımın verdiği birikime dayanarak Başkan’ın istifa etmesi ya da ettirilmesi gerektiğini yazıp yayınlamıştım. Kaldı ki daha, hain Fetö örgütünün kıyısından köşesinden bile geçmeyenlerin iftira ya da yanlış anlaşılmaya kurban olarak başlarına neler geldiği ortada iken Sayın Başkan’ın “Abant Platformu, Dinler Arası Diyalog” safsatalarında oynadığı rol ve aldığı görevlerden bile bahsetmedim. Bu ve benzeri kişileri belli görevlere getiren atamalar kamu vicdanını ve özellikle mağdur olanların yüreklerini sızlatıyor. Sayın Başkan’ın, “kişileri farklı beklentilerle itibarsızlaştırmak kul hakkını ihlal etmektir” sözü işte burada tam da yerini buluyor. Onun için herkes önce kendine bakmalı, kendi durumunu değerlendirip öyle karar vermeli, öyle konuşmalıdır.

Diyanet bu anlayışla yönetilmeye devam ederse, günümüzde meydanı boş bulan hurafeciler iyice azıtacak ve bu güzide kurum kendi kendini tamamen itibarsızlaştırıp tasfiye olacak ya da hiç kale alınmaz bir duruma düşecektir.

Ak Parti ile malum cemaatin can ciğer kuzu sarması oldukları dönemlerde Fetö’nün hemen bütün devlet kademelerinde kadrolaştığını görüp, “İki cambaz bir ipte oynamaz. Göreceksiniz, mutlaka araları açılacaktır” dediğimde Diyanet camiasından bile bana inanmayan bazı arkadaşlar, araları açılıp karşılıklı ithamlar başlayınca gelip “Haklıymışsın” demişlerdi. Aynı “Haklıymışsın” özürleri bazı siyasi öngörülerimin çıkması üzerine de gelmişti.

Son öngörüm de şu: Diyanet bu anlayışla yönetilmeye devam ederse akıbet aynı olacaktır.