Mana olarak Hz. Ali’ye de izafe edilen “Doğru hedefe yanlış yollarla gedilmez” sözü hiç şüphesiz insanlık tarihin en manidar fikirlerindendir. Zira, bu söz insanlığın ve insan olmanın en ince özelliklerini ifade etmekle sınırlı kalmıyor, hem de gelişmiş ve mutlu bir toplum ola bilmenin yollarını da öğretiyor insan oğluna. Hatta dene bilir ki hem şahısların hem de toplumların gelişip kalkınmasında en kritik noktadır burası. Bu kritik noktayı ise yaşamımızın günlük akışı içerisinde taktiğimiz tavırlar üzerinden görmek mümkün. Çünkü hem şahsi hem de toplumsal hayatımızı en belirgin sınırlarla kuşatan etkendir bu konunun ifade ettiği argümanlar. Zira, günlük hayatımızda işimize geldiği için çoğumuz her yolu mubah görmüyor muyuz? Benim yakınım yanlış yapmışsa bir sebebi, bizim cemaatimiz veya partimiz yolsuzluk yapmışsa bir bildiği, bizim liderimiz hırsızlık yapmış ise bir hikmeti var… gibi nice kandırmacalar ile yasamıyor muyuz hayatimizi? İslam alemi ve Türk dünyasında çoğunluğu diktatör olan liderlerin hırsızlıklarını ve yolsuzluklarını görmezden gelmek bir yana hatta onlara kılıf bulmada adeta yarış içerisine girenler bizler değil miyiz?

Oysaki, bedeli ne kadar ağır olursa olsun hakki söylemek, düşmanın bile olsa iyi işleri taktir etmek inancımızın gereğidir. Hem de iman ettiğimiz kitabın Maide 8. Nisa 135-ci ayetleri ortada sapa sağlam dururken. İşte çoğumuz gibi ben de bu yüzden savaşın en kritik günlerinde İlham Aliyev’in olumlu tavır ve davranışlarını taktir ettim. Dünya basınına vermiş olduğu mühim söyleşileri alkışladım. Aslında ise Aliyev savaşın kritik anlarında üzerine düşen ve yapması gereken vazifeleri yerine getirdi. Halk da her şeye rağmen ona destek oldu. Yani, halk onun ve babasının zamanında yapılan zulüm ve haksızlıkları unutarak adeta ona ve iktidarına yeni bir kredi açmış oldu. Bunun karşılığında ise ülke insani savaştan sonra iktidarının halka yaklaşacağını, ülkedeki memur azgınlığının azalacağını, rüşvet ve yolsuzluklar ile mücadele edileceğini bekledi.

Maalesef halk gecen 1 yıllık süreçte hayal kırıklığına uğratıldı. Aliyev halktan daha da uzaklaştı. Savaş süresince ona destek olan muhaliflere ve özellikle de Halk Cephesi Partisine karşı daha acımasız davranarak onun bazı yöneticilerini hâksiz olarak uzun süreli hapislere attırdı. Bu ise bazı kesimlerde “Aliyev kazanılan kısmi ama çok önemli bir zaferi ülkenin değil kendi iktidarının güçlenmesi için kullanıyor” fikrini oluşturmuş oldu. Ayrıca, ülke Aliyev iktidarının -memleketi soyup soğana çeviren- kanı bozuk memurları tarafından adeta cebri bir işgale uğratılmış durumdadır. Tarumar edilen devlet bütçesi, yurt dışına kaçırılan 10 milyarlarca dolarlar, devlet memurların bulaştıkları yolsuzluk ve rüşvet olayları, vatandaşların maruz kaldıkları hak ve hukuk ihlalleri bu işgalin açık ispatlarıdır.

Zira şeytanin bile aklına gelmeyecek yöntemler ile ülkenin servetlerini carcur edip, halkın cebindeki 5-10 kuruşu bile gasp eden memur ve yöneticiler de işgalcidir ve öyle de isimlendirilmeliler. Son günler sosyal medyada yayımlanan görüntüler bu manada manidardır. Şöyle ki, kişin gelmesi ile evlere verilen doğal gaz borularına büyük araba kompresörleri ile hava basarak vatandaşların gaz sayaçlarında yakıt masraf miktarını suni yollar ile 2-3 kat arttırmak şeytanin bile aklına zor gelebilecek bir yöntem olsa gerek. Tarihte benzerine az rastlanan Terter soykırımı ve faciası ise ülkenin felaket tarihi adlandırıla bilir hiç şüphesiz.

İşte bu ve benzeri olaylar karşısında İlham Aliyev’in gerekli adımları atmaması, kendisi ile ilgili ortaya atılan dünyanın dört bir yanında milyarlarca dolarlık mülk ve şirketlerin alimi meselelerine yanıt vermemesi, offshore bölgelere kaçırılan ve yine milyarlarca dolar değerindeki miktarlar ile ilgili sorular karşısında suskun kalması, onun önemli bir aktörü olduğu Türk dünyası çalışmalarını da şaibe altında bırakmaktadır. Maalesef Turan birliği ve Türk dünyası gibi tarihin dönüm noktasını oluştura bilecek önemli bir oluşum mezkûr ülkelerin başındaki idarecilerin bulaşmış oldukları yolsuzluk, hırsızlık ve diktatörlük yüzünden yanlış değerlendirmelere de tabii tutulmaktadır.

Çünkü çoğu insan yanlış yollar ile doğru hedeflere ulaşılmayacağına inanıyor. Ulaşılacağı zannedilse bile bir zaman sonra bu yanlışın ağır bedeller ile toplumların üzerine döneceğini anlıyor akil ve izan sahibi insanlar.

Bu anlamda Azerbaycan’ın son 50 yıllık tarihinde ülkenin en büyük felaketlerini ifade eden 2 cümle unutulmalardır. Bunlardan ilki baba Aliyev’in ülkenin petrol kaymaları için sarf ettiği “petrol paraları benim kontrolümdedir ve oradan kimse bir kuruş bile ala bilmez” mealindeki sözleri, ikincisi ise oğul Aliyev’in “neyi nasıl, ne zaman etmek gerekiyor, bunu ben bilirim” sözüdür. Maalesef İlham Aliyev “neyi nasıl, ne zaman etmek gerekiyor, bunu ben bilirim” sözü ve o söz doğrultusundaki adımları ülkenin geleceği için büyük sorunların temelini oluşturuyor artık. Hem de işgalci Rus ordusunun Karabağ’da adım adım işgal planını gerçekleştirmeğe yeltendiği bir ortamda. Belli ki bu plana karşı Aliyev’in tek başına direne bilmesi imkansızdır. İmkânsız olduğu gibi hem de yanlış bir yoldur. Yanlış yollar ile doğru hedeflere gidilemiyor maalesef.

Şimdi bu konuda neler yapılması gerektiğini 28 Aralık 2020 tarihinde bu köşede yayımladığım “İlham Aliyev’in büyük imtihanı” başlıklı yazımdan bazı mesajlar ile tekrarlamak istiyorum.

“Zira bu tarihi süreç en ufak bir hatayı, en küçük bir ihmali kaldıramayacak kadar ciddi bir süreçtir. Bu süreç en hafif bir gevşekliği çekemeyecek kadar kırılgan bir süreçtir. Bu süreç sadece toplumsal birliğin ve milli iradenin baş edebileceği bir süreçtir... Bu yüzden Aliyev muhalif parti liderleri başta olmakla herkese kucak açmalıdır…Zira barış gücü adı ile işgalcilik faaliyeti yürüten Rus ordusuna karşı halkın bugün olmasa bile yarın meydanlara dökülmesi ilk önce iktidarın elini güçlendirecektir. İlham Aliyev’in bile zaman zaman seslendirdiği siyasi ve diplomatik baskıların veya açık tehditlerin bertaraf edilmesi de bu yolla mümkündür.”

NOT-1.Azerbaycan’ın bağımsızlığı ve birinci Karabağ savaşında tarihi hizmetleri olan, Elçibey hükûmeti zamanı valilik görevi yürütmüş, şimdi ise Aliyev iktidarı tarafından sahte deliller ile hapsedilmiş Salih Bey Rüstemli açlık grevini sürdürmektedir. Salih bey ve diğer siyasi mahpusların özgürlüklerine kavuşmalarını temenni ediyorum, dualarımın onlar ile olduğunu beyan etmek istiyorum.

NOT-2. 10 yıllar boyu nice dava adamının uğruna hayatını vakfettiği, nice dava insanının da özlemini çektiği Türk Devletleri Teşkilatı’nın İstanbul zirvesi TURAN ülküsünde yeni bir aşamanın başlangıcı oldu. Hepimizin desteklediği bu kurumumuzun Türk dünyası ve İslam ülkelerinde insan hakları ve demokrasinin gelişmesine önemli katkılarda bulunacağını umuyor ve başarılar diliyorum.