Osmanlının ilk dönemleri Fatih ve sonrasında Kanuni'ye kadar olan dönemi başarılı görürüz. 2.ci Mahmut'tan sonrasını, kapitülasyonları ve Osmanlı'nın saray sefaları, dış borçlar derken gelişme kaydetmeyip, yavaş yavaş gerilemeye başladığına şahit olundu.

Sonrasında İmparatorluğun toprak kayıpları ve dış borçların ödenemez hale gelmesi ve borçlar karşılığında verilen tavizler, Osmanlı ekonomisinin savaş üzerine kurulu olmasından dolayı askeri teknolojinin gelişmemesi, Avrupa'nın sanayileşmesi bunu üzerine Osmanlı'nın Batı'ya mecbur bırakılması.

Yeniçeri ocaklarının kapatılması, iç isyanlar, savaşlarda başarısızlıklar, İmparatorluğu yönetenlerin Türklerden olmamayışı ve dönmelerin ülkeyi idare etmesi neticesinde, dönmeleri satın alan Batı başarılı bir şekilde Türkleri Batı'dan Doğu'ya sürme savaşları.

Sevr anlaşmasıyla açık seçik ortaya çıkan Türklerin Avrupa'dan ve hatta Anadolu'dan atılması ve İmparatorluğun topraklarını İtalyanlar, Yunanlılar, Fransızlar ve sinsi Alman işgal planları neticesinde koskoca Osmanlı İmparatorluğu yıkılıyor.

Bu gidişatı 1907'lerde gören ve çıkış yolu arayan bir Mustafa Kemal..

O tarihlerde okuyan araştıran ve çözüm yolları arayan yeni kurulacak sistemin eğitim, ekonomi, askeri, sosyal her türlü çözümlerini araştırıp Türk'e göre uyarlamak için askeri başarısının yanında siyaset adamlığının ön plana çıkmaması normaldi. Çünkü o okurken, araştırırken bunları fazla dile getiremiyor ve devletin üst kademelerindekileri bir ültümatom şeklinde uyaran mektubundan hiç bahsedilmez. Gazeteci-Yazar Kerem Çalışkan'ın: "Mustafa Kemal'in İsyan Muhtırası" isimli eserinde teferruatıyla bahsedilmektedir.

Tanzimatla birlikte Edebiyat, sanat biraz ilerleme göstersede ekonomi ve kalkınma konusunda bir gayret göremiyoruz. Batı'ya bağlı, üretim yapamayan, silahlarını dahi dışardan alacak duruma gelmiş, Emperyalistlerin uşaklığını yapan devlet adamları, hazinenin boşalması ve Askeri, Ekonomik, Eğitim gibi konulardaki başarısızlığımız ve bitişimiz.

Yokluk ve imkansızlıklar içinde iman ve cesaret gücüyle emperyalistlere karşı Başkomutan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının gayretiyle, Türk insanının varını yoğunu ortaya koyarak bir Milli Mücadele neticesinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti onlarca fabrikalar kurar, eğitim yeniden dizayn edilir, sanayi gelişmeye başlar, din tacirlerinin elinde olan İslam gerçek kaynağından Atatürk ve arkadaşlarının gayretiyle her insanın anlayacağı şekilde Tefsirler, Hadisler, Mealler ve dini eserlerle bağnazlığın yerini aydın bir Müslümanlık alır.

Cumhuriyetin ilk kurulduğu andan itibaren 15 yılda Türkiye büyük bir gelişme içerisindedir. Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatından sonra duraklama dönemi ve diktatörlük baş gösterir. CHP ve DP arasındaki iktidar mücadelesi, dışa bağımlılık ve gelişmeye karşı engeller başlar.

Halkı din simsarlığıyla soyan, yobazlaştıran Tarikat ve Tekkeler Atatürk tarafından kapatılmıştı, tekrardan gündeme gelmesi ve aşırı imkanlar verilmesi neticesinde 12 Eylül 1980'den sonra devletin kadrolarına yerleşip, güçlenmelerini takip ederek günümüze kadar gelince gerçekleri herkes görmeye başladı.

Fethullah Gülen cemaati önceleri masumca dini eğitim, okullar derken siyasi olarak ta güçlendiler, devletin her kademesini ele geçirdiler. Başbakanlık hakkı olduğu halde ortak olduğu koalisyonda Başbakanlığı kabul etmeyen, Ülkücüleri dışlayan, Rahşan Ecevit'in emrinden çıkmayan Devlet Bahçeli AKP'nin iktidara gelmesi için ilk adımı atar.

AKP iktidar olunca Fethullah Gülen cemaatiyle birlikte devleti yönetmeye başlarlar. Fethullah Gülen büyük bir güç olur, ticarette başarılı olan fakat siyasette, devlet yönetiminde kadrosu olmayan AKP ile Gülen cemaati arasındaki çelişkiler zamanla çatışmaya dönüşür.

Gülen cemaati askeriyeye de el atmış ve güçlenmiştir, taraftarlarının İhtilal girişimi önceden AKP iktidarı yetkililerine kamuoyunda bazı yazarlar ve görevliler tarafından bildirilir ve AKP iktidarı sessiz kalır. Sessiz kalır fakat içten tedbirlerini alır, girişimin oluşmasını ve akabinde bunu kullanarak Gülen cemaatini bitirmek için 15 Temmuz darbe girişimini: "Allah'ın bize bir lutfu" diyerek Olağan Üstühal ile Gülen cemaatinin önde gelen ve sehven aralarına girmiş bütün insanlar tutuklanır, mallarına el konulur ve zindanlara atılırlar. İş bununla da bitmez ne kadar AKP muhalifi Atatürkçü, Milliyetçi, Ülkücü aydın varsa onlarda tutuklanırlar ve FETÖ örgütü adı altında zindanlara doldurulur.

MHP genel başkanı Devlet Bahçeli, Erdoğan'ın her konuda yardımcısı ve destekçisidir. İktidarın gidişatına tepki gösterenler ve Bahçeli'nin partideki diktatörlüğüne karşı bir oluşumun adı İYİ Parti olarak kendini gösterir.

İYİ Parti'nin büyük bir dip dalgası olduğunu farkeden Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli birlikte İYİ Parti'nin önünü kesmeye çalışsalarda, parti resmen kurulur seçimlere katılma hakkını kazanır. Bunun karşısında medyada yok sayılan, karşısına Muharrem İnce'nin çıkışı ve İnce'nin iktidarın medyası tarafından desteklenmesi İYİ Parti'nin önünü kısmen keser. Seçimlerde çeşitli entrikalarla sandıkların yarısı açılmadan AKP ve Tayyip Erdoğan kazandı ilanı yapılır.

O gece açıklama yapması beklenen Muharrem İnce ve Meral Akşener suskundur, aranılırlar ulaşılmaz ve sonrasında Tayyip Cumhurbaşkanı yani Türkiye Devlet Başkanı olarak seçtirilir. Burası muammadır.

Türkiye'de yeni bir dönem başlamıştır. Tayyip Erdoğan'ın kazanmasına öncelikle Batı sevinir, Doğu hayal kırıklığına uğrar. Türkiye hayal kırıklığına uğrar. Fakat hayal kırıklığına uğramayanlar AKP'liler ve MHP'lilerdir, ne olursa olsun Seçimin kazanılacağını önceden haber verdiklerini hatırlarsak gidişatın nereye doğru yol aldığını görürüz.

Tek adam yönetimi, Tek adam devleti, Tek adamlık ve Türkiye Cumhuriyeti'nin 29 Ekim 1923'te kuruluş ruhu yok sayılıp Türkiye Tayyip Devleti kurulmuş oldu.

Sonrası mı? Zamanla göreceğiz, Türkiye'nin ismi, bayrağı, istiklal marşı ve değerlerinin değişip değişmeyeceğini ve Türkiye'nin çağlar üzerine sıçrayacak hamlelerini!..